Hazırlayan: Ahmet Şimşek
Su değirmenleri bir tarihin ekonomisine yön veren endüstrisi idi. Makineleşme un değirmenleriyle başladı. Daha önce el değirmenleri sayesinde aşlık bulgur çekilir, un öğütülürdü. Suyu değirmen sayesinde enerjiye dönüştürülmesi sayesinde insanlığa büyük hizmetler etti. Büyük bir mühendislik eseri bu değirmenleri ile o dönemin insanları teknolojiden faydalandılar.
Bu değirmenlerimiz, etrafına zararlı madde akıtmayan, havaya kötü gazlar vermeyen, kirli atıklar vermeyen çevre dostu teknolojik icatlardı. Su harkları ile değirmenlere getirilen akarsular sac borularla yüksekten dökülüp, değirmenin altındaki çarklara çarpmasıyla işte o büyük buluş gerçekleşmiş oluyordu. Değirmene gelen buğday çuvallarını kucaklayıp değirmen taşının üst bölgesindeki üçgen huni gibi tahtadan sandığa boşaltılır. Değirmende un mu yapılacak, aşlık, bulgur mu çekilecek, değirmen taşının ayarları yapılır, üst üste iki tekerlek şeklindeki değirmen taşı döndürülmeye başlanırdı. Yükseklerden oluklara hızla gelen su değirmenin altındaki çarklara çarpar, değirmenin üst bölgesindeki koca değirmen taşını döndürürdü. Çalışmaya başlardı su değirmeni. Yavaş döndüğü için unu yakmazdı o un değirmenleri. Sürtünmeden dolayı ısınmazdı unlar. Değirmen taşının üst bölgesindeki ağzı gittikçe daralan sandığın altından dökülen buğdaylar taşların ortasına dökülürdü. Taşların arasından özlü, parıl parıl parlayan taze unlar tahta olukla un sandığına dökülürdü. değirmenci eliyle unun kalitesini, inceliği arada kontrol ederdi. Ekmeğin serüveni tarlada başlar, Güz mevsiminde tarlaya ekilen tohumla başlar, gelecek sene bahara yeşillenen buğday tarlaları, sarı başakların olgunlaşmasıyla, yaza ekin biçmeyle devam ederdi. Harmanda düvenle buğdayı samanından ayırmayla devam eder, buğdayı ırmak gıyısında, çeşme ayaklarında yıkayıp, çullarda kurutup, çuvallara doldurulan buğdayları eşeklere yükleyip değirmenin yolu tutulurdu. Değirmene varıldığında sıra sıra çuvalları görüp bana ne zaman sıra gelecek diye endişelenmeyin. Değirmenci dayının sohbeti ile zamanın nasıl geçtiğini anlayamazsınız. Tabi birde un yoğurup, küllenmiş ateşe değirmen çöreği, küllü gömbe atıp, size ikram ederse tadına doyum olmaz.
Eskiden bu değirmenlerde öğütülen unlarla ekmek yapıldığı zaman fırınlardan çıkan ekmek kokusu köyün bir ucuna kadar giderdi. Lezzetine doyum olmazdı. Nerede o değirmenler, nerede o unlar, nerede o ekmekler. Eşeklere yüklediğimiz buğday çuvallarını değirmenin önüne götürür, çilteyle (kendir ip) sarılı çuvalları çözüp, kucakladığımız gibi, yere indirip, sıralı, sıralı dizilen çuvalların en sonuna koyarız. Hiçte hak geçilmezdi, torpil yapılmazdı. Değirmenciye teklif bile edilmezdi. Aklınızdan geçse bile kul hakkı olmaaz cevabı alırdınız. Buğday öğütülürken öğütme parası alınmazdı. Buğdaydan veya undan; sacdan yapılmış bir ölçekle, değirmenci hakkını alırdı. Hatta halk arasında benim hakkımı ver deyince hak değirmende olur denirdi. Arpaderesi köyünde iki adet su değirmeni vardı. Biri Köyağasıgilin değirmeni, Sepetli köyünün altında, Birisi de Nuri Üstün’ün değirmeni köyün hemen altında ırmak kıyısındaydı.
Yöremizde, bölgemizde, Taşova’da ve köylerinde akarsu kenarlarında su değirmenleri vardı. Yakın zamana kadar kullanılan bu değirmenler yerini elektrikli değirmenlere bıraktı. Elektrikli değirmenlerin ömrü de kısa sürdü. Şimdi un fabrikalarına dönüştü. Samsun Çarşamba Konuk köyünde hala su değirmenleri faal olarak çalışmakta, Mısır unu öğütülmektedir.
Fotoğralar hakiki orjinal Arpaderesi Köyü Nuri Üstün’ün eski köy değirmenin taşlarıdır.
05amasyam-05 Kültür, Haber, Magazin 2022