Basına yansıyan “Başbakanımı yedirmem, Polisimi yedirmem hatta Mısır’da pankart olmuş Mussi’yi yedirmeyiz gibi söylemler aklımıza bir Afrika atasözünü getirdi. Şöyle diyor;
Siyasetçiye Not!
Sular yükselince, balıklar karıncaları yer
Sular çekilince de karıncalar balıkları yer…
Kimse bu gün ki güç ve üstünlüğüne güvenmesin, kimin kimin yiyeceğine suyun akışı karar veriyor.
Şimdi ki İstanbul Valisi ne derdi bilemeyiz. Çetin Altan yazmıştı;
“Vaktiyle eski İstanbul Valilerinden Niyazi Akı’ya sormuştum:
-Sayın Vali, Türkiye’yi kim yönetiyor diye. Önce duymazlıktan gelmişti. Ben ısrar etmiştim:
-Sayın Vali Türkiye’yi kim yönetiyor? Sonunda gülümsemiş:
-Kime sövemiyorsanız, o yönetiyor. Demişti…
Şimdiki İstanbul Valimizi ekranlardan tanıyoruz. Kendisi hakkında oluşan kanaati de İsmet Özçelik köşesine şöyle taşımış;
“Twitter mesajlarıyla herkesi kandırdı. Her şeyin safı makbulmüş amma insanın değil. Halk “Devletin Valisidir” diye inandı. Sonrası malum…
Ama Vali kazandığını sanıyor, yanılıyor. Mülkiyeliler lokalinde eski Valilerle karşılaştım. İstanbul Valisi’ni sordum.
“İnanılmayan bir Vali olmaktan daha kötüsü yoktur.” Dediler.
Tecrübe bu olsa gerek…!”
Sokaklarda gösteri, meydanlarda protesto varsa ülkedeki muhalefetin varlığı konusunda bir soru işareti var demektir. Ayrıca vatandaş bu olanlardan haberdar olamıyorsa, medyada bir sorun var demektir.
Son günlerde adını sanını yeni öğrendiğimiz bir iki kanalın kısıtlı imkanlarıyla ekranlara yansıttıkları sansürsüz haberlerin tiryakisi olduk. Ve ülkede yaşanan medya gerçeğinin ne olduğunu iyice anlamış olduk.
Eğer bir gazete ve televizyon patronunun aynı zamanda bankası, enerji santralleri, alışveriş merkezleri, madenleri, sigorta şirketleri, otelleri, müteahhitlik firmaları varsa, devletle, bürokrasiyle iş ilişkisi içinde ise o ülkede yaşanan olayları patronların televizyon ve gazetelerinden değil, yabancı ülke kanallarından öğrenebilirsiniz.
Medyadan bir şeyler öğrenemedik ama “Bu kuşak apolitik, kitap okumaz, Türkçe’yi yüz elli kelimeyle konuşuyor, lay lay lom, kafasını bilgisayardan, cep telefonundan kaldırıp dünyaya bakmıyor, bunlardan ne köy olur, ne kasaba.” Dediğimiz 90’lı gençlerimizden de çok şeyler öğrendik.
Gezi direnişinden öğrendiğimiz deyimler, deyişler ve espriler zeki bir gençliğin mizahla şiddete başvurmadan demokratik, silahsız, saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşlerinin yapılabileceğini dünyaya göstermesi yönünden saygı değerdir.
Apolitik diye horladığımız gençliğin mizahla süslediği dijital isyanından beğendiğimiz bir örneği okuyucularımızla paylaşmak istiyoruz;
“Kusura bakma polis, biz de emir kuluyuz:”Ey Türk gençliği, birinci vazifen Türk İstiklalini, Türk Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.”
Bir başka şikâyet de mimarlarımızdan;
“Kentleri boğan beton yığınlarıyla “Kalkındık” larını zanneden; doğal ve tarihi dokuyu ezen otoyol ve köprülü yollarla “Çağdaş olduk” diye sevinen; yaşantımızı yabancılaştıran AVM’lerle “Geliştik”lerini sananlar yanılıyorlar.”
Ve üzüntü verici bir sosyal gerçeği dile getiren Mimarlar Odası Başkanı Oktay Ekinci’nin;
“Alışverişinizi AVM’den yaparsınız ama cenazenizi bakkal kaldırır.” deyişi sizi “Bu akşam mahalle bakkalına uğra” diye düşündürür mü acaba..?
Huzurlu ve barış içinde bir ramazan dileğiyle.