İnsan fıtratının eleştiriden hoşlanmadığı bir gerçektir. O nedenle akil adamlar eleştirinin ilim kafasıyla ve garezden sıyrılmış bir kalp ile yapılırsa güzel olacağını söylemişlerdir.
Fatih Terim’in Çek Cumhuriyeti galibiyetinden sonra düzenlediği Basın Toplantısında bazı spor yazarları için söyledikleri, ona ve futbolcularına yapılan eleştirilerin garezden sıyrılmış bir kalp ile yapılmadığına duyulan tepkinin sonucudur.
Onulmaz bir hastalığın çaresini bir Türk Hekimi bulsa, kimse bu başarı için Türk bayrağını kapıp konvoy yapmaz. Dünyanın ilgisini çekecek bir buluşun mucidi bir Türk olsa, ülkenin her tarafında sözleşmişcesine toplanmış coşkulu kalabalıkları göremezsiniz. Ancak futbol denen bu oyun insanları sokağa döküyor.
İşte Fatih Terim de bunu yapmıştır…
Ziya Paşa’nın bir terkib-i Bend-i vardır:
Erbab-ı Kemal-i çekemez nakıs olanlar
Zira incinir dide-i huffaş ziyadan.
Bugün ki söyleyişle;
Noksan insanlar hünerli insanları çekemez, çünkü gece kuşunun gözleri ışıktan rahatsız olur.
İşte Fatih Terim’de bazı spor yazarı denen spordan geldiği halde geçmişinde hiç bir başarı kazanamamış, bir gazete köşesinde eline verilen kalem ile başarılı insanlara mürekkep lekesi sürmeye kalkışan gece kuşlarının gözlerini başarı ışığı ile rahatsız etmiştir.
Düşünüyoruz, hatırlamaya çalışıyoruz. Türkiye dış basında, yabancı Tv’lerde ne zaman birinci haber olmuştur.
Ya Papa’ya suikast yapılınca ya da Ermeni terörü artınca.
Dünya televizyonlarında şu on günde şovumuzu bize çok görmesinler ne olur. Biz kadersiz bir milletiz ki yıllardır sporda, siyasette, ticarette, sanatta yeni bir adım atıp birinci haber olamamışız. Ancak ihtilâlde, terörde, yangında, selde, zelzelede yani felâkette dünya TV’lerine konuk olmuşuz.
Şimdi Avrupa’nın ilk sekiz takımından biriyiz. Çeyrek finaldeyiz.
Avrupalı bile heyecanlı. Gözler üzerimizde. Ve izleniyoruz…
Şunun zevkine varmamıza lütfen izin veriniz.
Bu güzelliğin yaratıcıları on bir deli yürek ve onların ateşleyicisi Fatih Terim’dir.
Hangi antrenör Fatih Terim kadar maçları sahadaki futbolcusuyla birlikte yaşıyor.
Maçtan sonra alnında boncuk boncuk terler, gömleği sırılsıklam olmuş Fatih Terim’den başka bir antrenör hatırlıyor musunuz?
Spor yazarlarının görevi elbette eleştiridir. Bir takıma moral vermek gibi görevleri de olamaz. Ancak spor yazarlarının objektif olma zorunlulukları vardır.
Son yıllarda toplumsal bir hastalığa yakalandık. Ölü seven bir toplum olduk. Yaşayan insanları önemli saymıyoruz. Onları başarılı olsalar da eleştiriyoruz. Darağaçları kuruyoruz. Yerden yere vuruyoruz. Kirli çamaşırlarını döküyoruz, onlarla ilgili bir takım dedikodular yazıyor ama öldüklerinde “şöyle güzel insandı, böyle güzel insandı” diyoruz.
Ölülerle ilgili güzel şeyler söylüyor ve yazıyoruz.
Evet yaşayanların hakkını teslim etmek zorundayız. Bu hak Fatih Terim’e de verilmelidir. Çünkü o, küreyi, yöreyi ve töreyi bilen, insanları yönetecek çapta bir orkestra şefidir.
Son yıllarda başarılı insanlar için anlatılan bir öykü vardır.
“Yol kenarında çalışan taş yontuculardan birine sormuşlar:
-Ne yapıyorsunuz?
Yanıtı: “Taş yontuyorum” olmuş. İkincisi aynı soruya: “Duvar örmek için taş yontuyorum cevabını vermiş.”
Bir diğerinin yanıtı: “BİZ BURADA KATEDRAL İNŞA EDİYORUZ” olmuş.
İşte Milli Takımımızın başarısının baş mimarı Fatih Terim, yıllarca yontmakta olduğu taşları azim, sabır, kararlılık, disiplin, alın teri, paylaşma, arkadaşlık harcıyla yerli yerine oturturken, herkesin hayranlığını kazanacak taş gibi bir Milli Takım inşa ederek başarılı olmuş, yetmiş milyonu bu başarının gururuna ortak etmiştir.
Onun basın toplantısındaki haklı feryadını “Fatih Hoca imparatordu. Diktatörlüğe gidiyor” şeklinde değerlendirenlere en güzel cevabı millet vermiştir. Çünkü bizim milletimiz, diktatörlerin başarılarını bayrakla kutlamaz.
Seni seviyoruz Fatih Hoca…
Başarıların daim olsun…