Amasya İtimat

MUSTAFA HOCA’DAN KAYBOLAN GÜZELLİKLER…

0
409

Naci Konyar
İnsanların başlarından geçen ya da şahit oldukları bir olayı belirli bir zaman geçtikten sonra yazıya dökmelerine hatıra deniyor. Yazarlar kaleme almış oldukları hatıralarla yaşanan olayları, gözlemlerini okuyucuları ile paylaşarak hem tarihe not düşmüş olurlar hem de yeni kuşaklara edindikleri tecrübelerden mesaj vermiş olurlar. Hatıralar yaşanılan dönemin kültürel ekonomik atmosferini yansıtan önemli vesikalardır.
Değerli okuyucular, biz bu yazımızda Yolaçan’lı Mustafa Hoca’nın sohbetinde anlatmış olduğu günümüzde az rastlanan, bir dostun bir dosta yapmış olduğu, karşılıksız iyiliklerle ilgili yaşanmış iki hatırayı sizlerle paylaşmak istiyoruz.
‘Yolaçan’lı Hüseyin Gürel’le, Uluköy’lü Seyit Ahmet Malkoç asker arkadaşıdırlar. Yolaçan’lı Hüseyin Gürel’in öküzünün eşi ölüyor. Fakir olduğu için alma gücü yok. Uluköy’lü asker arkadaşının durumu ise iyi. Arkadaşına halini anlatıyor, kendisinden comba olsun boğa olsun ancak alacağın öküz ‘Eyi olsun, ucuz olsun’ diyerek ricada bulunuyor. Uluköylü arkadaşı mal pazarından arkadaşına en iyilerinden bir kömüş öküzü alıyor. 300’e aldım emme diyor aldığım adam fakir dediğim için 100’ünü almadı. O, 100’ünü almayınca ben de senden 200’ü almıyom deyince arkadaşı sevincinden boynuna sarılıp teşekkür ediyor. Böyle bir dost şimdi bulunur mu?…’
Mustafa Hoca’dan dinlediğim ikinci hikaye de geçmişte yaşadığı, bugün örneklerini göremediğimiz güzelliklerden başka bir örnek.
‘1970’li yıllarda Yolaçan’da ev yaptırıyom. Evin inşaatı bitti. Ustaların parası ödenecek. Para yok. Taşova pazarına öküzleri getirdim. O yıllarda Pazar köprünün altında kuruluyor. Köprünün üstünden ilçede Purtul Kadir (Kadir Yüksel) lakabıyla tanınan Kadir dayı bana seslendi. Yukarı gel diye söyledi yukarı çıktım. Kadir dayı beni takip et dedi. Kadir dayı önde ben arkada İzzet Çavuş’un kavaklığına gittikten sonra bir ıssız yerde kemerini çözüp bel kuşağından bir zarf çıkarttı. Sen rençpersin 400 TL lik öküzleri 200’e verme. Ben sana 400 TL veriyom ne zaman istersen o zaman öde dedi. Ben de tütünü satınca Kadir dayının emanetini verdim. Verirken de ihtiyacın varsa kalsın dedi. Böyle dost bulunur mu.? Zamanımızda köprü altında öküzlerini satmak zorunda kalan bir çiftçinin darlığından haberdar bir dost bulabilir misiniz?’
Sizlere Mustafa Hocamla yapmış olduğumuz sohbetin konusu olan anıları aktarma ihtiyacını neden duydum bilmiyorum. Yaş almamızdan mı, yoksa çevremizdeki insan kuraklığından kaynaklanan bir hasretin susuzluğunu çektiğimizden mi?…
Her yeni gün bir şeyler katıyor hayatımıza ve her yeni gün bir şeyler çalıyor hayatımızdan. Farketmiyoruz. Acaba hangisi doğru. Susadığımız hangisi acaba. Biz ‘Nerede o eski günler’ diyenlerdeniz. Susadıklarımız galiba sadece mazinin güzellikleri.
Çok değil yarım asır önce bu topraklar üzerinde sevgi ve yardımlaşmayı bilen aşk abidesi insanlar vardı. Zamanımızda izlerine eskisi kadar kolay rastlamıyoruz. Zaman eski dostları acımasızca elimizden koparıp aldı. Buruk bir hasretle hatırlıyorum hepsini. Sohbet ehli dost Ömer Altunay’ı ve onun dostları kahveci Osman Ağayı, Koç Yusuf’u, Matbaacı Ali Abiyi, Hükümet parkında nefis çaylarını içtiğimiz Enver Üstün Abiyi ve daha nice dostları. Esen yelde bahçelerinde kavak ağaçlarının sallandığı, meyve ağaçlarının yüzünüze gülümsediği şimdilerde ise beton binaların aksırdığı Taşova’da hepsini rahmetle, hasretle anıyoruz.
Geçmiş zamanlarda insanlığa yararlı bir ömür sürdüğü hissini veren şey, komşuların, dostların o kişi hakkında beslediği olumlu duygulardı. Zamanımızda insanlar saygı duyulmayı değil, kıskanılmayı arzuluyorlar. Güç ve para en büyük değer olarak kabul görüyor.
Eski mahalle kültüründe yardımlaşma ve dayanışma vardı. Şimdi bir selamı bir tebessümü bile birbirimizden esirger olduk. Onların çağında iyilikten çok söz edilmezdi. Hayır işlemekten, hayırdan bahsedilirdi. Bir şeyin yokluğunu ne kadar çok hissediyorsak ondan o kadar fazla bahsediyoruz. Mustafa Hoca’nın anlattıkları bir sohbete konu ediliyorsa bu iyiliklerin azaldığındandır.
Güzellikleri hayatımızdan çıkardık. İnsani ilişkilerde kirlenme, ticaret ahlakından, siyaset konuşmalarına kadar hayatın pek çok alanında güzelliğin izini sürmek yerine çirkinliklere mağlup oluyoruz. Rütbeyi, makamı önemsemeyen, güce teslim olmayan çağın soyluları azaldı. Bugünün modern insanı yüksek duvarlı siteler içinde güvenlik ve konfor ararken, yitip giden komşuluk, yardımlaşma ilişkilerinin yerine koyacak şey bulmakta zorlanıyor.
İnsanlara en az eyvallah eden kişilerin, erdem sahiplerinin, iktidarın albenisine ram olmayanların ez cümle bu çağın asillerinin, güzel söz söyleyen, sohbet ehli insanlar arasından çıktığını farkedenlerdeniz. Bize geçmişin güzel hikayelerini anlatan Mustafa Hoca’da bu gurup insanlardan. Mustafa Hoca bize kaybettiklerimizi hatırlatan, bozduklarımızı ufak dokunuşlarla tamir etmeye çalışan, ağızı dualı mübarek bir insan.
Mustafa Hoca dostlarına evini açan, sofrasına buyur eden, konuk sever, anlatacak öyküleri olan, sohbeti seven, güzellik ve iyiliği dile getiren mütevekkil tıpkı Yunus Emre’nin söyledikleri gibi;
‘Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için
Dostun evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim’
düşüncesinde bir vefalı dost hocadır. Yanınıza gelip sohbet ettiğinizde size huzur veren, dua eden iç dünyasındaki huzuru etrafına yansıtan güzel insanlardan biridir. Mustafa Hoca’nın anlatmış olduğu bu yaşanmış hikayeler, yılların içinden süzülerek gelen, zor zamanlarımızda imdat isteyebileceğimiz, bize kim olduğumuzu hatırlatan, yönümüzü gösteren bir pusula gibi yolumuzu aydınlatan insanlık fenerleridir.
Keşke herkes büyüklerinden duyduğu yaşanmış hikayeleri nakletse de bu güzellikler zinciri kaybolmasa…
Bu yazı güzel insan Mustafa Hoca’yı hatırlamaya vesile olsun diye ona ithaf edilmiştir.

Yorum Ekle