Yusuf Turan Günaydın
Tarihin tıkandığı anlar vardır. ABD Başkanının 1915’te gerçekleşen Ermeni tehcirini “soykırım” olarak nitelemesiyle o anlardan biri daha, güçlü bir şekilde hissedilmeye başlandı.
Gerçekçi olmalıyız. Türkler tehciri uygulamasaydı bile bir kısım Ermenilerin nazarında ‘suçlu’ olmaya devam edeceklerdi. Bunu anlamak için tehcirden hemen önceki yıllarda yaşananları; tehcir kararının alınmasına sebep olan hadiseleri hatırlamak yeter aslında. Bu kararın alınmasından önce Türkler Ermenilere ne yapmışlardı ki onlar -Doğu cephesinde Rusların; Orta Anadolu ve Güney cephesinde daha çok Fransızların yedeğinde- savunmasız beldelerde silahsız yaşlı erkek, kadın ve çocuklardan ibaret Türkleri katletmeye başlamışlardı? (Eli silah tutan erkek nüfus zaten çeşitli cephelerde sıcak savaşın içindeydi). Oysa özellikle Bizanslılar Dönemi’nde Anadolu’da rahat yüzü görmeyen Ermeniler Osmanlı Dönemi’nde Anadolu’nun her beldesine yerleşme imkânı bulmuş değiller miydi?
Şunu anlamalıyız: Bazı odaklar bizi, sadece bu topraklarda var olmakla dahi yeterli bir suç işlemiş addediyorlar: ‘Biz bu topraklarda onlardan sonra var olmuşuz.’ Sanırsınız ki onlardan önce bu topraklarda başkaları yoktu…
Ermeni meselesinde tarihin tıkanması işte bu gibi sebeplerden kaynaklanıyor. Ermenilerin önüne ne kadar belge koyarsanız koyun, ikna olmaya yanaşmıyorlar. Tehcir esnasında yaşanan ve kesinlikle Osmanlı idarecilerince planlanmamış olan yağma, katil ve salgın hastalıkların yaşattığı kayıplar ve bunların doğurduğu acılar da onların bu tavrını kemikleştiriyor.
Belgeler Türklerin bir ‘soykırım’ planlamadığını adeta haykırıyor. Fakat Ermeniler ne yapıyorlar? Süreyya Yuca ve Şinasi Orel’in hazırladığı Ermenilerce Talat Paşa’ya Atfedilen Telgrafların Gerçek Yüzü başlıklı kitaba bakmak, Ermenilerin belgelere karşı tavrı konusunda bir fikir verecektir. Türk Tarih Kurumu’nun ‘basıldığı andan itibaren tükenmiş’ bulunan bu eseri ve benzerleri onlara hiçbir şey söylemiyor…
Bu tıkanıklığın çözümü şimdilik yok gibi görünüyor. Ancak Ermenilerin yüzyıllar boyunca iyi ilişkiler geliştirdikleri Türklerle aralarını bozan sebeplere inerler de, onları bu sürece iten iradenin kendi içlerinden değil de Osmanlı toprakları üzerinde siyasî emelleri olan devletlerin iradeleriyle başlamış olduğunu fark ederlerse belki bir şeyler değişebilir.. Ermeniler, tehcir öncesi 5-10 yıllık bir zaman diliminde yaşananları, günümüzde bir ‘işbirliği’ gibi görebilirlerse de Osmanlı ülkesi ve en çok da Anadolu üzerindeki emellerini gerçekleştirmeye çalışan ‘Düvel-i Muazzama’nın yedeğinde faaliyet gösterdikleri, aslında onların emellerine hizmet ettikleri o kadar açıktır ki… Bu fonksiyonlarını şu anda da sürdürüyorlar ne yazık ki.. Bunu görebilselerdi zaten bu hususta Fransa’nın ve en son da ABD’nin muavenetine muhtaç olmazlardı.
Düvel-i Muazzama, kendilerine müstakil bir devlet vaat ederek hem Ermenileri Türklere karşı kışkırtmış, hem de onlara ‘Siz Anadolu’da hiçbir yerde çoğunlukta değilsiniz, o yüzden işte Kilikya’da, Van’da ve diğer bazı bölgelerde bir devlet kurmanız doğru olmaz.’ tavrını sergilemiştir. Bu tavrın en bâriz örneklerinden biri için 1920’ye kadar Fransız işgalindeki Adana Valisi (Colonel) Bremond’un hatıratına ve o dönemlerin bir görgü tanığı olarak hatıralarını kaleme almış bulunan Abdülgani Girici’nin kitabına bakmak yeterli bir izlenim doğurabilir: Fransız askeri formalarını giymiş askerler görünümündeki Ermeniler ve onların desteğiyle Adana’ya gelmiş çok sayıda Ermeni, Brémond’dan “Adana’da Türk kalmadı ve kalmayacak da… Biz vaadimizi yerine getirdik. Kurulmasına muvafakat etmiş olduğunuz Kilikya Devletinin zamanı gelmiştir.” şeklinde taleplerde bulunmaya başlamıştı. Sonuçta bu talepleri sürekli ertelenen Ermeniler, Adana’da Şişmanyan Hükümeti adıyla tarihe geçen bir hükümet kurdular. Fakat bu hükümetin varlığına bizzat Fransız Valisi son verdi ve Ermenilerin kendi aralarında seçtikleri bakanları tutuklayıp gemilere bindirerek sınır dışı ettiler. Bu hükümetin ömrü sadece 2 saat 15 dakika sürebilmişti…
Aslında başta Fransızlar olmak üzere dönemin Düvel-i Muazzaması Ermenilere vaat ettikleri devleti kurmak için hiçbir şey yapmadılar. Sadece onları Türklere karşı yanlarında ve yedeklerinde tuttular ve böylece Osmanlı karşısında ellerini güçlendirdiler. Şimdi de son kararıyla ABD Başkanı, Ermeni oy potansiyelini garanti altına almış oluyor…
Üstelik Ermeniler günümüzde cephe de genişletmiş durumdalar: Sovyet Rusya’nın Ermenilere hediye ettiği bugünkü Ermenistan devleti, 1915’te dahi Anadolu toprakları dışında bulunan Azerbaycan’ı da işin içine dâhil etmiş durumdadır…
Demiştik: Bu mesele belgelerle hallolmayacak; belge tanımıyor ve görmek de istemiyorlar. Tarihin tıkandığı bu yerden itibaren artık Türkiye’nin çok soğukkanlı olması şarttır. Çoook uzun bir zaman dilimi boyunca Ermeniler sonunda, varlıklarının nelere alet edildiğini anlar ve -elbette yaşadıkları acıları unutmadan ama yaşattıkları acıları da artık görerek- yine Türklerden başka dostları olmadığını anlarlarsa tabii… Bu olacak şey mi dediğinizi duyar gibiyim. Fakat sosyolojik tıkanmanın eninde sonunda evrileceği yer burasıdır.
Türkler, Ermenilerin yaşadığı acıları görmüyor değiller fakat Düvel-i Muazzama destekli Ermeniler sadece suçladıkları ve 1915 tehciri öncesi katlettikleri Türkleri yok saydıkları sürece sadece cevap vermekle ve savunmakla uğraşmak zorunda kalıyorlar. Tam da bu noktada maşerî vicdanın sesine kulak veren Jeremy Salt ve Justin McCarthy gibi bir kısım tarihçilerin sesi de gürültüler arasında boğuluyor.
Türk-Ermeni dostluğu derken şunu da unutmuyoruz: Elbette artık ne Ermeniler, ne de Türkler açısından her şey 1915 öncesindeki gibi olabilir…. Her iki taraf da acılarını elbette unutmayacak. Ama şunu da görmek zorundadırlar: Bu böyle giderse tarih tekerrür eder durur ve yine kaybeden Türkler ve Ermeniler olur.
Söz konusu tıkanıklığın çözümünü şimdilik zamana bırakmak gerekiyor. Cevap vermek ve savunma pozisyonuna girmektense soğukkanlı çalışmalar yapılmalı. Bu alanda yapılacak belgeye dayalı yayınlar ‘soykırı’mı savunanlara elbette hitap etmeyecektir fakat dünya kamuoyunda vicdan sahibi ve tarafsız birtakım kimselere bu tür yayınlar hitap edecektir.