Karar alma yetkisine sahip görevliler önemli bir karar alırken, sorumluluğu paylaştıkları kişilere ve kendi vicdanlarına mutlaka şu soruyu sormalılar:
“Acaba bir haksızlık yapıyor muyuz”?
Okul yöneticilerinin atanması konusunda sözde veli, öğretmen ve öğrencinin de görüşlerinin alındığı yeni uygulamanın Milli Eğitim camiasında ve kamuoyunda oluşturduğu kanaat haksızlık yapıldığına dairdir.
Ülke siyasetinde değişen bir şey olmamıştır. Türkiye’de ilkel politikanın yenilmez yasası hükmünü icraya devam etmektedir. Sorun bu politikacılara?…
– Şu değerli, çalışkan müdürün suçu neydi. Niye harcadınız onu?
Cevap insanlığı utandıracak cinstendir:
– Değerli ve çalışkandı ama bizden değildi.
Adı Milli Eğitim olan bir bakanlığın yönetici atamalarında kıdemin, liyakatin, başarının göz ardı edilerek, partili olmak, belirli bir sendikanın üyesi olmak, ölçüleriyle atama yapmasını millilik ve eğitim kelimelerinin muhtevasıyla bağdaştıramadık.
Adalet hayatımızın her kademesinde hakim kılınmalıdır. Kamu görevlilerinin görevde yükselme, tayin, atama, yer değiştirme, terfi gibi uygulamalarda ayrımcılıktan, haksızlıktan, kaçınılmalı, hakkaniyete dayalı bir sistem getirilmelidir.
Bu nedenle özellikle kamu kurumlarında atamalarda, terfilerde, yer değiştirmelerde adalet terazisinin bozulmaması, liyakat ilkesinden geri adım atılmaması bir zorunluluk olmalıdır.
Kamuda yönetici olacak memurların ayrımcılıkla, kayırmayla, ideolojik görüş esas alınarak belirlenmesine son verilmeli, yönetici atamalarında eğitim düzeyi, kariyer, kişilik, verimlilik, başarı gibi unsurlar belirleyici olmalıdır.
Torpille okul müdürü olanlar şunu bilmeliler ki alın teri dökülmeden, hak edilmeden, emek verilmeden, başarı gösterilmeden elde edilen her makam ve mevki insanlara huzur vermez.
Eskilere makamlarının duvarlarına “Şeref-ül mekân bil mekin” hat levhasını astıran saik liyakat kaygısı değil de nedir?
Evet demokrasimizin deva bulmaz hastalığı sistemin yetenekliden yana değil de, arkalı’dan yana olma hastalığıdır.
Ahmet Cevdet Paşa’nın yıllar önce söylediği düşünceleri öneminden hiçbir şey kaybetmiş değil.
“Devlet makamları mukaddestir. Onları layık olanlara, sadece layık olanlara vermek lazımdır. “Emanetleri ehline tevdi ediniz” emr-i şerifine uyulmazsa, şiraze-i devlet (devlet düzeni) sökülür, devlet düzeninde perişanlık ve türlü fenalıklar ortaya çıkar.”
Ülkenin en büyük serveti insandır. Eğitimin amacı da ülkesini seven, ona hizmetten zevk duyacak insanları yetiştirmektir. Ülke başarısı insanları değerlendirerek kazanılır, harcayarak değil. Biz ise değerlerimizi siyasetçilerin, vakıf ve derneklerin insafsızlık değirmeninde öğüterek onların oyuncağı haline getiriyoruz.
Haksızlığa uğrayanlar üzülmesinler. Bu ülkede “Diğer olmak” “Değer olmak” anlamına gelir. Kazara bir sapan taşı altın kâseye değse, ne taşın kıymeti artar, ne kıymetten düşer kâse…
Rıza Akdemir’de aynı düşüncede…
“Her zaman yüksek mevki şeref vermez insana
İnsanın haysiyeti kendi içinden gelir
Bazıları çıkarken kaybeder şerefini
Bazısının inerken alnı göğe yükselir…
Okuyucularımızın bayramını, bayramların çağrıştırdığı tüm güzel duygularla kutluyorum.