Geçmişe sevdalı emekli bir öğretmen Hasan Öztürk, emekli bir memur Aydın Kıymet (Gara Aydın) çocukluklarını geçirdikleri sokakta, o sokağı yıllar önce terk edip ayrılan arkadaşlarını ve orada yıllar önce yaşamız komşuluk yaptıkları aileleri davet ederek gerçekleştirmiş oldukları “ Mahalleli Buluşuyor” etkinliği yapılalı on yıl olmuş.
Bizde mahalle söylemi cadde ve sokakların oluşturduğu bir adresi tariften öte bir sokağın tarihini de anlatır. Kayalar sokağında ki etkinliğe o sokakta anıları olanların katılması eski mahalleye ve geçmişin güzelliklerine duyulan özlemle alakalıdır.
Toplum hayatında mahallenin ayrı bir yeri ve önemi vardı. Farklı mesleklerin, bölge ve tabakanın oluşturduğu sokağın insanları aynı zihniyet dünyasında huzur içinde yaşar doğum, ölüm, evlilik, nişan, sünnet gibi hayatın içinde var olan acı ve tatlı zamanları beraber paylaşır aynı ibadet yerlerinde aynı kahvede bir arada olurdu. Tıpkı Osmanlı mahallesini anlatan şehirci ve mimar Turgut Cansever’in tarif ettiği gibi:
“Mahalleli, mahallenin yönetiminden, emniyetinden, sokakların bakımından, temizliğinden, çocukların gözetilmesinden, fukaranın, kimsesiz çocukların yaşlıların korunması mahallenin yarışarak gerçekleştirdiği görevler olarak zevkle ve bir ibadet ruhuyla ifa edilirdi.”
Son elli yıl içinde insanımıza oyalanacağı yeni ve modern imkanlar sunan süreç maddi manevi bir çok kavramın içini boşalttı. Mahalle kelimesi biz eskilere çağrıştırdığı anlamını yitirdi. Modern zamanların etkisiyle bütün şehirlerimizi kaplayan şahsiyet fukarası apartmanların çoğalmasıyla mahalle lezzeti kalmadı. Bizler çocukluğunu altmışlı yıllarda yaşayan nesiller o sokakların geleneksel hayatın son şahitleri olduk. Yıkılmaya yüz tutan o evlerde dede ve ninelerimizle aynı çatı altında yaşadık. Bizim çocuklarımız o eski evleri belki de toplumsal yapının dağılmaya yüz tuttuğu bu devirleri gören kalem ehli insanların yazdıkları bu tür mahalle anılarından okuyup haberdar olacaklar.
Eski evler bize yüzlerce anıyı anlatıyordu. Evlerin üst üste değil yan yana inşa edildiği o saadetli yıllarda sokağımızın bir kimliği vardı. Mahalle hepimize ait bir dokuydu. Bu nostaljik fotoğrafın içinde sadece evler değil, o evlerde yaşayan çocuklar, o sokakta yaşanan arkadaşlıklar, sevinçler kederler bayramlar ve de yıllar içinde kaybettiğimiz mahallenin rahmetlileri vardı.
Avrupa gibi olalım dedik. Onlara özendik. Orda ne varsa bizim de olmalı diye imrendik ancak her yeniliğin bir bedeli olduğunu yeni yeni öğrenmeye başladık.
Artık çağımızda insanı otomobil, televizyon ve bilgisayar yönetiyor. Bilgimizi, kararımızı bunlar etkiliyor. Hız ve haz dünyasının en önemli unsurları ve de insanlığı tüketim toplumu haline getiren bunlar. Şimdi hızın ve hazın her çeşidini yaşayan insanoğlu her türlü konforu yakalamak için koşmaya devam ediyor. O kadar maddeci olduk ki günümüzde eşini kaybeden değil işini kaybeden ağlıyor.
Geçmişin mahallesinde ölünün arkasından ağlanırdı. Ölü evi denen bir şey vardı. Ölü evine yakın komşular radyolarını açmazlardı. Doğumların algılanışı da farklıydı. Doğum bir müjde olarak değerlendirilir bütün aile ve komşular hatta mahalleye bir şenlik havası yayılırdı.
Eski mahalle evlerinde eşyaların da bir değeri vardı. Bir kırık sandalye dededen atadan izler taşıdığı için kolayca gözden çıkarılmaz tamir ettirilirdi.
Mahallenin sevdaları medyatik değil saygılıydı. Günümüz evlilikleri gibi baharda evlenip yazın boşanmazlardı. Evliliği ibadet evini mabet bilen halalarımız teyzelerimiz ninelerimiz bu anlayışla bu kutsal çatının bacasını huzur içinde mezara kadar tüttürürlerdi.
Sosyal adaleti bu kadar güzel tarif eden bir uygulama hangi millette vardır. Komşu komşunun külüne muhtaçtı komşusu açken tok yatan bizden değildi.
Hayatımızdan yıldız gibi kayıp gidenler sadece bunlardan ibaret değildi. Mahallemizin bakkallarını da kaybettik. Marketlerin gücüne yenik düştüler bir bir kapandılar. Gelişen banyo teknolojisi ile birlikte mahalle hamamları da eski önemini yitirdiler. Dursun bekçi, Aziz bekçi, Ahmet bekçi mahallemizin bekçi babalarının düdükleri artık duyulmaz oldu.
Evet son elli yılda çok şeyler değişti. Şimdi kerpicin ne olduğunu bilmeyen çocukların zamanını yaşıyoruz. Evlerimiz daha üst teknolojiye terfi ettiğimiz için medeni nimet artıklarıyla doldu. Artık hiçbirimizin evinde tel dolap, gaz ocağı, lambalı radyo, manyetolu telefon yok. Şimdiki nesil rahmetli Koca şapka Mehmet amca’nın yaptığı tahta kaşıkların geçmişte kullanılan bir mutfak gereci olduğunu değil bir duvar ya da vitrin süsü olduğunu sanıyor.
Kaybettiklerimizin belki de en önemlisi şimdilerde unutulan mahalle komşuluğuydu. Komşuluk akrabalıktan da öte bir birlik ve beraberlik ifade ediyordu. Aynı mahallede oturmanın orada oturanlara yüklediği maddi manevi bir sorumluluğu vardı. İnsanlar orada yürekleri ve yüzleri birbirine dönük yaşıyorlardı.
Ne yazık ki günümüzde şehri kente dönüştüren değişim rüzgarları mahalleyi de semt yapmıştır. İşte bu nedenle eski güzellikleri semtlerde şehirlerde bulamayanlar çocukluğunu yaşadığı “Kayalar Sokağının” “Mahalleli Buluşuyor” etkinliğine koşarak geliyorlar ve de çocukluklarının sokağını, çocukluklarının mahallesini arıyorlar.
Bütün bu güzellikleri geçmiş hayatın unutulmaz renklerini, bugünün nesillerine kuracakları ve yaşayacakları yeni hayatlarında “insani ilişkilerin hasbice yaşandığı o eski mahalle” hayatını örnek alarak huzurlu ve bereketli bir yaşam sürmeleri için hatırlattık andık ve anlattık.