Kur’an-ı Kerim’in 105. Suresi olan Fil suresini sanırım duymayan yoktur. Hatta namaz kılan insanlarımız bu sureyi binlerce defa okumuşlardır. Geleneksel bir okuma ile okuduğumuzda sure bizlere sadece geçmişte yaşanmış bir olayı haber vermektedir. Dolayısıyla her okuduğumuzda Ebrehe’ye lanet okur geçeriz. Acaba Kur’an’ın bize bunu bildirmesi sadece tarih bilgimizin çoğalması için midir? Yoksa başka hikmetler mi içermektedir.
Bilindiği gibi sure, Kabe’yi yıkmak isteyen Ebrehe’nin fillerle Kabe’ye saldırısını ve başlarına gelenleri anlatmaktadır. Kur’an-ı Kerimde anlatılan olaylardan daha çok vermek istediği mesaja yoğunlaşmak gerekir. Eğer böyle yapmaz ve anlatılan olayların şekline takılır kalırsak gerçekte verilmek istenen mesajları anlayamayız. Ayet ve sureleri okurken lafızdan ziyade mâna ve maksatlara ağırlık vermeliyiz. Ancak bu şekilde bir okumayla gerçek anlamda Kur’an okumuş olur ve yararını görürüz. Yoksa geçmişte yaşanmış bir olayla ilgili sadece malumat sahibi olmuş oluruz. Şunu iyi biliyoruz ki Allah bu amaçla vahiy göndermemiştir. Bütün vahiylerin amacı insana yardımcı olmak ve doğru yolu göstermektir.
Bu sure, tarihi Fil vakası üzerinden ahlaksız gücün ibretlik akıbetini anlatır. Bilindiği gibi fil hayvanlar aleminin en büyük canlılarından biridir. Ebabil ise kuşlar aleminin en küçüklerindendir. Burada fil en büyüğü, ebabil ise küçüğü temsil eder. Normal şartlarda bakıldığında Ebabilin, filin yanında hiç şansı yoktur. Ama tarihi bir takım olaylar bunun böyle olmadığını bizlere göstermiştir. İşgalci fil ordusu egemen gücün her çağda görülen örneğidir. Hz. Ademden bu yana durmaksızın hak-batıl savaşı yaşanmaktadır. Bu her devirde farklı şekilde tezahür etmektedir. Zahirde batıl olan kemiyet olarak çok olup güçlü görünse bile sonunda hak galip gelmektedir. Önemli olan tam sadakatle iman ve teslimiyettir. Bakara suresi 249.ayette Talut ve Calut olayı anlatılırken ’Nice az toplulukların, Allah’ın izniyle nice çok topluluklara galip geldiği’ anlatılmaktadır. Müstekbirler ister fert bazında isterse ülke bazında olsun ‘Güçlüyüm, o halde haklıyım’ mantığıyla hareket ederler. Bu özgüvenle yerel veya genel bazda kuralları kendi lehlerine uygun olarak koyarlar. Ama bu mantık her zaman aynı sonucu vermeyebilir. Çünkü insani ve İslami bakış açısına göre güçlü olan haklı değil, haklı olan güçlüdür. Büyük, hatta en büyük ve en güçlü aranıyorsa Allah, mutlak güç ve iktidar sahibidir. Güce tapınan her ahlaksız güç er yada geç gazaba uğrayacaktır. Biz biliyoruz ki Allah ihmal etmez, sadece imhal eder.
Yüce Allah bu sureyle Mekkeli müşriklere, Ebrehe’nin filleriyle olan başarısız seferini hatırlatarak, onlara Hz.Peygamber’e karşı Ebrehenin rolünü oynamamalarını söyler. Eğer bundan ders almazlarsa Ebrehe ordusunun başına gelenlerin kendi başlarına da geleceğini haber verir. Bu aynıyla peygamberimizin hayatıyla gerçekleşmiştir.610 yılında bir kişi olarak ortaya çıkan peygamberimiz sadece 22 sene sonra veda haccında 120 bin kişiye hutbe okumuştur. Allah’a ve peygamberine güç gösterisi yapmaya kalkışanlar sonunda ayetin ifadesiyle yenik ekin sapına dönmüş ve sap gibi ortada kalmışlardır. Bu surenin vermek istediği mesajı bu güne taşımak istersek kendilerini mutlak güç sahibi sanan fert veya ülke bazındaki müstekbirlere son sözümüz şudur; 7.yüzyılın en güçlülerini ebabil kuşlarıyla yere seren Allah 21.yüzyılda da bunu basit bir mikropla da yapabilir. Mutlak ve sınırsız güç sadece Allah’a aittir. Herkes haddini bilsin.
KUŞADASI-2021
HASAN APAYDIN-
İLAHİYATÇI