Geçtiğimiz günlerde bu sayfada yine, Amasya’da yetişmiş ünlü ve şöhretli bir şahsiyeti, Ahmedi’yi tanıtmaya çalışmıştım. Bu defa tanıtacağım şahsiyet de en az Ahmedi kadar hatta devlet erkanı sıfatını haiz olması vesilesiyle daha da ünlü ve şöhretli bir kimse.
Tarih ve mazi, kıymet ve değer ölçüsüdür. Kıymet ve değerden tecrit edilmiş, ayrılmış bir hayat düşünülemez…
Geçmişte olup bitenlerden tamamen bihaber yaşamak, akşam karanlığında ufukta bütün ihtişamıyla, azametiyle çakan ve dahi ışığının yüksek akımı nedeniyle sakin yürekleri ırgalayan, silkeleyen şimşeği görememek gibi bir şeydir…
Amasya, önceki yazılarımda tekrar ettiğim gibi, kurulduğu zamandan beri adı hiç değişmemiş kadim ve dost bir şehir. Akaçladığı vadiyi, dağları, tabiatı, şehri, insanları, her sabah mütebessim bir surat ile selamlayan Strabon’un kalemindeki antik dönem adıyla İris nehri, Amasya’nın Ferhat ile Şirin’i kadar kıymetli ve değerlidir. Nazlı ve edalı bir hava vardır tabiatında. Her mevsim başka bir sevdanın peşine düşer; her mevsim başka bir sevdalının gönlünü yakar. Sakin, yorgun, durgun ve vakur haliyle denize doğru deli dolu, aheste aheste akar gider…
Konu Amasya olunca, cümleler derin duygular içinde tarumar oluyor. Rüzgar, hasret ve muhabbet fısıltılarıyla gönül bahçesinin gülleri arasında dolaşmaya başlıyor. Anonim türkülerin sözlerine takılıyor. Kimi dertli sazın telinde gam oluyor; kimi elem yüklü gönüllere derman oluyor:
“
Pencereden bakıyor
Roman almış okuyor
Kekiline gül takmış
Yel estikçe kokuyor
“
Evet, yel estikçe elvan elvan kokuyor…
*
Dağıldı dağılabildiği kadar da, daha fazla dağıtmadan dönelim tekrar konuya. Amasya’nın münşi, nişancı, kazasker, şair evladı Tacizade Cafer Çelebi’nin hayatından bahsedelim:
“
Cân misâfirdir bugün yarın göçer ey aşk sen;
Gitme andan incinip billâh derûnumdan benim!
“
Tacizade Cafer Çelebi, 1452 yılında Amasya’da dünyaya geldi. 1515 yılında İstanbul’da idam sehpasında can verdi.
Babası Amasya’da ve İstanbul’da 2. Bayezid’in defterdarlığını yapan Taci Bey adı ile meşhur şair ve hattat Taceddin İbrahim Paşa’dır. Taci Bey, Amasya Seraskerliği görevinde de bulunmuştur.
Tacizade Cafer Çelebi, ilk eğitimine Amasya’da başladı. Sonra Bursa’ya giderek orada da ünlü ve önemli bilim adamlarının derslerine devam etti. Amasyalı Şeyh Hamidullah’tan hat eğitimi aldı. Bu nedenle, devrinin en ünlü hattatlarından biri oldu.
İlk görevine Simav’da bir medresede başladı. Sonra Simav Kadılığına tayin olundu. Buradaki görevini tamamladıktan sonra, Edirne Bayezid İmareti Vakfı Mütevelliliğine getirildi. Sonra İstanbul Mahmut Çelebi Medresesi’ne müderris olarak atandı.
Buradan sonra Divan-ı Hümayun’a Nişancı tayin edildi.
1511 yılındaki Yeniçeri ayaklanması neticesinde, 2.Bayezid tarafından görevinden azledildi. Bu itibarla uzunca bir süre devlet görevlerinde bulunmadı.
2.Bayezid oğlu Selim tarafından tahttan alaşağı edilince, Yavuz Selim’in cülusunu tebrik etmek maksadıyla kaleme aldığı Farsça kasideyi Sultan’a arz etti. Bu vesile ile Yavuz Sultan Selim’in de Nişancı görevini deruhte etmeye başladı.
Yavuz Sultan Selim’in gözde adamlarından biri olmuş ve dahi Şah İsmail’e yazılan mektupları kaleme almıştır. Şah İsmail’in Çaldıran Savaşı mağlubiyetinden sonra esirler arasında bulunan karısı Taçlı Hatun’la Sultan tarafından evlendirilmiştir. Bu izdivaç Tacizade Cafer Çelebi için Sultan’ın takdirine ve sevgisine mazhar olunmak kabilinden iken, Şah İsmail için ise, hiç de iyi olmamıştır.
Çaldıran Seferi sonrasında Tacizade Cafer Çelebi, Anadolu Kazaskeri olarak görevlendirildi. Kışı Amasya’da geçirme konusunda sorun çıkaran yeniçeriler ayaklandı. Meselenin halledilmesi konusu üst düzey yöneticilerin idamıyla son buldu. Sultan, Kapı Kethüdası Ahmet Ağa’nın iftirasıyla karşı karşıya kalan Tacizade Cafer Çelebi ile bu konuda hususi görüşme yapmış olmasına rağmen her nedense onu da Ağustos 1515’te idam ettirmiştir. İdam nedeni askeri itaatsizliğe sevk etmek olarak ifade edilse de bu husus akıllarda istifham bırakmıştır. Çünkü Yavuz Selim, bu idamın adil olmadığını düşündüğü içindir ki arkasından ölümüne tarih düşen bir şiir kaleme almıştır. Ayrıca sarayda çıkan yangın sebebiyle, “Cafer’in ahı tuttu; bu yangın sarayı da, beni de yok edecek,” diye sızlandığından söz edenler olmuştur.
Edebi kişiliği de devlet adamlığı kadar üst seviyededir. Daha ziyade nesir tarafı ağır bassa da Türkçe, Farsça ve Arapça kaside ve gazelleri de meşhurdur.
Tacizade Cafer Çelebi, şöhretini Hevesname adlı mesnevi ile yakalamıştır. Üç bin sekiz yüz on beyitlik mesneviyi 2. Bayezid’e sunmuştur. Dilde sadeleştirme hareketlerinin başladığı bir dönemde, nesir dilinde daha üst seviyede söyleyişi tercih etmiş, nesri Arapça ve Farsça kelimelerle nitelemiş ve süslemiştir. Şunu söylemek mümkündür; nesirlerinde ağır, fakat şiirlerinde sade bir dil kullanmıştır. Münşi sıfatına bu hal ve vaziyetiyle yani nesirdeki ustalığı ve sanatı sayesinde ulaşmıştır. Divani ve siyakat ehlidir.
Hevesname’de İstanbul’un tabiatını, imarlarını, yaşam şartlarını, güzellerini, güzelliklerini, özelliklerini, semtlerini tasvir etmiş ve kendine ait bir aşk hikayesini de anlatmıştır.
Hevesname’de, Tacizade’nin şöhretine şöhret katan hasb-i hal bölümleri dikkate şayandır. Belki de bir tarafıyla hasb-i hal anlatım türüne ve biçimine öncülük etmiştir. Hasb-i hal; dertleşme, dostça halleşme, sohbet, muhabbet, yarenlik etme manalarına gelmektedir.
Hasb-i hal, şairin kendi hal ve durumundan, hayatından bahsettiği bilgileri içermektedir. Hacim ve içerik olarak diğer şairlerden farklı bir inşa kabiliyeti sergilemiş ve bu nedenle de diğerlerinden biçim ve yöntemiyle ayrılmıştır.
Tacizade Cafer Çelebi’nin Hevesname’sinde mevcut hasb-i hal bölümleri içerikleri itibariyle çeşitli konuları kapsamaktadır. Söyle ki:
1-Hasb-i hal-i iskele: İskelenin hali ve özellikleri tasvir edilmiştir.
2-Hasb-i hal (bölüm 418-444): Şair bu bölümde kendi hal ve durumunu anlatmaktadır.
3-Hasb-i hal (bölüm 479-541): Şair mesnevi yazma kararını, çevresinin destek ve teşvikini anlatmaktadır.
Hevesname’de 29 bölümden oluşan hasb-i hal mevcuttur.
Tacizade Cafer Çelebi’nin mektuplarını kaleme aldığı Münşeat adlı eseri ile şiirlerinin toplandığı Divanı dışında birkaç eseri daha bulunmaktadır.
Dünya hayatı kuru iftiraya kurban edilen idam ile son bulan Tacizade Cafer Çelebi, Balat’ta yaptırdığı Mescid’in haziresine kardeşi münşi Sadi Çelebi tarafından gömülmüştür.
Allah rahmet eylesin!
Enver SEYHAN
***
Açıklamalar:
Serasker:
Sadrazam görevi ve ünvanı olmadan orduya komuta edebilen vezirlere verilen ünvan.
Kazasker:
Divan üyesi. Kadıların, müderrislerin atama, azletme görevlerini yürüten, askeri sorunlara bakan, adalet, eğitim, din ve kültür işlerini deruhte eden kimse.
Münşi :
Divanda sanat değeri yüksek düz yazılar yazan, tasvir yeteneği yüksek olan katip. San’at inşa eden.
Nişancı:
Divan üyesi. Ferman, berat ve anlaşma gibi belgelere tuğra çeken görevli.
Kethüda:
Devlet büyüklerinin hizmetkarı, kahya.