Klasik iktisadi sistemlerin kendilerini piyasadan çekmelerinin üstünden çok zaman geçti…
Hayatın acı bir oyunudur; kullanım ömrünü tüketen bütün eşya, kendisini bir tenhada, bir eskicide,
bir çöplükte terkedilmiş olarak bulur…
Dünyada yer kaplayan her şeyin bir gün, konumunu kaybedip yerini yeni bir şeyle değiştirmesi
gayet tabidir, olağandır…
Dünya yaratıldığı günden beri, kaçınılmaz bir biçimde, değişim, dönüşüm, gelişim içindedir…
Değişim, dönüşüm ve gelişim dediğimiz şey her ne ise, bunu doğduğumuzdan bu yana bizimle
beraber devam eden hayatımızda dahi yakinen görmek mümkündür…
Çaresiz, benzersiz, mecburi bir döngü dahilinde, hayat sürüp gitmekte ve bir zaman sonra
kullanım ömrünü doldurmaktadır…
Ülkemiz, her anlamda, dünyaya yön verecek, dünya koşullarını değiştirecek büyüklükte değil.
Bunu yapacak ülkeler belli. Çin, Usa ve Rusya. Aksini savunmak bile abes kaçar. Eğri oturup
doğru konuşmaktır, hakkımızda hayırlı olan…
Ülkemizin son yıllarda, alt yapı faaliyetleri minvalinde atılım, yatırım ve gelişim içinde olduğu
aşikar…
Ancak, müspet neticeler elde etmek için menfi durumlara mani olmak gerekir…
Ülkede insanların mutlu, huzurlu olmalarını arzu etmeleri doğaldır…
Ve ekonomik manada beklenti içinde bulunmaları da gayet doğaldır…
Halkın taleplerinin değerlendirilmesi, arzu ve isteklerinin temini önemlidir…
Halk, yarınını, geçimini, yaşam standardını garanti etmek, geleceğini aydınlık görmek ister…
Halk, ülkeyi, memleketi, şahsını ilgilendiren olumlu veya olumsuz hal ve durumu bilmek ister…
Ekonomik durum hakkında da bilgi sahibi olmak ister. Zira yatırım yapacaktır, oğlunu everecektir,
araba alacaktır vesaire vesaire…
Kitabın sayfalarını karıştıralım, ortasından konuşalım mı madem?
Ekonomik göstergelerden biri olan cari açık artarak devam ediyor…
Cari açık çok kısaca; yurt dışı işlemlerin açık vermesi demektir…
Peki bu açık nasıl kapatılacak?
Daha yüksek faiz ödemek kaydıyla borçlanarak mı?
Tüketimi ve israfı kısarak mı?
Derhal en kısa zamanda, en kısa yoldan üretime yönelerek mi?
Cevabın ucu açık; cari açık gibi !..
Kurdaki artış Türk Lirasının değerini yüzde 25 düşürdü. Bunu tedavisi mümkün bir ekonomik
hastalık olarak görmek de beis yok. Her hastalığın ilacı vardır. Kurdaki artışa ilaç nedir?
Halk, bunu da bilmek ister…
Zira, kurdaki artışın Türk Lirasında yapacağı değer kaybının sonuçları hemen kısa sürede kendini
göstermeyebilir; baskı altına alınmak isteneceğinden belki de derhal açığa çıkmaz; zaman içinde
sinsice ortaya çıkar, kalıcı ve derin tahribat yapabilir…
Ne mi olur?
Enflasyon yükselir. İşte, yüzde 10’lardan yüzde 15’lere dayandı…
Ki yüksek enflasyon alışkanlık kazanınca tedrici tedbirler çare olmaz…
İthalat fiyatları artar. Bağlı olarak üretim maliyetleri artar. Bu da netice itibariyle, perakendeye,
bakkala, markete, gıdaya yansır…
Yansıdı nihayet…
Enflasyonla beraber herkesin gelir düzeyi de aynı ölçüde artmayabilir… Bu nedenle satın alma
gücü düşer…
Satın alma gücü düştüğünde ne mi olur?
Hani diyorlar ya; “yaprak kıpırdamıyor!” Çarşı pazarda yaprak kıpırdamaz, esnaf akşam
olduğunda siftah etmeden kepenk kapatabilir…
Borcunu harcını ödeyemez hale gelir…
Ücretler zamanında ödenemez. İşini kaybedenler olur. En iyimser haliyle işçiye, ücretsiz izinler
verilebilir…
Haftalık çalışma sürelerinde kısıtlamaya gidilebilir…
Mesela fabrikanın bir vardiyası iptal edilebilir…
Sanayi üretiminde daralma meydana gelebilir…
“Maaşımı Türk Lirası olarak alıyorum; bana ne dolardan” gibi ucuz laf edenler, kıvranmaya
başlayabilir, işini kaybetme korkusuna düşebilir…
Zaten fiili işsiz sayısının giderek arttığı gözleniyor…
Nisan ayı mevsimlik işlerin açıldığı aydır. Mevsimlik işlerin kotarılmasına dönük istihdamın süresi
beş ay gibi düşünüldüğünde, belirsiz süreli işlerde çalışanlar bazında işsizlik oranları değişme
göstermiyor…
Dünyadaki likidite fazlalığı daralma eğilimine girdi. On senedir para basan ülkeler, para basmıyor
artık. “Para evine dönüyor” benzeri yorum yapanlar çoğaldı. Doğrudur. Kimsenin kimseye yalan
söyleme borcu yok…
Faizler yüksek…
Enflasyon yüksek…
Kur yüksek…
Üretim maliyetleri yüksek…
Çarşı pazar el yakıyor…
Parantez içinde, bütün bunların altında yabancı mihraklar mı var? Yoksa ödevimizi ve görevimizi
doğru mu yapmıyoruz?
Ne mi yapmalı?
Bugünden tezi yok; tasarrufa yönelmeli ve tüketimi olabildiğince kısmalı. Para kimseye sormadan
nereden geldi ise, yine kimseye sormadan oraya doğru seyahate çıktı. Derler ki; “ görünen köy
kılavuz istemez!”
Haa…
Paranın gümrük, kargo, bilet, pasaport, hava alanı, uçak, vize derdi yok. Serbest dolaşım var. O
da serbestçe dolaşıyor, bazan haddini aşıyor, bazan başını kaşıyor…
Son Söz :
“Ayağını yorganına göre uzat !..”
Selam ve dua ile…
Enver SEYHAN
28.07.2018