Adem Böğürcü
Tarihin yoğururken yorduğu topraklarda, devrin hırpaladığı çocuklar yollara düşmüş, kurtuluş umuduyla dergâha yaklaştıkça yükselen heyecan dalgası, dudaklardan mırıldanan deyişler ve nefeslerle zirveye yaklaşıyordu. Gözlerde yaş, üst baş toz kir içinde, bedenler kavruk, boyunlar bükük, yumruklar öfkeden sımsıkı, dişler sıkılmaktan ağız dolusu küfre mecalsiz, yürekler yangın yeri. Dağ başlarında duman ve sis.
Çat Köyü’ndeki dergâh Anadolu’nun her yerinden gelen Türkmen, Rum, Ermeni, Yahudi, Süryani bilumum Anadolu sakinleriyle dolup taşıyordu.
Yakın bölgelerden gelen kocalar içeride arz’ı-hal ile meşguldüler. Nefesler ve deyişlerle kendinden geçmiş Türkmenlerin gözlerindeki umut ışığı dalga dalga diğer misafirlere de sirayet etmiş, cesaret umuda, umut mutluluğa dönmek için içeriden gelecek kutlu bir habere odaklanmıştı.
-İmdat!…..İmdat!… Diye ünledi Türkmen kocası….
Fars diyarının çocuğu Nizam-ül Mülk’ün Sultan Melikşah’a ‘’Sultanım… Bu Türkmenlere güvenme. Devlet kurmakta mahir olduğu kadar, mülkün kendilerinden çıktığını fark ettiklerinde yıkmakta daha da mahirdirler’’ nasihatinden kaynaklı, devlette yönetici sınıf yetiştiren Nizamiye Medreselerine Türkmenler artık alınmamakta, alınmış olanlar da kovulmaktadır. Saray artık sağır, devlet artık Türkmen’in değildir.
Usta ellerde tabaklanmış deri postunda oturan çekik gözlü Türkmen kocası, kısık gözlerle gelenleri sırayla dinlemiş, süzerken gözlerinden akan yaş, koca bir çınardan sızan ağaç özsuyu kıvamında yanaklarına doğru süzülüyordu. Koca Türkmen’in ani bir hareketle yerinden fırlayıp ayağa kalkması, tüm davetlilere kıyamda yer alacağını müjdeliyorlardı aslında.
Sessizce ‘’Kopsun artık fırtına’’ derken mekândaki sessizlik, olacak tufanı sessizce mırıldanıyordu.
Dergâhın önündeki kalabalığa sesini duyurmak için yüksekçe bir kayanın üzerine çıkan Baba İlyas, kalabalığa dönüp uzun bir konuşma yapmak yerine hançeresini yırtarcasına ünledi.
‘’NE MUTLU TÜRKMENEM DİYENE’’
Baba İlyas yanındaki 16 Türkmen kocasıyla dışarı çıkarken adımlar o kadar sert ve kararlı, sözleri ise kısa ve dokunaklı olmuştu.
‘’Ne Mutlu Türkmenem Diyene’’
Ve isyan ateşi parolasını bulmuştu…..Zulme, haksızlığa, ötelenmeye, yok sayılmaya, tavrın adıdır artık.
Kalabalık gün geçtikçe büyüyor, isyan ateşinin kıvılcımı gözlerde köz, sözlerde kor, yüreklerde yangın olup dalga dalga yayılacak, haber Konya’daki Fars kökenli erkân ve Farsa meftun saray yumuşakları için kıyametin habercisi olacaktı.
Bütün Anadolu ayakta, hep bir ağızdan haykırıyor ve kıyama kalkıyordu.
Ne…..Mutlu…..Türkmenem….Diyene…../Ne…..Mutlu…. Türkmenem…. Diyene….
1200’lü yılların başındaki bu kutlu Türkmen yürüyüşü, Konya’daki Fars kökenli Selçuklu saray efradı tarafından kiralanan, Levant’taki son kalesini (Akka Kalesi) Eyyubilere kaptıran Katolik Haçlı Norman Şövalyeleri tarafından bastırılır. Baba İlyas ve yanındaki 16 Türkmen önde geleni Erzurum-Erzincan arasındaki bir çarpışmada katledilir. İsyan bastırılmıştır. Baba İlyas’ın kutlu naaşı Çat Köyü’ne getirilerek büyük bir itina ile defnedilir. Öfke toprağa düşmüş, ezilenlerin kanıyla sulanmış, uykuya dalmıştı.
Bu kutlu hikâye burada bitmeyecektir.
Ashab-ı Kehf misali yüzlerce yıllık bir uykudur bu.300 yıl sürecek bir uyku.
***
Mısır dönüşünde hilafet meşruiyetinin onayı için getirilen yeni sakinler, Boğaz’ı mesken tutarken, koskoca Devlet-i Aliyye’de Türkmenler haricindeki unsurlar ise geçmiş 50 yılda köşe başlarında kapmaca-kovalamaca ile meşguldürler. Fars diyarının çocuğu Nizam-ül Mülk’ün Sultan Melikşah’a ‘’Sultanım… Bu Türkmenlere güvenme. Devlet kurmakta mahir olduğu kadar, mülkün kendilerinden çıktığını fark ettiklerinde yıkmakta daha da mahirdirler’’ nasihatinden kaynaklı, devlette yönetici sınıf yetiştiren Enderun’a da Türkmenler artık alınmamakta, alınmış olanlar da bir kez daha kovulmaktadır. Saray bir kez daha sağır, devlet bir kez daha Türkmen’in değildir.
Bozoklu Baba Celal’in tarih sahnesine çıkma zamanı geldiğinde tarihler 1500’lü yıllara denk gelmektedir. 16 halifesi ve on binlerce takipçisiyle Tokat’ın Kat Köyü’nü mekân tutmuştur kıyamı boyunca. Sivas civarında sonlanan bir hikâye. Sahnede kalma süresi bu sefer uzun fakat daha kanlıdır. Anadolu öz benliğinde var olmak için kıyamdadır. Hırvat dönmesinin elinde, Hz Yusuf misali kör kuyulara atılan Türkmenlerin hikayesidir Baba Celal’in hikayesi.1600’lü yıllarda Türkmenler yüreğine taş basarken, kör kuyulara taş doldurur Enderun çocukları….
‘’Ne Mutlu Türkmenem Diyene/Ne Mutlu Türkmenem Diyene’’
Anadolu’da dolaşan bir hayaletin mırıltısıdır artık bu parola. Bu kutlu hikâye burada bitmeyecektir. Ashab-ı Kehf misali yüzlerce yıllık bir uykudur bu. 300 yıl sürecek bir uyku.
***********
Yarım kalan hikayesi olan 17 kahraman yola çıkmış ve Amasya’ya doğru yol almaktadırlar.
Kararlıdır.
Bozulan arabayı umursamadan yürümeye başlar. Kendisiyle kimin geldiğine bile bakmaz. Trans halindeydi belki de. Biri mi çağırıyordu ya da birileri mi?
Bütün tarihçilerin ‘’Bu Bir İsyan Bildirgesidir’’ dediği Amasya Genelgesi…..
Tarihler 1919 yılını göstermektedir.
1. Vatanın bütünlüğü milletin bağımsızlığı tehlikededir.
2. İstanbul hükûmeti aldığı sorumluluğun gereğini yerine getirememektedir. Bu durum milletimizi yok olmuş gösteriyor.
3. Milletin bağımsızlığını, yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.
4.
5.
Ne Mutlu Türkmenem Diyene/ Ne Mutlu Türküm Diyene
(Tarihi kesişenlerin talihini birleştiren ,nazik ve medeni bir davettir.)
Yazıyı bitirirken okuyucunun dikkatini çekmek istediğim konular;
1-Günümüzde Türkmen Ulularının Mustafa Kemal ATATÜRK’ü neden ‘’SON CELALİ’’ olarak kabul ettiği….
2-Baba İlyas’ın katledildiği yerin Erzincan-Erzurum arasında bir yer, Baba Celal’in katledildiği yerin Tokat-Sivas arasında bir yer olması….)
3-Baba İlyas’ın medfun bulunduğu Çat Köyü’nün günümüzdeki adının İlyas Köy olması….
4-Baba Celal’in isyan karargâhının Tokat-Kat Köyü’nde olması….
Yazıyı sonuna kadar dikkatli okuyanlara sorum olacak!….
Sen Mustafa Kemal ATATÜRK olsaydın Kurtuluş Savaşı ateşini nerede yakar, nerede harlardın?