Sevgili gönül dostları,
İzmir’i anlatırken ve bölgemizle kıyaslarken rastladığımız bir aksaklığa değinmeden geçemeyeceğiz. Amasya’mızda merkezi bırakın, Suluova ilçesinde bile doğalgaz dağıtımı başlamışken, Şirinyer, Hipodromda at yarışlarının yapıldığı merkez olmasına rağmen Erbaa doğumlu hemşehrimiz Büyükşehir Başkanının aklına beldeye doğalgaz getirmek gelmemiş. Şehir içinin dağınık ve temizlik yönünden zayıf olduğunu, Konak gibi mutena bir semti izmarit ve yırtık kâğıt parçalarının kapladığını görünce ‘Acaba Belediyenin temizlik birimi yok mu?’ diye hayıflandık. Acı da olsa gerçekleri yazmak zorundayız…
Gelelim asıl konumuza: I. Dünya Savaşı’ndan ve Mübadeleden önce bölgemizde Rumların da yaşadığını dinleyerek büyüdük. Ağırlıklı olarak Herizdağı, Dazlı, Zuday, İkipöhne, Destek, Alan gibi köylerde yaşadıklarını biliyoruz. Keşke diyoruz, o kötü günler, ülkemizin sıkıntılı yılları olmasaydı. Ama maalesef hiç de hoş olmayan olaylar yaşanmış. Bunlar olmasaydı bugün Avrupa’nın değişik ülkelerinde beraber yaşanabildiği gibi beraber yaşardık. O yıllarda yaşanan olayları anlatırken bölgemizin büyükleri “Rum Bozgunluğu” nitelemesini kullanırlardı. Onlar bu bölgeden ayrılınca mesken veya tarihî değeri olan varlıklara sahip çıkılabilseydi şu an Şirince köyünü olduğu gibi binlerce Rum veya Yunanlı bölgemizi ziyaret ederdi. Turist demek döviz demektir.
Bütün Anadolu’nun farklı kültürlerin buluşma alanı olduğunu bilmem bilmeyen var mıdır? Bu kültürel değerleri yeterince koruyabilseydik Amasya’ya gelen bir turist mutlaka Taşova’ya da gelirdi. Tabii bu arada bölgemizde gelişmiş bulunan kendi kültürümüzü de turizme yönelik olarak geliştirmeliydik.
Fırsatı kaçırdık mı? Hayır… Hepimiz bilmiyoruz ki Amasya il olarak turizm bölgesidir. Turist yalnız hana hamama bakmaz. Modern tarım icat olmadan önce bu mekânlarda yaşayan insanlar tarımı nasıl yaparlardı? Ekipmanları nelerdi? Bunları da merak eder turist. İşte Taşova olarak işimiz bu noktada başlıyor. Yerel yönetimimiz, kamu yönetimimiz kolektif bir çalışma ile Taşovamızda tarım müzesini kurmalıdır. Belki de ülkemizde ilk olur. Yüzyıllar önce tarlı nasıl sürülür vb. ilgi çekici konuları, sap kağnısı ile demir düven süren çiftçiyi, demir döğen bir sanatkârı, tığ savuran çiftçiyi maketlerle uygulamalı olarak sergileyebiliriz. Bu çalışmalar Amasya merkezle koordineli bir biçimde yürütülürse, Amasya’ya gelen bir turisti Taşova’ya çakmak hiç de zor olmaz. Bu sayede pansiyonculuk ve turistik eşya üretim ve satımı bir istihdam alanı doğurur. Bu alanda Taşova halkına büyük iş düşmektedir. Bu konudaki faaliyetlere hemen başlamakta zaruret vardır. Bunun en önemli sebebi, bu alanda lâzım olacak ekipmanların hızlı bir şekilde yok olması ve yurt dışına götürülmesidir.
Belirttiğimiz çalışmalar yapıldığında birçok iş kolu gelişecektir.
Geçen sayımızda söz ettiğimiz “kaynak taşı”na yeniden değinmek istiyorum. Okurlarımız belki merak etmişlerdir bu taşın özelliklerini… Kaynak taşı, taşın mermer olmadan önceki hâlidir. Bölgemizde Herizdağı’nın güneyleri, Alpaslan‘ın Uluköy‘e doğru olan kuzey bölgeleriyle Sepetli ve Destek bölgelerinde bulunduğunu biliyoruz. Kaynak taşının 5 ve 20 cm’e kadar yüksekliği, en yüksek boyutlardaki genişliği olanları makbuldür. Kaldırım, duvar, balkon, bahçe ve cadde süslemekte kullanılır. İzmir ve civarında bu amaçlarla kullanılmakta olan bu taşın hammaddesi doğal ve bedavadır; özel bir işlem de istemez.
Bölgemizde kaynak taşının kurşunî renkte olanına rastlanmaktadır. İzmir civarında ise dört ayrı renkte olduğunu gözlemledik. O bölgede bu taşın işlenmesi bir sektör hâline gelmiş.
Sevgili dostlar,
Her gün biraz daha daralan, ekonomisi her gün biraz daha küçülen ve azalan insan kaynaklarıyla Taşovamızın bu gidişatına bir dur denmeyecek midir? Bu yapılırsa Taşova’da değişimin milâdı olacaktır. Yani bir yerden başlanması gerekir diyorum.
İnsanın huzurlu yaşadığı en güzel yer, çocukluğunun geçtiği, hâtıralarının olduğu topraklardır. Derler ya; bülbülü altın kafese koymuşlar da, “Ah vatanım!” demiş. Bizler, sizler, idarecilerimiz, Taşova’yı seviyorum diyen kim varsa, bu konu ve işlerde bir mücadele ve uğraş içinde olmalıyız. Dış göçler Taşova’yı zor durumda bırakıyor.
Göç, aynı zamanda akrabalık ve soy bağlarını zayıflatan bir etkendir. Asla, kimse il dışında ikamet etmesin demiyoruz. Ama kalan nüfusumuz için bazı değişimlere ihtiyaç duyulduğunu da hatırlatmak isteriz. Yoksa ülke gelirinden adaletli bir dağılım ve ekonomiden yeterli payı alamayız. Sonra da yapamadıklarımıza hayıflanır dururuz.
Bizler bu ülkenin kalkınıp gelişmesine, insanca yaşamamıza yardımcı olan yolları açıp Taşovalılar olarak insanlık adına yapılan çalışmalara bir tuğla da biz koymalıyız. Ufkumuzun açılmasında Kapıkule’den ötede de bir dünya olduğunu gösteren, ülke için çalışan kim varsa Rabbimiz iki cihanda aziz etsin. Bu güzel vatanımıza kötülük ve yanlışlık etmek için çalışanlara ise akıl ve fikir ihsan etmesini diliyoruz.