Bir fotoğraf…
Bayrağa sarılı bir tabut. Bir asker tabutun başında nöbet tutuyor. Uzanan bir el askerin gözyaşlarını siliyor. Bu el, tabuttaki şehit erin babasının eli.
Belki siz de gördünüz.
Ne düşündünüz bu fotoğrafı görünce?
Türkiye’yi yönetenler ne düşündü acaba?
Başka bir fotoğraf…
Izmir’de bir parkta çekilmiş. Umut, anne ve babasıyla poz vermiş. İnsanın içine sıcaklık salan bir fotoğraf… Gülüyorlar…
Umut, o parkta oynarken, nereden geldiği bilinmeyen bir kurşunla öldü… Öldürüldü…
Belki siz de biliyorsunuz.
Bir fotoğraf daha…
Yangının ortasında Koca Tepe’ye çıkan Mustafa Kemal Atatürk’ün heykeli görülüyor. O yangının içinden 25 (yirmi beş) şehit çıktı.
Sonra gözümün önünde Taşova Lisesi’nde okuyan bir öğrencinin görüntüleri var… Sınıfta oturuyor, merdivenlerden inip çıkıyor, bahçede top oynuyor… Uzman Çavuş elbisesiyle görüyorum sonra… Bir tabut taşınıyor… İçinde bir şehit taşınıyor… Taşova’yı acıya boğan, Esençay’ı yasa boğan bir duyuru: “… Tanju ÇOLAK şehit…”
Bütün bu fotoğrafların arkasında bir fotoğraf daha görüyorum. Besili oldukları yüzlerinden ve sırıtışlarından belli olan iki adam… El ele tutuşmuşlar… Neşeliler… Biri dünyanın en büyük mermi fabrikasının sahibi, diğeri dünyanın en büyük çelik yeleği üretici fabrikanın sahibi… Şu cümleyi birlikte kuruyorlar: “Biz birbirimizi çok seviyoruz.”
Gözyaşlarınızı siliniz ve bu fotoğraflara dikkatlice bakıpşu soruyu sorunuz:
-Biz birbirimizi silah tüccarları kadar sevmiyor muyuz? Neden yoksulların evine sürekli ateş düşüyor?