Toplum yönetimine talip olan insanların temelde karakter bakımından iki çizgide olduklarını değerlendirebiliriz.
Makamı şereflendirenler;
Makamda şeref bulanlar.
Ya makamda şeref bulanlar?…
Çilesiz insanlardır. Gittikleri yere uçarak gitmişlerdir. Bedel ödemezler, ya ipe tutunarak ya da sırığa dayanarak çıkarlar. “Hiç”tirler ama “hep” görüntüsü verirler. Teri kir kokar, ağlarken zorlanır, gülüşü sahtedir. Dününe yumuk, yarına kapalı, gününde mutlu. Kostümü düzgün ama içinde yer almaz, halkın ya arkasında, ya karşısında durur.
Üstten bakar, gününü gün eder. Hak bilmez, hukuk bilmez, mahiyetinden bezgin, zalime mahkum, mazluma zalim, gözü başkasının cebinde, ambarı dolu, ünvanı ulu, paranın kulu, dışa mağlup, içe galip…
Korkak, ürkek, yılgın, bezgin, ezgin, düzenbaz, arsız, yüzsüz…
Randevüye uymaz, sözünde durmaz, yürürken kıvrak dururken ürkek, ekmek vermez, emek vermez, güven vermez… Yarın endişesinden hiç kurtulmaz, hep “ben” der kendinden başka kimseye şans vermez.
Bilgiden yoksun, beceriden uzak, basirete düşman, birleştiriciliğe küskün, ufuk yok, usûl yok, uzlaşı yok, yok yok yok… Sadece resim var.
Yürürken ya başını vurur ya ayağını…
İşte bunlar, ulaştığı makamda şeref bulanlardır.
Makamı şereflendirenler kimler? Bunlar çileli insanlardır, geldikleri yere bedel ödeyerek gelen, amiyane tabirle sürünerek gelen, vizyon sahibi, misyon yüklü, alnı ve çenesiyle terleyen, geriye sadece ibretle bakan, günde varlığını hisseden, gözü yarınlarda olan, yarını iple çekip, dünü yayla geren, günde hedef nişanlayıp yüz yıl ileriyi gören, bin yıllık karargahı bu günde kuran, asırlık rızık ambarını bugün dolduran ve ambarı boşaltmadan gelecek kurma azminde ve tasarruf anlayışında, durmaksızın çalışanlardır.
Özel hayatını; evinin mahren çizgileriyle sınırlayan, bunun dışında her anı göz önünde, her fikri, her zikri, her aklı her düşüncesi ve iç dünyasına ve her türlü organının ait ne varsa bunların hepsi sözü önünde ama bütün sözleri dizin dizin güven, sadakat, samimiyet ve kararlılık gösterendir.
Onlar hep, düşünüp konuşurlar; konuşup düşünmezler. Düşünüp karar verirler; karar verip düşünmezler. Düşünüp giderler; gidip düşünmezler. Düşünüp yatarlar; yatınca düşünmezler. Düşünüp kafa yorarlar; kafa yorup düşünmezler. Onlar; gönüllerinde taşıdıkları iman ve insaf, yüreklerinde taşıdıkları cesaret, karakterinde taşıdıkları azim, bedenlerindeki güç, tabiatındaki feraset ve basiret taşımaları nedeniyle; yatması da düşünmesi de konuşması da susması da ibadettir.
Onlar Allah ve Rasûlü’nün maksadını bilirler. Bu şuurla topladıkları meclislerin her harfinde derinlik her kelimesinde anlam ve her cümlesinde pipsiz mana yüklüdür. Onların meclisinde “ben talibim” yoktur, “sen yapacaksın” ve bu “sen yapacaksın”dan sonrası, işin bitmişliğidir. “Nasıl yapabilirim” sorusunun kıymeti hükmü yoktur ve sadece işin bitmişliğinin bilgisi vardır.
Alt kısmında olanlara baba, üst kısmında olanlara evlat itaatı ve sadakati vardır. Haramla işi olmaz, çalmaz- çaldırmaz, merhametlidir; korkak değildir, yapamayacağını söz vermez; söz vermişse yapar. Randevülere uyar, sözünde durur. Üstte oturmaz; içte oturur. Kimin karşısında; kimin yanında duracağını bilir. Dururken dik durur, oturmuşsa “emin”dir. Tam doymaz ama aç durmaz, yürürken azametli, dururken heybetli, hep susmaz, çok konuşmaz, kapısı da gönlü de açıktır, sofrası orta, kazanı ocaktadır.
İşte bunlar, bulunduğu yeri şereflendirenler…