HASAN APAYDIN-İLAHİYATÇI-OSMANLICA BİLİM UZMANI
Özbekistan gezimizin dördüncü günündeyiz. Sabah erkenden kalkıp zamandan kazanmak istiyoruz. Kahvaltımızı Türk esnafının açtığı simit ve börek dükkânında yaptıktan sonra Taşkent’in etrafında bulunan yerleşim yerlerini keşfetmeye çıkıyoruz. Önce yolumuz üzerinde bulunan alışveriş merkezini gezdikten sonra onun yanı başında bulunan bir parkta cihan harbinde ölenlerin anısına dikilmiş yalnız ana heykelini resimliyoruz. Daha sonra yolda ilerlerken bir Hristiyan mezarlığını görünce içeri girip ziyaret ediyoruz. Mezarlığın temiz ve bakımlı olması dikkatimizi çekiyor. Oradaki görevlilerden bazı mezarların özel bakıcıları olduğunu öğreniyoruz. Mezarların başında ölen kişilerin bir iki metre boyunca mermer sütunlar üzerine yapılmış resim ya da heykellerini görüyoruz. Oradan ayrılıp geniş yollardan geçerek Taşkent’in dışında Gazalkent ve Hocakent’i geçerek Çarbağ denilen büyükçe bir şehre ulaşıyoruz. Şehirde öğle namazını kıldıktan sonra bir tur atıp Taşkent’in içme suyunu sağlayan barajı ziyaret ediyoruz. Daha sonra Özbeklerin ‘kenef’ dedikleri teleferiğe binerek yüksek dağlara doğru çıkıyoruz. Çıktığımız dağ başında çantalarımızdaki yiyeceklerle piknik yapıp manzaranın keyfini çıkarıyoruz. Karşımızda Özbekistan ile Kırgızistan’ı birbirinden ayıran yüksek ve karlı dağları resimliyoruz. Bir iki saat vakit geçirdikten sonra teleferikle aşağıya inip Çınarkent’e doğru ilerliyoruz. Yolların her iki tarafında otlayan inek ve koyunlara şahit oluyoruz. Akşama doğru tekrar başkent Taşkent’e geliyoruz. Taşkent’te düğün alayı gibi bir topluluğa rastlıyoruz. Süslenmiş arabalar yerel müzik eşliğinde eğlenceli bir şekilde ilerliyorlar. Arkadaşım Aydın’a bunun ne olduğunu sorduğumda hastaneden yeni doğan bir çocuğun eve götürülüş merasimi olduğunu söylüyor. Akşam yaklaştığı için yorgun bir şekilde eve dönüyoruz. Ertesi gün sabah erkenden Kazakistan’ın Çimkent şehrine gitmek için evden çıkıyoruz. Arabayla yaklaşık bir saat gittikten sonra Özbekistan ve Kazakistan sınırına varıyoruz. Çerniyev sınır kapısındayız. Çok kalabalık ve kaos hakim durumda. Kazakistan’a giden ve gelen adamlarla karşılaşıyoruz. Bizde pasaport kontrolünden geçerek beş dakikalık bir yürüme ile Kazakistan tarafına geçiyoruz. Kazakistan tarafı daha karışık durumda. Para birimlerine ‘tenge’ diyorlar. Belli bir miktar tenge aldıktan sonra sınırda bekleyen bir taksiye binerek Kazakistan içlerine doğru ilerliyoruz. Önümüzde uçsuz bucaksız bozkırlar görünüyor. Geniş olan yolların kenarlarında inek, koyunlarla beraber at sürülerini de görüyoruz. Yanından geçtiğimiz köylerin planlı ve tek tip olması dikkatimizi çekiyor. Yaklaşık iki saatlik yolculuktan sonra Çimkent’e varıyoruz. Çimkent, Kazakistan’ın üçüncü büyük şehri. Kültürel anlamda oldukça zengin bir şehir. Şehrin önemli yerlerini geziyoruz. Türkiye’deki önemli hastanelerden birinin Çimkent’te şubesine rastlıyoruz. Orada verdiğimiz bir çay molasından sonra şehri keşfetmeye devam ediyoruz. Yolda yürürken Türkçe konuşanlara rast geliyor ve onlarla sohbet ediyoruz. Ankara’dan daha fazla İstanbul’u tanıdıklarına şahit oluyoruz. Yorgun bir şekilde günü tamamlayıp otelimize istirahate çekiliyoruz. (DEVAM EDECEK)