Nebiler nebisinin dünyaya teşrifi münasebetiyle bilindiği gibi Nisan ayı “KUTLU DOĞUM” haftası olarak kabul edilir ve kutlanır. Aslına bakarsanız, bu tür günlük, haftalık kutlamaları şahsen tasvip etmem. Anneler günü, Babalar Günü vs. gibi. Ama kutlanıyor olması nedeni ile ister istemez kendimizi içinde buluveririz.
Bu hafta nedeniyle ben, izniniz olursa Peygamberimizin peygamberliğine farklı bir bakış getirmek istiyorum. Bu bakış aslında bilinmeyen değil de az kullanılan bir bakış.
Cenab-ı Hak tarafından peygamber olarak görevlendirilince, Resulullah, İslam’ı yaymaya dikkat edersek, köyden değil şehirden başlamıştır. Tarih boyunca ve günümüz de dahil olmak üzere, okumuş, aydın, bilgili ve insanlık üzerinde etkili olan kesim hep “Şehirli” kesim olmuş ve Peygamberimiz, İslam’ın yayılışında muhatap olarak bu kesimi almıştır.
Cahil, okumamış kesimde daha çok taraftar bulması muhtemelken ve yaymakla görevli olduğu dini kabul ettirmesi çok daha zor iken, zor olanı seçmesi esasında bize önemli mesajlar vermektedir. Bunu iyi algılamamız ve bu mesajı doğru okumamız gerek.
Peygamberimizin bu “kabulü zor” olanı seçmesini görmeyip, İslam’ı adeta okumamış, cahil, kesimin diniymiş gibi gösterilmesi son derece yanlış, son derece tehlikeli ve son derece gerçeğinden uzak bir algılamadır.
O, fakirin, yoksulun yanında olmuş doğrudur ama bilgili azınlığı bilgisiz çoğunluğa tercih etmiştir ve görevini hep bunları muhatap alarak yerine getirmiştir.
Özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarından sonra uygulanan din baskısının etkisiyle İslam, cahil dini, ya da köylü dini hüviyetine adeta itilmek istenmiştir.
Zaman zaman din, ehil olmayan, okumamış; dinin ruhunu bilmeyi bir tarafa bırakın, ibadete taalluk eden bir çok hükümlerini bile bilemeyen cahil insanlar elinde kalmıştır.
Dine biraz kuşkuyla bakan insanlar bu manzara karşısında artık dini, “olduğu ruhuyla” değil, ehil olmayan sözde din adamlarının acziyetinde değerlendirmeye başlamışlardır.
Ama çok şükür millet buna sahip çıkmış ve artık dini cahillerin dini olmak görünümündeki giydirilmiş elbisesinden çıkararak, Allah Rasulünün giydirdiği uluhiyyet libasına kavuşturmuştur. Türkiye’de artık din; cahilin, köylünün dini olmaktan çıkmış, okumuşun, şehirlinin dini olma hüviyetine kavuşmuştur ve devam etmektedir.
Son yıllarda, din hizmetleri Diyanet İşleri Başkanı’ndan alın da bazı İl Müftülerimize kadar akademik kariyeri olan insanlar tarafından yürütülüyor olması bunun en açık örneğidir.
Evet olması gereken de budur. Bize göre, bırakınız merkez cami imamlarını, mezralarda bulunan camilerin imamları bile yüksek okul mezunu olmalıdır ve hatta şarttır.
Nebiler nebisine selat ü selam olsun.