Enver Seyhan
Aralık 2020
Gözden geçirme: 2023
Yıllar çok çabuk geldi geçti fakat hatıramda durur Görpegöl ve dahi o günlerdeki haliyle yeniden canlanır gözümün önünde dört başı mamur. Kabacagöz arazisinde yüz metre ötede meşe=gürgen ağaçlarının dibinden çıkan bir gözden = pınardan beslenirdi. Yatağından da su çıktığına dair söylemlere şahit olurdum o yıllarda ama son aldığım haber ve bilgi kuruyup yok olduğu yönünde olunca kendi yatağından su çıkmadığı bilinmiş oldu. Öyle bir durum vaki olsa kurumazdı diyesim geliyor. Yahut gözenin derlenip toparlanıp ambarlanarak içme suyu ve kullanma suyu kastıyla yerinden taşınmasıyla birlikte yeraltı ırmağıyla bağı kopmuş besbelli.
Yeraltı ırmaklarının kurumayacağının suyun tamamen çekilip gitmeyeceğinin yok olmayacağının garantisi yok. Tabiatın düzeniyle mütemadiyen oynadıkça suyu derinlerde aradıkça kuyular açtıkça ormana ağaca hürmet etmedikçe havayı kirlettikçe beklenen menfi ve olumsuz sonla karşılaşmak mukadderdir.
Görpegöl’ün güney istikametine göre sağ tarafında veya tam güney istikametinde ta o yıllarda bir kanal çalışmasının varlığı kalmış aklımda. Ayağını ormana, ormanın bağrındaki suya dayamış olan bir deremsi yerdi orası da. Oraların adlarını unuttum yazık ki! Suyu oradan alıp bir yerlere götürdükleri kesindi de nereye götürdüler? İçme suyu olabileceğine kanaat getiriyorum. Çünkü Ladik civarında sulama suyuna ihtiyaç duyulan kaç dönüm arazi vardır ki? İklim serin çünkü. Beton pöhrekler kanallar sarnıçlar depolar mazgallar sanki gözümün önünde hayal meyal duruyor…
Görpegöl’ün ayağı yüz iki yüz metre ötedeki çayırı suluyordu. Çayırın adı ise “Ahad’ın Çayırı” olarak aklımda kaldı. Kabacagöz veya Kürtlü köylerinin ortak arazisinde yemyeşil bir yerdi; çayırlık Kürtlü köyüne dahil olsa gerek. Çayıra adını veren Ahad’ın namlı bir güreşçi olduğunu öğrendim. Eski devirlerde güreşe olan tutku beraberinde pehlivanın namını çayırlara düzlere vererek nesilden nesile devir teslim ederek günümüze kadar ulaşmış vaziyette. Baldıran yaylasında da “Güreş düzü” adıyla bilinen bir mevgıdan söz etmeden geçmeyeyim.
Ahad’ın Çayırı emsal yeşil alanların ve benzer çayırlıkların oluşmasında, hayat sürmesinde suyun önemini yadsımak olmaz. Çünkü çayırlık alanlar yaşam kavgalarını beslenmelerini yılın en güzel mevsimlerinde hatta soğuk iklimlerde dahi yemyeşil kalmalarını hayata tat katmalarını yer altından çıkan sulara, gözlere, pınarlara, göllere borçludurlar. Su kuruduğunda çayırdan çimenden çiçekten böcekten kuştan kurttan söz etmek imkansız hale gelir. Böyle çayırlıklarda evvelden beri usulden olsun diye meyve ağaçları da çayırlık alanın etrafında şurasında burasında manzaraya eşlik eder. Bir bakıma eskiden beri misaliyle insanların tabiatla ilişkisini anlatır sonraki nesillere.
Çevrede her ne varsa doğal ortamında kendine bir mekan seçmiştir; ağaç çam erik diken kuş taş kaya dere çiçek böcek su pınar mağara. Körpegöl’ün tam güney tarafında bodur meşe=gürgen ağaçlarının bağrını sarmaşık gibi sardığı alazlık bir tepe yer alır; tepenin özelliği ise altında kimliğini kişiliğini yitirmiş yaşlı bir mağaranın ev sahibi olmasıdır. Mağara kuşlar böcekler sürüngenler örümcekler yarasalar için barınaktır. Belki çok daha eskiden ayıları da misafir etmiştir. Hâlâ soğuk havalarda karda kışta kıyamette kurda kuşa tilkiye gine ev sahipliği yapıyor. Bunu bilmem mümkün değil de sadece hayallerimin gücüne yol veriyorum. On veya on iki yaşımdan sonra oraları bir daha görmedim.
Çam ağacı…
Düzlüklerde yaşarlar; tek tek yahut yan yana aralıklarla iki yüz üç yüz beş yüz senenin hatırasını bedenlerinde ruhlarında taşırlar. Yaz aylarında koyu gölgelerinde eğlenip dinlenenler olur. Davar sürülerini çam ağaçlarının gölgelerinde öğle sıcağında yatarlarken görürdüm. İklim serin olduğu için hem yatıyordu sürü gölgede hem de ikindi rüzgarına güvenerek yaylıma çıkıyordu. Orman meyvelerini dalında görmek imrenmek bir iki tanesini taze taze kopararak yıkamaya dahi hacet duymadan tatmak güzeldir, güzeldi…
Hikaye ettiğim bölge zannımca Canik Dağları’nın batı ucudur. Tarihte adı geçen Cobu Deresi Görpegöl’den bir fersah ötededir. Karanlık dere derler. Düzlüğün kuzeyinde Karamuk Köyü’nün çayırı ve Alan Köyü yer alır. Alan Köyü Taşova’ya tâbi iken uzaklık neden gösterilerek otuz yıl kadar önce Ladik’e bağlandı. Alan köyünden hekim bir siyasetçi çıkmıştı otuz beş sene geçti. Ladik’te meydanda siyasi propagandasına kulak vermiştim. Sanki aklımda böyle kaldı. Ladik pazarında pazarcılık yapıyordum o sırada o esnada. Ayrıca Feyzullah D. adında da bir siyasetçiyi dinlemiştim. Bir insanın hitabeti bu kadar mı güçlü olur ve insanın sesi de boyuna bosuna konuşmasına bu kadar mı uyar?
Körpegöl’den doğuya doğru yürüyünce ötede bir yerde yol Deli Hakkıların çiftliğine çıkar. Etrafı çitle örülü bir yer. Karadeniz göçmeniydiler. Deli Hakkı kimdi niceydi nasıldı hiç görmedim. Görmek de karşılaşmak da istemezdim; korkardım. Deli namıyla anıldığına göre deli olduğundan emindim. Çocuk aklı işte. Çitin hemen dibinde pınar vardı; mübarek buz gibiydi. Gözenin önleri düzlüktü. Karalastiğimi çıkarıp kamyon yapardım ve tozlu küçük derelerde oradan şuraya yük taşırdım. Belki birkaç arkadaşla beraber oynuyorduk; hafsalam bana yol vermiyor şu an. Kamyonları görürdüm şosede ve diğer yollarda, yük taşırlardı. Erbaa’dan Samsun’a, Ordu’ya tuğla ve kiremit götürürlerdi. Bundan tam elli sene evvel kamyon yol trafik levhası şose! Basiret ve feraset kurbanı bir ülke! Dile kolay!..
Yıllar su gibi aktı yerini hatıralara bıraktı gitti. Dünyanın şu behrinde su çok daha değerli çok daha kıymetli çok daha elzem ama su yatağını gözünü yolunu izini kaybetti. Kainatın düzeni dümdüz oldu tabiat yoruldu. İnsanoğlu suya hasret bir hayatı zar zor yaşıyor da suçu kabahati asla kendinde aramıyor…
Kürtlü köyünün adını yer adlarının değişmesine ilişkin yasadan dolayı değiştirmişler. Daldere köyünden Taşova’nın bir köyüne yaklaşık yüz elli yıl evvel göç eden sülalenin ferdi olan arkadaşımın babasından öğrendim çayıra adını veren Ahad’ın pehlivan olduğunu. Boşuna dememiş şair: ” geçer ki zaman hayali cihan değer!”