KAYMAKAM TAYİNİ
.
Ömer CELEP
.
Geçenlerde şehri biraz dolaştıktan sonra, yorgunluk çayı içmek üzere bir çay ocağına uğradık. Çayımı yudumlarken hemen yanı başımda sohbet etmekte olan dört kişilik gruptan biri omzuma dokunarak dikkatimi kendisine yöneltti. Biraz kızgın, biraz sitem dolu tavırla;
-Hocam, kaymakamın tayinini sen çıkarmışsın öyle mi?
Şaşırdım, önce bir anlam veremedim, sonra şaka yapıyor sandım sonra da dalga geçtiğini düşündüm.
-Allah, Allah!… O nasıl olmuş?
-Nasıl olduğunu ben nereden bilebilirim? Sokakta öyle söyleniyor. Sen kaymakam hakkında yazı yazmışsın, siyasiler de tayinini çıkarmış. Tayin çıkmasına senin yazdığın o yazı sebep olmuş.
Bu şekilde karşılıklı konuşmalar birkaç dakika devam etikten sonra adama “kim” olduğunu sordum ama söylemedi. Yanındakilere sordum, onlar da söylemedi.
Adamalarla yüz aşinalığım yoktu. Sanırım bizim yöre insanına da benzemiyordu. Belki de haber toplama elamanlarıydı bilemiyorum. Kimliklerini gizleyince doğrusunu isterseniz, ısrarcı da olmadım çünkü böyle bir hakkım olmadığını biliyorum.
Fazla kalmadım çay ocağından ayrıldım. Sonra düşündüm. Ben kaymakamla ilgili bir cümlelik bir yazı dahi yazmadım. Yazsam bile yazdığımız yazı bir kaymakam tayini çıkaracak kadar etkili olabileceğini düşünmüyorum. Ancak paralel yapının faaliyeti ile ilgili birkaç yazı yazdım ve bazı yorumcular orada kullanılan ifadelerin kaymakamı çağrıştırdığını düşünerek yorumlar yapmışlar ya da öyle bir algı oluşturma fırsatçılığına girmişler ve “adamların ifadesine göre” olayın faturasını bize kesmişler. Bizim yapacak çok fazla bir şeyimizin olmadığını düşünüyoruz.
Ben o yazıların hiç birinde kaymakam beyin, “paralelci” olduğunu söylemedim. Paralelcilik adı altında faaliyet gösteren hiç kimse yok ama, adını çeşitli isimlerle bildiğimiz bir yapılanmanın faaliyet halinde olduğunu bilmeyen de yok. Zaten kendileri de faaliyetlerinin devam ettiğin çeşitli ilan ve duyuru araçlarıyla zaman zaman ilan ediyorlar. Faaliyetine devam eden bu yapılanma gücünü, kaymakamdan veya bazı daire amirlerinden alarak sürdürüyorlarsa bizim bu olaya söyleyecek hiçbir sözümüz olamaz. Uygulamanın doğrulanması veya yalanlanması bize düşmez, ilgililere düşer.
Hemen belirtelim… Bizim bu yazımız bir “özür” yazısı değildir. Çünkü biz özür dilemeyi gerektirecek bir yazı yazmadık. Sadece duyumlarımızı ifade ettik. Okuyucuların yaptıkları yorumlar ve algılar bizi sorumlu kılmaz. Biliyoruz, yazı yazan herkes; yazdıklarından sorumludur. Sorumluluktan kaçmıyoruz, korkmuyoruz. Çünkü sorumluluktan kaçanlar ve korkanlar bu işi yapmamalıdır.
Ancak konu ile ilgili yazdığımız yazının hemen ertesi gün öğretmenevinde bir öğretmen arkadaşımızın verdiği yemeğe katıldık. Sayın kaymakam bey de teşrif etmişlerdi. Kendisine yemekte konuşma fırsatı sağlandı ve kaymakam bey konuşmasında üstü kapalı bir takım göndermelerde bulundu.
Orada bulunan bazı arkadaşlar göndermelerden benim paralel yapı hakkında yazdıklarım nedeniyle beni kastettiğini söylediler ama ben üzerime almadım çünkü konuşma metni içinde adım geçmedi, yazının içeriği ile ilgili bir ifade yer almadı.
Şimdi sorsak;
Sayın kaymakam bey konuşmasında adımı zikrederek ifadeler kullansaydı, en basit ifadeyle “sataşmayı” gerekçe gösterir, söz alır kendimi yasalar çerçevesinde sonuna kadar savunurdum ve yasal haklarımı yine sonuna kadar kullanırdım.
Bir nokta daha var. Biz; paralel yapı ile ilgili eleştiri içerikli yazılar dün yazdık, bu gün yazıyoruz ve yasalardan alınmayan güçleri kullanmaya yeltenen herkes ve her kesimle ilgili eleştiriler yapmaya yarın da devam edeceğiz. Çünkü bunlarla mücadele etmek sadece benim değil her vatandaşın hakkı hatta görevidir diye düşünüyoruz. Bizim yasalardan kaynaklanan eleştirel hakkımızı kullanmamızdan birleri kendilerine hisse çıkarıyor veya alınganlık gösteriyorlarsa muhatap kim ve sıfatı ne olursa olsun bizi bağlamaz.
Bu ülke de Cumhurbaşkanından en sade vatandaşa kadar herkes gücünü yasalardan alacak. Yasalardan alınan “güç” esastır. Dehlizlerde, ücra köşelerde, karanlık noktalarda güç elde etmek isteyen hiç kimseye verilecek kredimiz yoktur.
Eğer insanlar bir yerlerde bir “damga” yerse, o damga o kişiyi her gittiği yerde “damgalı” yapar. Önemli olan bir yerlerde bir takım damgalar yememektir.