İmamı azam Ebu Hanife hazretleri hicri 80 yılında Kufe’de dünyaya gelmiştir ve hayatının büyük bir bölümünü burada geçirmiştir. Asıl adı Numan olup babasının adı ise Sabittir. Ebu Hanife adı olmayıp lakabıdır. Bu lakabı almasının sebebi Hanife isimli kızı olmasından değil islama ve onun tevhit öğretisine bağlı olduğundandır. Ebu Hanifenin anlamı hanifliğin babası manasınadır.Haniflik ise Hz İbrahim’in içine batıl karışmamış tertemiz olan tevhit dinidir. Bu sebeple onun mezhebine Hanefilik denilmiştir. İmamı azam da diğer bir lakabıdır ve büyük imam anlamına gelir. İslam alimleri onun gelmiş geçmiş en büyük hukuk dehası olduğu konusunda ittifak halindedirler.
İmam Azam Ebu Hanife küçük yaşta Kur’anı ezberlemiş ve onu çok okumuştur. Pek çok hocası olmasına rağmen en önemli hocası imam Hammad bin Ebi Süleymandır. Ebu Hanife 28 yıl Hamma’da talebelik yapmış ve ölümüne kadar kendisinden ayrılmamıştır. Hocası Hammad vefat edince onun yerine geçerek ders kürsüsünü doldurmuştur. İmamı Azam büyük tecrübeleri, engin zekası, kuvvetli akılcılığı ve hazır cevaplılığı sayesinde hocasının ders halkasını başarı ile devam ettirmiştir. Aynı zamanda ticaretle de meşgul olduğu için toplumu ve zamanın ihtiyaçlarını daha iyi tanıyabilmiş ve ona göre toplumsal problemlere çözümler üretebilmiştir.
Önceleri itikada ait meselelerle ilmi çalışmalarına başlayan Ebu Hanife daha sonra sahabe ve tabiunu örnek alarak kelam münazaralarından kaçınmış ve fıkıh ilmine yönelmiştir. Ebu Hanifeye fıkıh ilmindeki çalışmaları ve isabetli fetvaları sayesinde İmam Azam payesi layık görülmüştür. İmam Malik, Ebu Hanife’nin islamda altmış bin meselede fetva verdiğini söylemektedir. Ebu Hanife ömrü müddetince yaklaşık 800 talebe yetiştirmiş ve bunu bila bedel yapmıştır.Yetiştirdiği talebeler arasında pek çoğu fetva verebilecek düzeydedir. En meşhur bilinenleri ise İmam Yusuf, İmam Muhammed ve İmam Züferdir. Yetiştirdiği talebeler islam coğrafyasının pek çok yerine yayılarak yargı makamında bulunarak Hanefi ekolünü yaygınlaştırmışlardır. Ebu Hanife ömrünün ilk elli yılını Emeviler, son yirmi yılını ise Abbasiler ile geçirmiştir. Ebu Hanife şahsi olarak varlıklı bir kumaş tüccarıydı. Aynı zamanda takva ve vakar sahibi ciddi bir Müslümandı. Bu sebeplerle Emevi ve Abbasi yöneticilerine yaklaşmamış ve özgür bir şekilde fetvalarını vererek islamın yılmaz bir savunucusu olmuştur. Aynı zamanda servetini yalnız kendi ilminin vakarını muhafaza etmekte kullanmamış, çağdaşı olan alimlerin ve öğrencilerin de ihtiyaçlarını karşılayarak onları yönetime muhtaç duruma düşmekten kurtarmıştır.
Ebu Hanife hayatının hiçbir döneminde eyyamcı ve tavizkar davranmamıştır. Hakkı en zor zamanlarda bile kınayıcının kınamasından korkmadan savunmuştur. İlmini ticarete dönüştürmeyi aklından bile geçirmedi. Zalim Emevi ve Abbasi yöneticilerinin zulümlerine seyirci kalmadı ve sonuna kadar mücadele etti. Yöneticiler onu satın alabilmek için her yolu denediler ama asla başarılı olamadılar. En sonunda imamı öldürmeye karar verdiler. Ebu Cafer Mansur, hicri 150 yılında Ebu Hanife’yi hapisanede zehirleterek şehit etmiştir. Kaderin cilvesi olarak aynı yıl Ebu Cafer Mansuru da Hristiyan olan hekimi zehirleyerek öldürecektir. Ebu Hanife’nin son sözü ‘Beni gasbedilmemiş bir toprak parçasına gömün’ olacaktır. Allah gani gani rahmet eyleye. Amin.
HASAN APAYDIN