7. Uluslararası Canik Sempozyumu kapsamında Samsun Canik Belediyesi ile History Studies dergisinin birlikte organize ettikleri “GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE GÖÇ” başlıklı sempozyumuna, 17-18 Şubat 2017 Cuma ve Cumartesi günleri Canik Belediyesi Kültür Merkezinde yapılan Sempozyuma; Samsun’dan, Türkiye’nin çeşitli illerinden ve Türkiye dışındaki on ülkeden ikiyüzyirmiki öğretim üyesi ve fikir adamının katıldı.
Sempozyumun ikinci gününde; aslen Güvendik köyünden, Halis, Mehmet ve İl Genel Meclisi üyesi Gönül Hayati Özkan’ın babası (merhum) Niyazi Özkan’ın hayatı ile ilgili kesitler verildi. Gazetemiz Ankara Temsilcisi Hece dergisi yayın kurulu üyesi Eğitimci-Yazar Yusuf Turan Günaydın, sempozyuma “Manastır Vilâyeti Kayalar Kazasından Amasya’nın Taşova İlçesine: Niyazi Bey [Özkan]’ın Göç Notları” başlıklı bir bildiri sundu. Bildiri, Niyazi Bey’in 1940’lı yıllarda eski harflerle tuttuğu notları esas alıyordu. Bu vesileyle 1959 yılında vefat eden Niyazi Özkan’a Cenab-ı Allah’tan rahmet diliyoruz.
, “Balkanlar’dan-Amasya’ya Niyazi Özkan’ın Göç Notları” başlığı altında yaptığı sunumu aynen yayınlıyoruz.
MANASTIR VİLÂYETİ KAYALAR KAZASINDAN AMASYA’NIN TAŞOVA İLÇESİNE
-Niyazi Bey (Özkan)’in Göç Notları-
Yusuf Turan GÜNAYDIN
Giriş
Amasya’nın Taşova ilçesi 4 Ağustos 1944 tarihinde 4448 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Tokat’a bağlı bir ilçe olarak Yemişenbükü köyü üzerinde kurulmuştur. 30 Ocak 1923 tarihli Türk-Rum Nüfus Mübadele Anlaşmasından sonra Yunanistan’dan gelen muhacirlerden bir kısmı da 1953 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile Amasya’ya bağlanan bu ilçeye yerleştirilmişti.
Samsun’dan Tokat’a kadarki bölgede çeşitli köy ve kasabalarda iskân edilen[1] mübâdil ailelerden birine mensup olan Niyazi Bey sonuç itibariyle bugün Taşova ilçesinin bir köyü olan Herizdağ [bugünkü adı: Güvendik] köyüne yerleşmiş ve o zamanlar Tokat’ın Erbaa ilçesine bağlı olan bu köyde 1944 yılına kadar ikamet etmiştir. Soyadı Kanunundan sonra Özkan soyadını alan Niyazi Bey, 1944 yılında Taşova ilçe olunca merkeze taşınmıştır. Niyazi Özkan, 1958’de bir trafik kazasında vefat etmiştir ve kabri Taşova’dadır.
Notlar ve nüsha tavsifi
Niyazi Bey’in oğlu Gönül Hayati Özkan’da bulunan notlar eski harflerledir ve oldukça işlek bir rik’ayla yazılmıştır.
Niyazi Bey -ilk sayfası (veya sayfaları) ne yazık ki kaybolmuş olan- notlarına ailesinin oradaki durumunu anlatarak başlamaktadır. Maddeler hâlinde kaleme alınmış bu notların ilk dört maddesi kaybolan sayfalarda bulunmaktadır. Elimizde bulunan ilk sayfa ise beşinci maddenin devamıyla başlamakta, altıncı madde ile devam etmektedir.. Elimizdeki toplamın beşinci sayfası da kayıptır. Beşinci sayfada 14. maddenin yarısı ile 15., 16. maddeler bulunmaktadır. Çünkü altıncı sayfa 17. madde ile başlamaktadır. Bu şekilde 19. maddeye kadar ulaşmakta ise de 19. maddenin çok uzun oluşu, son sayfalarda madde vermekten vazgeçtiğini düşündürmektedir. En başta ve en sonda bulunan sayfalardaki yazılar neredeyse silinmeye yüz tutmuştur.
Manastır’dan Anadolu’ya göç
Osmanlı devrinde 1864 Vilayet Nizamnâmesi’nden sonra 1871 yılında yürürlüğe giren yeni bir vilayet Nizamnâmesi uygulanmıştır. Bu nizamnamede en önemli düzenleme, “nahiye” adı altında yeni birimler kurularak, taşra örgütünü vilayet, sancak (liva), kaza, nahiye ve karye (köy) biçiminde kademelendirme olmuştur. Kayalar kazası da işte bu idarî taksimatta Manastır vilâyetinin Serfiçe (Cum’a = Serfiçe Cuması) sancağına bağlı bir kaza merkezidir. 1913’e kadar da bu konumunu korumuştur.[2] Bu bölge asıl itibariyle Makedonya’da Müslüman nüfusun yoğun olduğu başlıca üç bölgeden biri (Batı Makedonya: Kozana-Kayalar) durumundadır.[3] Fakat mübadele esnasında Kayalar beldesi Yunanistan sınırları içinde kalmış durumdaydı.
Niyazi Bey Kayalar’da başlayan notlarında, bu kazaya bağlı bir Bulgar köyü iken boşalan ve dedelerinin yerleşerek Cevizlüköy adını verdikleri bir köyden de söz etmektedir. Notlarda bu köyün adı zaman zaman Kozluköy olarak da geçmektedir. Köyün önceki adını ise Katranova[4] olarak kaydetmektedir. Bu köy isimleri ise Osmanlı yer adlarına yer veren kaynaklarda kaydedilmemiştir.
Notlarda Niyazi Bey, Manastır’da ikamet ettikleri beldeler hakkında bilgi vermekteyse de Mübadele Kanunu çıktıktan sonra nasıl yola çıktıkları, yollarda yaşadıkları ve karşılaştıkları olaylar hakkında bilgi vermemektedir. Elbette 1920’li yılların şartlarında Manastır’dan kalkıp Anadolu’ya gelmek kolay olmasa gerektir.[5] Dolayısıyla son derece zahmetli olduğundan şüphe edilemeyecek bu yolculuk esnasında yaşadıklarını belki de hatırlamak bile istememiş olmalıdır. Niyazi Bey anlatmamış olsa da tarih araştırmalarında kendisinin ve akrabalarının bulunduğu “Birinci İskân Bölgesi” Batı Makedonya (Kayalar ve Kozana) muhacir kafilelerinin hangi şartlarda vatanlarından ayrıldıkları tespit edilmiştir:
“Batı Makedonya’da bulunan mübadillerin Selânik’e nakilleri için demiryolları idaresi ile protokol yapılmıştı. Buna göre, köylerde meskûn Müslümanlar, kendilerine en yakın istasyona karayolu vasıtasıyla gideceklerdi. Katarlar Serfice’den hareketle her seferinde 450 kişiyi ve 12 tonilatoya kadar bagajlarını Selânik’e getireceklerdi. Göçmen kafileleri Kayalar ve Kozana’da bulunan muhtelit tali komisyonlarının güvencesi altında bulunacak ve göç yolu üzerinde 25 km. aralıklarla kamplar tesis edilecekti. Şehir ve kasabada oturanlar, genellikle taşınabilir mallarını paraya çevirip yanına aldığı özel bir iki eşyasıyla trenlerle sahildeki kentlere geliyorlardı. Kırsal alanda oturan çiftçiler ise hayvanlarını ve çift araç gereçlerini beraberlerinde götürmeye çalışıyorlardı. Bu nedenle de yaya olarak gruplar halinde liman kentlerine doğru hareket ediyorlardı.”[6]
Ayrıca Kayalar ve Kozana kazasından gelenlerin Arşipologos vapuruyla 18 Mart 1924 tarihinde yola çıktığı ve 3773 kişilik bu kafilenin bir kısmının İzmit, diğer bir kısmının da Samsun limanında indiği bilinmektedir. Yine Kayalar / Uçana, Kırımşah köylerinden gelenler İnönü vapuruyla Selânik limanından 25 Mart 1924’te hareket etmiş ve 2954 kişilik bu kafile Samsun limanında karaya çıkmıştır. Bunların dışında altı kafile daha Kayalar’dan Samsun limanına kadar ulaşmış bulunmaktadır. Kayalar’dan Samsun limanına sevk edilen muhacirler toplam 7000 adettir.[7]
Kayalar’dan başlayan göç ve mübadele sonrası
Notlar, bir kısmı bugünkü Arnavutluk, Makedonya ve Yunanistan sınırları içinde kalan Manastır vilâyetine bağlı Kayalar kazasının bir köyüne yerleşen Süleyman Ağa ve Abdülhak Ağa adlı iki kardeşin hayatından kesitlerle başlamaktadır. Bu iki kardeşten Süleyman Ağa, Niyazi Bey’in büyük dedesidir. Babası Mehmet Bey ise Balkan Savaşında esir düşmüş ve esarette iken ölmüştür. Ninesinin adı Ayşe’dir. Süleyman Ağa, kızı Ayşe Hanım’ı Cumaköy [Serfiçe] beylerinden Abdullah’ın oğlu Yakup Bey’le evlendirmiş ve bu evlilikten Mehmet Bey dünyaya gelmiştir.
Niyazi Bey, Anadolu’ya geldiğinde 14 yaşında bir delikanlıdır. Bu yaşına kadar Manastır’da bir mektepte tahsil gördüğünü de notlarında belirtmektedir. Anadolu’ya geldikten sonra ise kendi ifadeleriyle “Maişet peşinde çalışmak mecburiyetiyle” tahsilini sürdürememiştir. Fakat Niyazi Bey, 1923 Mübadele Anlaşmasından sonra yeni kurulan Türkiye’de okuma yazma bilenlerin sayısının az olması sebebiyle muhtarlık, kâtiplik vb. -okuma yazma gerektiren- resmî görevlerde bulunmuştur. Notlarda herhangi bir tarih verilmemişse de özellikle 1928’de gerçekleştirilen Harf Devrimine kadar bu görevlerde yoğun bir biçimde çalışmış ve Harf devriminden sonra da bu tür görevlerine devam etmiştir. Nitekim notlarında verdiği son tarih olan 1948’e kadar Belediye, Halk Partisi, Demokrat Parti ve Kızılay Cemiyetleri gibi kurum ve kuruluşlarda aldığı görevlerini saymaktadır.
Aile fertlerinden Makedonya [Manastır]’da ölenlerden söz eden ve Anadolu’ya geçtiğinden haberdar olduklarını isimleriyle ve yerleştikleri şehirlerin adlarıyla kaydeden Niyazi Bey’in notları gözümüzün önüne oldukça net bir tablo getirmektedir: Aile fertleri parçalanmış, Anadolu’nun çeşitli şehirlerine serpilmiş ve birbirleriyle irtibatları kopmuştur. Nitekim Niyazi Bey aile fertlerinden bir kısmının Giresun (Alucra) ve Ordu şehirlerine, bir kısmının Samsun’a, diğer bir kısmının İzmir’e ve kendisinin de içinde bulunduğu bir kısmının ise Amasya – Tokat civarlarına yerleştiğini belirtmektedir. Fakat aile fertlerinin bir kısmının Mübadele öncesinde de Anadolu’ya geçtiğini yine Niyazi Bey’in notlarından öğrenmekteyiz. Halasının oğlu Ahmet Efendi, “Kayalar’da 1327 [1911] senelerinde banka kâtibi iken 1328 [1912]’de Kayalar’ın istilâya uğramasıyla Anadolu’ya geç”tiğine ve Giresun vilâyetinin Alucra kasabasına [bugün ilçe] yerleştiğine göre bu durum, Balkanlar’dan göçlerin Mübadele öncesinde de peyderpey sürdüğü gerçeğinin bir örneği olmaktadır.
Adlarını hatırlayabildiği akrabalarını, isimleriyle kaydeden Niyazi Bey, bunlardan Türkiye’de evlenip çoluk çocuk sahibi olanların da bir kısmından haberdardır ve öğrenebildiği kadarıyla çocukların da isimlerini kayda geçirmiştir.
Sonuç
Ufak ve bazı sayfaları kayıp da olsa Niyazi Bey [Özkan]’in notları önemli ayrıntılar barındırmaktadır. Göçün sosyo-psikolojik boyutlarını -bir kısmı örtük de olsa- anlayabilme anlamında konuyla ilgilenen araştırmacılar için önemli bir metin görünümündedir. Notlardaki en eski tarih 1313 [1897], en son tarih ise 1948’dir.
Niyazi Bey, Makedonya’da 14 yaşına kadar geçirdiği çocukluk ve ilk gençlik çağlarında aile büyüklerinden duyduğu birtakım hadiseleri kayda geçirmiş, böylece bir yandan aile tarihine ışık tutarken diğer yandan 1920’li yıllarda Mübadillerin sosyo-psikolojik ortamını da âdeta resmetmiştir. Bu notlar göç esnasında birebir yaşanan hadiselerin ayrıntılarını vermemektedir. Fakat Balkanlar’dan Türkiye’ye önce peyderpey, Mübadele Kanunundan sonra da kitleler hâlinde yaşanan göç sonucu ailelerin nasıl parçalandığına tanıklık etmektedir. En yakın akrabalar, Türkiye’nin çeşitli şehirlerine yerleşmişler, bir müddet aralarında irtibat sürse de daha sonra kopmuştur. Bu notlarda göze çarpan önemli bir ayrıntı da Mübadele sonrası yukarıda isimlerini verdiğimiz şehir ve kasabalara yerleşen aile fertlerinden bir kısmının çok geçmeden ölmeleridir. Bu da göçün insanların beden sağlıklarını olumsuz etkilediğini ve psikolojilerinde yıkıma yol açtığını hissettirmektedir.
Niyazi Bey’in Göç Notlarından Pasajlar
“(…) Süleyman Ağa, kardeşi Abdülhak Ağa Kayalar kazâsının Katranova[8] adıyla 350 hânelik bir Bulgar köyüne yerleşmiş ve bu köyün ismini köyde fazla miktarda ceviz ağacı olması dolayısiyle Cevizlü köyü olarak değiştirmiştir.
Karşı köyden Bulgarlar da en ihtilâlci şebekesi olması dolayısıyla bu köyde Bulgar sâkinleri tamamen imhâ ve dağıtılmış olduğundan muhtelif civarlardan Türk sâkinleriyle köy doldurulmuş ve bu suretle Kozluköy, bir Türk köyü hâline konulmuştur.”
***
“11. Kardeşi Abdülhak Ağa da Süleyman Ağa’nın ölüm teessüriyle dayanamayarak üç ay sonra Süleyman Ağa’nın ölümünü müteakiben eceliyle ölmüş ve mezarı Cevizlü Köy’de aile mezarımızda defnedilmiştir. Abdülhak Ağa’nın karısı ve Ârife isminde bir kızı ve karısının hamile olarak dul kalmasından sonra bir oğlan çocuğu dünyaya gelmiş ve babasının ismi Abdülhak olarak konmuştur.
- Süleyman ve Abdülhak Ağaların ölümünden sonra Süleyman Ağa’nın karısı Hanife[’nin], İsmail’in babasıyla evlendiğini ve Abdülhakk’ın karısı[’nın] da Mermer kabilesinden Musa isminde birisiyle evlendiğini duyardım.
- Süleyman kızlarından nenem Ayşe Cumaköy beylerinden Abdullah’ın oğlu Yakup Bey’le evlenmiş, diğer kızı Hasene de Kozluköy’e iki saat mesafede Ardulmış köyünde Haldun Ağa ile evlenmiştir.”
“18. Dedem Yakup Bey tahminen 80 sene evvel ölmüştür. Evlâtlarını çok küçük yetim bıraktığını amcam Şemseddin Bey’den duyardım. Bir zaman yetimlik dolayısıyla işleri aksamış ve halamların birisi Katrança [Katraniçe][9] isminde bir köyden, birisi Kayalar’da, birisi Uçana’da, birisi Ahur kasabasında evlendiklerini söylerdi. Kayalar’da ve Katraniçe’de olan halalarımın çocuksuz olduklarını, bir nesil bırakamadıklarını söylerdi. Uçana köyünde olan halam Ârife’nin Hatice adıyla bir kızını yetim olarak bıraktığını [biliyorum] ve bu kıza ben de yetiştim; yetim olduğu için bizde büyümüştü. Ben küçük iken beni sırtında gezdirirken kanburu göğsümü ezdiği için sırtında kendisinin başına yumrukla vururdum. Beni pek çok şefkatli olduğu için “Kardeşim vurma” diye hitap etmesi hâlen kalbimde çok teessür bırakmıştır. Bilâhare bu halazâdem, şefkatli bu kız, gelinlik çağına geldiği zaman annesinin köyü olan Uçana köyünden Hasan adında bir genç ile amcam evlendirmişti. Üç sene kadar bir arada mesut bir yuva olarak yaşadıktan sonra 1333 [1917] yılında Rumeli’nde birçok evleri yıkan bir tifo hastalığından karı koca çocuksuz olarak bu yuva kapanmıştı (Allah ganî rahmet eylesin).”
***
“19. Ahur kasabasında olan halamın ölüm tarihini bilmiyorum. Yalnız iki kızı ve bir oğlu hâlen sağdır. Oğlu Ahmet Efendi bankacılık mesleğine intisâb etmiş, Kayalar’da 1327 [1911] senelerinde banka kâtibi iken 1328 [1912]’de Kayalar’ın itilâya uğramasiyle Anadolu’ya geçmiş ve Giresun vilâyetinin Alucra kasabasında banka memuru olarak vazifesini bitirmiş, emekliye ayrılmış olmakla hâlen Alucra’da ikāmet etmektedir. 1927’de kendisini ziyaret ettim. Manastır vilâyetinden bir öğretmen kız ile evlenmiş; Halil adlı oğlu ve Zarife isminde bir kızı vardı. Halil[in] subay olduğunu, kızı Zarife’nin 1952’de evlendiğini öğrendim. Ahmed Efendi’nin kız kardeşleri halazâdem Munise İzmir vilâyetinin Karaburun kasabasının deniz giren bir bucağında otel işletmektedir. İki oğlu, üç kızı olduğunu zannederim. Büyük oğlu Hasan adı, büyük kızının Hediye, diğerlerinin isimlerini bilemiyorum. Diğer halazâdem yine İzmir vilâyetinin Alaçay ilçesinde ikāmet etmekte ve oğlu Murad isminde tek bir çocuğu vardır. Kendisinin hanımları malûm değildir. Şemseddin Emicem Kayalar’ın Uçana köyünden Babam Mehmed Bey ile iki kız kardeş ile evlenmiştir. Annesinin adı Hûriye, teyzesinin adı Sâide’dir. Annemin annesi Uçana köyünden Osman Ağa’nın kızıdır. Ve aile üç kardeş; birisi Mehmet, diğeri Karanfil, en büyükleri Hâlis’tir. Mehmet Dayım Yanya Muhârebesinde 1313 [1897] harbinde şehid olmuştur. Karanfil Dayım da Yemen’de askerken ölmüştür. Hâlis Dayım hâlen sağdır ve Ordu vilâyetinde ikāmet edip ticaret ile meşguldür. Hâlis Dayımın eşi Uçana köyündendir.”
***
“Babam Mehmet Bey, 1328 [1912] Balkan Harbinde Argoz’da esarette ölmüştür. Diğer amcam Dilâver Bey yine 1328 Balkan Harbinde ordu ile Anadolu’ya yedek subay olarak geçmiş, hayatı ve ailesinden şimdiye kadar bir malûmat alınamamıştır. Amcam Şemseddin Bey, 1328’den 1340 [1924] senesine kadar Rumeli’nde Kozluköy’de birlikte ikāmet ettikten sonra 1340 yılında mübâdil olarak Anadolu’ya maaile hicret ederek 1341 [1925] yılında amcam Şemseddin Bey Taşovası’nın Haddâdi köyünde maa-akrabâ oturuyor iken vefât etmiş. Mezarı Haddâdi köyündedir. Annem Nuriye, amcamdan dört ay evvel Samsun’dan gelirken hastahanede ölmüştür. Teyzem Sâide de amcamdan bir ay kadar sonra Amasya ilinin Haddâdi köyünde ölmüş. Mezarı amcam Şemseddin Bey ile aynı yerdedir.”
Kaynaklar
Niyazi Özkan, Başlıksız, Eski Harfli Türkçe Notlar, İlk ve 5. sayfalar noksan, 10 s.
Gönül Hayati Özkan (doğ. 194..). Amasya / Taşova ilçesinde ikāmet ediyor.
Akbayar, Nuri, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü [OYAS], Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2001.
Sezen, Tahir, Osmanlı Yer Adları (Alfabetik Sırayla), T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 2006.
[1] Nitekim Amasya-Tokat bölgesine iskân edilen mübadiller arasında Kayalar muhacirleri en başta sayılmaktadır. Bk. Nedim İpek, Mübadele ve Samsun, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara 2000, s. 42.
[2] Bk. Tahir Sezen, Osmanlı Yer Adları, T.C. Başbakanlık Devlet Arşivleri Genel Müdürlüğü Yayını, Ankara 2006, s. 301; Nuri, Akbayar, Osmanlı yer Adları Sözlüğü, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, İstanbul 2001, s. 94.
[3] Geniş bilgi için bk. Nedim İpek, age., s. 17.
[4] Katrança, Katraniçe adlarıyla da kaydedilen bu yer adları için bk. Nuri Akbayar, age., s. 94; Tahir Sezen, age., s. 299.
[5] Mübadele için bulundukları köy veya beldeden Selânik limanına doğru hareket eden ve limanda bekleşen Müslüman ahalinin karşılaştığı zorluk ve sıkıntılar için bk. Nedim İpek, age., s. 21-40.
[6] Nedim İpek, age., s. 44.
[7] İpek, age., s. 49-50.
[8] Katrança, Katraniçe adlarıyla da kaydedilen bu yer adları için bk. Nuri Akbayar, Osmanlı Yer Adları Sözlüğü, İstanbul 2001, s. 94; Tahir Sezen, Osmanlı yer Adları, İstanbul 2006, s. 299.
[9] Bk. Akbayar, OYAS, s. 94.