Enver Seyhan
Başlık aramadım. Çünkü seyrettiğim filmlerde, sokak hayvanlarına dağda taşta yazıda derede şârde köyde kısaca her yerde bakan eden yal ve yemek veren şahıslar yabancı oldukları muhtaç ve aç hayvanlara ellerini uzatıyorlar ve onlara sesleniyorlar:
“Arkadaş olalım mı?”
Anasından doğar doğmaz insan zoruyla horlamasıyla taciz ve tecavüzüyle karşılaşan kedi köpek ve it cinsi biraz uzak durmayı tercih ediyor. Muamele konusunda tereddüt gösteriyor. Oysa Allah onları yaratıyor ve insanlara emanet ediyor aslında. Görevleri var. Sokakların bekçileri onlar…
Kafi diyeyim ve başka bir konuya geçeyim.
Erbaa yani Strabon’un tarifiyle Phanaroia -Tonorova -Erbaa ve Sonusa tarihi konusunda bilgiye ulaşmanın yolu çokça çalışmayı ve araştırmayı mecbur kılıyor. Bölgenin geçmişine dair yazılanlar yani “bilgisiyle belgesiyle hayata bir nebze katkı olsun fikri” halk nezdinde kabul görmüyor galiba. Yahut bölgenin tarihine sevdalı araştırmacı sayısı az veya ilgi alaka yok!
Şöyle bir düşünce kırsal ve taşra halkında daima vardır: “Bilmenin insana faydası yok! Bilince icat mı çıkaracağım?” İcat çıkarmasan bile icat çıkaranlardan haberin olacak. Pastadan pay alacaksın; sana sadaka ile yahut asgari standarlarda yaşama biçimi telkin edenlere karşı dik duracaksın! Kaliteli yaşam hakkı elde edeceksin…
Uzun zamandır Nevahi-i Erbaa hakkında elimden geldiğince öğrendiğim her bilgiyi ulaştığım her belgeyi paylaşmak istiyorum. Bidevi’den Tasna’ya uzanan geniş bir araziyi kaplayan Taşabad nahiyesinin adı sonradan Taşova kurulduğunda Taşova kazasına veriliyor. 1530 tarihli tahrirde 535’inci sayfada Taşabad kaydı bulunuyor.
Taşova’nın bugünkü yerinde daha evvel Yemişenbükü köyü yerleşikti. Kuruluşu da fazla uzak olmaması lazım. 1750 yılından sonra iskana başlandığı görüntüden anlaşılıyor. Bu tarih bazı nedenlerle yanıltıcı olabilir; 1800 yılını iskana başlama tarihi olarak ele almak daha bir gerçekçi gibi. Yemişenbükü köyüne kimler nereden gelmiş yerleşmiş tahrir ve nüfus sayımı kayıtları belki yardımcı olur.
Köyler hususunda henüz çalışmalarına devam eden V. Söyleyici meseleyi derleyip toparlar diye umut ediyorum. Taşova ilçesinin kurulmasından sonraki (1944 yılı) yerleşmeler yakın dönemi kapsadığından dolayı öyle sanıyorum ki ilçe kayıtlarında bütün yerleşimler ve hanelere ilişkin bilgiler mevcuttur.
Yemişen adı bölgemizde tabiatta kendiliğinden yetişen “Yemişen” dikeninden / meyvesinden ileri geliyor. “Bük” kelimesi de bölgemizde her yerde her köyde kullanılan bir kelime olup bahse konu olduğu üzre yer adlarına girdiği de görülüyor. Bük; toplu ve serbest diken yığını çalılık olarak tarif edilse yeridir. (Benim köyümde mesela başlı başına adı “Bük” olan bir mevkii var.) Düz ova ve tarla anlamı da bulunuyor.
Yemişen dikeni zarar görmezse veya alt dalları çalı çırpı çıtır kısmı temizlenirse sıradan bir ağaç gibi uzuyor. Yörede yemişen meyvesi için “ebem bulguru” gibi bir tanım da var. Ayrıca “töngel” meyvesi yemişen dikenine aşılanıyor. Yakın akraba olabilirler. Şifalı bir bitki olduğu ifade ediliyor. Romalılarda ise mutluluk sembolü ve kötü ruhları koğucu bir özellik taşıdığı belirtiliyor.
Çaltı dikeni diye bilinen bir diken türü daha var. Meralarda, tarla hudutlarında, kıraç alanlarda yamaçlarda veya kayraklarda tabii vasatında yetişir. Çaltı dikeni fazlaca serttir. Dikeni battığında can yakar. Kendine özgü bir meyvesi olur. Şifalı olduğu söyleniyor.
Nahiyede “Davun ve Sakızlık” ağacı da belli mevkilerde tabii halinde yetişiyor. Erbaa sayfasında “Musalla Yokuşundaki Davun Ağacı” adıyla bir yoruma rastladım. Ağacın fotoğrafı da var ama kopyalayamadım.
Diyor ki: “bu davun ağacı sadece ağaç değildir; onunla beraber büyür ve onunla beraber yaşlanırsın. yanından her geçtikçe selam vermek istersin. bütün hayatını bilen ihtiyar gibidir.” Sakızlık ağacı da aynı şekilde, şehirde köyde arazide nice hikayeye konu oluyor belki; kim bilir!
Sakızlık ağacının meyvesi kahve gibi. Kahve içenlere ilan edeyim. Reklam demiyorum; reklam özünde biraz da kandırmaya inandırmaya dönüktür. Gaşmer olmamak için ele âleme ilan etmek daha hoş gibi!
Sakızı yani reçinesi deride oluşan çatlak ve yaralara merhemdir. Tecrübe etmekte fayda var.
Memleket doğasında hepsi tabii halde bulunuyor ve alâka bekliyorlar.
Sözün bu noktasında demek istiyorum ki Yemişenbükü köyü 1800 yılından sonra iskan olan köylerden biri. Çünkü daha önceki kayıtlarda adına tesadüf edemedim. Irmak kıyılarında yerleşik tek tek haneler var idiyse dahi kayıtlarda yer almaları muhtemeldir. Mutlaka kayıt altına alınmış olduklarına inanıyorum. Süleyman Paşa Vakfiyesi’nde Yemişenbükü adına yerleşim yeri olarak değil de arazi mahiyetinde rastladığımı sanıyorum. Vakfiye evrakını Taşova’da bir lisenin kütüphanesine hediye ettiğim için şu anda elimde bir nüsha bulunmuyor. Zira Süleyman Paşa Trabzon Valisi olarak görev deruhte ettiği yıllarda aynı zamanda Canik, Erbaa ve Sonusa bölgesinin âyanı sıfatıyla birçok merayı mezrayı ve köyü mülk kaydetmişti. Çiftlik olarak adına vakfetmişti.
Yemişenbükü köyü Süleyman Paşa devrinde yahut ertesinde 1830’larda defterde 17 hane ile kayıtlıdır. Takip ettiğim bir cetvelde Koramu düzü Taşova’nın mahallesi olarak yer alıyor. Sanıyorum ki 10 hanelik bu köyden zaman içinde göçler gerçekleşti. Belki Taşova’ya da yerleşen haneler oldu. Keramu (Goramu) düzü bugünkü Dörtyol (Galala) köyü ile Dutluk köyü önünde ırmak boyunca uzanan düzlük olup vaktinde bu isimle anılıyordu belli ki. Koramu düzü mahallesinden bir hanenin Oba köyünde iskan edildiği bilgisine tevatür yoluyla ulaştım. Doğal olarak hane büyüklerini biliyorum ama geçmişlerine ilişkin konuşma imkanım hiç olmadı.
Neyse…
Yine konu dağıldı ve iç içe girdi. Bu konular az çok merak isteyen konular. Teoride bari coğrafi saha bilgisi, harita bilgisi ve tarih bilgisi gerekiyor. Tarih boyunca taşranın yaşam süreci konusunda uğraşmak biraz da ince elekten un elemeye benziyor.
Mesela Oba köyünü çok zor şartlarda bugünkü yerine kuran Omalaoğlu kabilesinin adını içeren bir kayıt gördüm bir yerde ve kaydı düşen şahısla konuşmak istedim ancak geri dönmedi; galiba beni muhatap almadı. Niksar veya Kazâbâd tarafında bir yerleşim yeri cemiyetinin adı olarak gördüğüm kayıt bana heyecan verdi. “Omalaoğlu” kaydı sanki Oba köyünün kurucu boyuna işaret ediyordu. Yerleşim yeri hakkında başka bir şahıs bana ulaştı ve biraz bilgi verdi.
İKİ BİN BEŞ YÜZ sene evvelinde Darma, Boraboy ve Destek havzaları ayrıca bende heyecan ve merak uyandırıyor. Huvelen Kale mesela Mithridates tarafından mı daha önceki asırlarda mı inşa edildi? Memlekette bu konuları hiç mi merak eden yok?
—
AÇIKLAMA:
Sözlükte Bük Nedir?
-Akarsuların etrafında bulunan ve oldukça verimli olan tarlalara verilen isim.
– Herhangi bir yerde bulunan dönemeç.
– Böğürtlen meyvesinin diğer bir adıdır.