İnsan memleketinden uzun süre ayrı kalınca dağını taşını özlüyor ve daha önce adımladığı her yere tekrar ayak basmak istiyor. Bu özlemi gidermek ve eski güzel günleri anmak için Taşova’nın her yanını fırsat buldukça geziyorum. Son birkaç gündür baharmışçasına içimizi ısıtan güzel havadan da yararlanarak çok değerli arkadaşım Levent Yüksel’le motosiklete atladık, bir gezgin gibi yola çıktık. Hem biraz hava alır hem de ceviz bahçemizin son durumunu kontrol ederiz, diye düşündük.
Tabii gezginliğin ilk koşulu her zaman kullandığın rotadan çıkmak olduğundan güzergahımızı değiştirerek (biraz da nostalji olsun diye) Çay Dibi istikametine, rahmetli Cevat Ağabeyimle balık tuttuğumuz Kaymakam Pınarı mevkiinden geçerek ilerledik. Çocukken gördüğüm manzaraları bulamayınca bir hayli üzüldüm.
Gadadu, Oba yoluna girerek bahçelerinde çalışan vatandaşlarımızla selamlaşarak yolumuza devam ettik. Sepetli’nin temiz havasını ve Arpa Deresi’nin serinliğini ciğerlerimize çekerek tarlamızdaki gerekli incelemeleri yaptıktan sonra yolumuza devam ettik. Şırıl şırıl akan çeşmeler, tertemiz akan Destek Çayı’nı geçerek gözümüzün bebeği Faravga’ya tırmandık. Davun topladığımız, çiğdem söktüğümüz, kuzu otlattığımız yerlere ayak basmak, anılarımızı bir bir canlandırdı zihnimizde, yeniden o şen çocuklar olduk.
Bir süre oyalandıktan sonra rotayı Kadir Torun’un mezarının olduğu Kömür Baba’nın oradan kırarak Yulaf Çukuru’ndan eski Amasya yoluna çevirmeye karar verdik. Bir de ne görelim, havanın da ısınması nedeniyle çiçek açmış çiğdemler bir kilim gibi serilmiş bizi bekliyor. Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi, elimize geçen bir sopayla biraz çiğdem söktük. Levent’le 70’li yıllarda şimdilerde çamlık olan yerde arkadaşlarımızla çiğdem söktüğümüz günleri yad ettik. Sohbetimiz bittikten sonra patika yolu takip ederek zor da olsa eski Amasya yoluna çıktık.
Nereye dokunsan bin hatıra fışkırıyor derler ya, aynen öyle! Güvenle yolucularını götürmeye çalışan o dönemin minibüs şoförlerinden Gözel Dayı, Koç Yusuf Amca, kamyonlarıyla Suluova Şeker Fabrikası’na pancar taşıyan Ehtiyar Hasan Amca, Mevlüt Kaya Amca, Mustafa Aykan Amcamızın (Onun bilinen lakabını burada zikredemeyeceğim.) o eski kamyonlarıyla stabilize yolda canhıraş bir şekilde yüklerini sağ salim ulaştırma telaşları gözümüzde canlandı, rahmet ve sevgiyle andık hepsini.
Bizim gibi güzel havayı fırsat bilip çalışmak için bahçelerine çıkan; ağaçlarıyla, tarlalarıyla ve hayvanlarıyla ilgilenen insanlarımızı görmek içimizdeki coşkuyu artırdı. Eskiden Fokur Osman Amca’nın, Mamaça Dayı’nın, Gömbeci Hayri Amca’nın bağları olan yerlere yukarıdan baktık. Bir tek Gömbeci Hayri Amca’nın bağı yerinde duruyordu.
Taşova’yı Faravga’nın terasından izlemek oldukça keyifliydi. Yeşilırmak’ın kıvrılarak ilerleyişi gözlere şenlikti. Herizdağı’nın görünüşü ise İsviçre Alplerini kıskandıracak güzellikteydi. Bu güzelliği dünyaya duyurabilmeyi geçirdik içimizden. Neler neler yapılabilirdi bu verimli coğrafyada? Zeytin dikilebilir, üzüm bağcılığı tekrar canlandırılabilirdi. En önemlisi de halkımızın da faydalanabileceği, doğayla uyumlu tesisler yapılarak Taşova’mız bir cazibe merkezi haline getirilebilirdi. Türkiye’yi karavanla dolaşan biri olarak şunu rahatlıkla söyleyebilirim ki ortasından ırmak geçen böyle bir cennet köşesi zor bulunur. Üstelik de bizim toprağımızda her coğrafyaya ait her çeşit ürün yetiştirilebilir. Böyle kuşbakışı izleyince de insan yaşadığı yerin güzelliklerini daha iyi fark edebiliyor.
Umarız, cennet Taşova’mız ülke ve dünya gündeminde hak ettiği değeri bulur.
Sevgi ve saygılarımla…
Hüseyin ŞAHİN