Doğduğun yer mi doyduğun yer mi? Diye bir söylem vardır ya. Doyduğun yer bir yere kadar dostum aslolan doğduğun yerdir. Toprağın, doğduğun yer, çocukluğun, binlerce anı… Doyduğu yerden hatta çok doyduğu yerden doğduğu yere dönüp huzur bulan binlerce örnek var ilçemizde… İlle de Doğduğun yer. Babanın, atanın olduğu yer. Kökler, anılar, seni sen yapan nüve, aslolan şey, her şey aslında o yer…
Çoğu zaman yerel gazetemizde rastlar, okurken hüzünlenirdim. “İlçemizde birer birer yıkılıyor eski ve tarih kokan evler” başlığı ile çıkan yazıları. Bir gün o hüznü yüreğimde bütün ağırlığı ile yaşayacağımı aklımdan siler. İleriye atardım sıra bize gelmesin diye.
Ama maalesef geldi çattı bizim için de o durum. İnsanların doyumsuzluğu, parasına para katmak isteyenlerin iştahı, çoğu zaman da ihtiyaçların ağır basması sonucu o evleriniz anılarınızla birlikte yıkılıp yerine yenileri inşaa edilirken üzülüyorsunuz.
Sene 73 ve öğretmen okulu son sınıfındayken yaz tatiline geldiğimde; O eski, kocaman tahta kapılı, önünde kerpiç duvar ve bana çok büyük, kocaman gelen ahşap yapının yerinde yeller estiğini görünce duyduğum hüznü anımsıyorum. Hayalimde canlandırmaya çalışsam da hep eksik kalır, bir türlü tamamlayamazdım bütünü. Nasıl sığmıştı o kadar anı, o kadar insan yaşamı ve o kadar neşe, hüzün ve onlarca insan öyküleriyle o yere. Anlayamamıştım.
Bir geniş avlusu (un ve bakliyat odası), tuvalet, salonun güney ucunda bir küçük oda (Önce halam ve çocuklarına, İ. Altunlar’a, sonra köyden okumaya gelen C. Gümüş, İ. Yıldız hatta iş için gelip bir süre bizde kalan teyze oğulları Ö. Yıldız ve rahmetli S. Gümüş’e mekan olmuş oda) Giriş kapısının tam karşısında solda mutfak. İçinde “cağ” denilen bulaşıklık ve gerektiğinde banyo yapmaya yarayan tabanı beton dökülmüş yer. Yemek yapmak için kullanılan bir ocak (şimdilerde adı şömine) ve ocağın üst kısmında, “baca başı” denilen ve üzerine gazete kaplı girinti çıkıntı işe şekillendirilmiş tahta terek. Terekte gerektiğinde kolay erişilecek ve sık kullanılacak türden ihtiyaç maddeleri. Kibrit, tuzluk, baharatlıklar, lüks, belki anahtarlar vs. Bahçe içinde evin bitişiğinde daha önceki yıllarda besleyip sütünden yararlandığımız inekler için ahır ve yanında küçük samanlık bulunurdu. O samanlık inekler satıldıktan sonra temizleyip mahalle çocukları ile sinemacılık oynadığımız (A.Günaydın senaryosunu yapardı) oyun alanı, kayısı çekirdeği karşılığı alıp okuduğumuz ya da okutmak için açtığımız Teksas, Tommiks kitapları sergi salonu olmuştu. Ne güzel günlerdi o günler. Bir masal kıvamında, güzel çocukluk günleri.
Akrabadan ileri komşularımız vardı. Geçenlerde telefonda Fuat Bursalı ile, o günlerdeki komşuları yatmadan önce hatırlayarak saydığımızı; unuttuklarımızı da hatırlayana kadar uykunuzun nasıl kaçtığını konuştuk. Birbirleriyle akran, her şeylerini paylaşan çocuklar, onlara sahip çıkan büyüklerimiz vardı. Annelerimiz her sabah evlerinin önünü süpürürdü ıslatarak toprak sokakta. En çok da Nariye Yenge gelir aklıma Nezayim Amcanın eşi ve Necmi, Necdet, Mustafa kardeşlerin annesi. Hemen yanlarında İbrahim Aganın iki katlı evi vardı. Necati Önder oğlu. Şimdi Erbaa’da emekli bankacı. Yolun hemen karşısında, şimdi Tuncay Tümer’in bakkal dükkanının olduğu yerde tahta çit ile çevrili bahçe içinde Mübaşir Bicayim Önder’in evi. Oğulları Erdal, Hilmi, Kadir ve kızları Melahat ile Candeğer abla. Candeğer abla hükümet binasında memurluğa yeni başlamış. Her öğleyin eve yemeğe gelirdi. Anlaşılacağı üzere “Önder” soyadlı kardeşlerin evleri yanyanaydı. Bu kardeş komşu birliği Of’dan göç edip İlçeye gelmiş Laz kökenli komşularda da vardı. Caddenin bir ucunda “Andıranlıların evini” yanında Kör Şükrüye Teyzenin evi, yanında Alirıza Günaydın ve Ahmet Günaydın’ın babaları Yusuf Usta’lar (Yusuf Günaydın), M. Salih ve merhum Yakup Günaydın’ın babaları Şükrü Usta, Babaları (Ahmet Usta) onlar çok küçükken ölmüş Talat, Sami, İhsan Kara ve Nazmiye ablanın anneleri Fadime Teyze. (Bu ev sonradan merhum Mevlüt Yılmaz’a geçmiştir) bitişiğinde de yarım arsasını Mehmet, İsmail ve Birsel Altun’a (hala çocukları) verdiğimiz bizim ev. İki ev ilerimizde Hüseyin Usta’ların (Hüseyin Günaydın) ve arkasında Mahmut Usta’ların (Ferhat Günaydın’ın dedesi) evi, bizim karşımızda da Demirci Hasan Amca’nın (Fehmi Uzun ve Tahsin Uzun’ların evi) vardı. Bağdat Caddesinin iki taraflı tüm oturanları aklımda. Yan komşumuz ve bizim evden daha önce zamana uyup yıkılmış Komser Amcanın oğlu mahallemizin şimdilerde en yaşlılarından Efic Halamın gelin geldiği, Kalfa Sami Eniştenin hem akraba hem komşuluğu unutulur mu? Ya Rahmetli Zeynep Halamın, Mercimekli Şükrü Enistemin zamane bakışa direnen evleri… Sadi, İlkokuldan arkadaşım. Öğretmenlikten de meslektaş ve ne zaman bir ihtiyaç olsa Dudu Yengemin oğlu Halil Abi ile koşan, yanımızda olan. Biliyor musunuz Mevlüt Abi, Dudu Yenge Mezarlıkta da komşu Babamla anneme ve Nurdane Halama… Darma’dan bizimkilerle aynı zamanda gelip yerleşen Rahmetli Hami, Cevdet , rahmetli Kasım ‘in evin önünde oynadığı günlerde aklım. Sabri Abi özel idarede memur ve Fadik Yenge çocuklarını büyütürken Hanım ( Hanife) abla ona yardımcı… Musa Ünal yanlarındaki arsayı almış belli ki. Darmalı Muhtar Ahmet Ağa’nın evlatları. Musa Ünal ilkokul birinci sınıf öğretmenim. Aydın aklına saygı duyduğum eşi ve Mehmet Önder Hocamın kardeşi olan eşi Hatice Yengem balkonda kitap okuyor belki Kerime Nadir’ den. O evin alt katında geçen aylarda vefat eden Ortaokul Müdürü Hüseyin Çoban ve eşi Safiye Öğretmen kirada oturdu. Oğlu Dr İbrahim ve kızları orada doğdu…Notlarımı ve hatıralarımı koruyorum kutsal ve sihirli bir anı gibi) Bu evlerin çoğu yıkılıp yerine tüm arsayı kaplayan, evlerin bahçesini yok edecek büyüklükte apartmanlar dikildi.
Yeşilırmak Mahallesi Bağdat Caddesinde bulunan evimiz yıkılmıştı 1973 de… Aklımda kaldığı kadarıyla elinde avucunda ne varsa ortaya koyup yığma tuğla şimdiki evi yapma kararı almıştı babam. Borçtan korktuğu için yakın dostu olan Ziraat Bankası Müdürü Asım Kenanoğlu (Mekanı cennet olsun) Amcamın kredi teklifini de geri çevirmişti. Muhacir köylerinden birinden Demir Usta yapmıştı evi. Ben amelelik yapmıştım. Helezon demirlerin Ziya Cabaların evlerinin önünde bulunan kocaman çınar ağacına dolayıp bir ucunu, diğer ucunu traktöre bağlayıp çekip gerdirerek düzeltirken az daha kolumdan da oluyordum. Arka sokaktan bahçe komşumuz Besim Aga (kör Besim) ve Arabacı Nuri Gündüz’ün (İkisini de rahmetle anıyorum) at arabaları ile taşıdıkları kumları önce tel elekte eleyip, metreküp ölçeği tahta kasaların içinde çimento ile birleştirip sonra küreklerle harç yapma çabası aklımda…
Meşakkatli iş idi ev yapmak. Şimdilerde hazır beton mikserlerini bırak yuvarlak bir kazan içinde harç hazırlayan kolla çevrilen harç makineleri de çok yaygın değildi belki.
Briketçilik sonra başladı. Ama caddenin diğer ucunda çarşıya doğru “Kireççi Basri Emmi’nin dükkanı daha eskiden vardı tabi.
Gülahmet Darıcı’nın kol gücüyle borusunu çakıp yerleştirdiği su tulumbalarının suladığı, kanalizasyon olmadığı için bir köşesinde üzeri tahtalarla kapatılmış fosseptik lağım çukurlarının bulunduğu, baharda andal andal tütün fidesi yetiştirip tütün ekimi yapan köylülere satıldığı, bir bölümünde nane, marul, soğan yetiştirildiği o bahçeler yok artık.
Bir ya da iki kardeşin aileleri ve belki anne–babaları ile birlikte yaşadığı o daracık evlere o kadar nüfusun nasıl sığdığını aklım almazdı. Dışarıdan bakınca insanın içini ısıtan bir kısmı kerpiç, briket ya da yığma tuğla o evlerin yerine 3-4 katlı apartmanlar dikiliyor. Size yadigar kalan; doğduğunuz, çocukluğunuzun geçtiği ve hatta evlendiğiniz, çocuklarınızın dünyaya geldiği evler yıkılırken anılar kalıyor geride. Yıkılırken evler iç sızlatıyor. Hüzün sarıyor yüreğinizi. Artık sizin olan evlerde dikilen apartmanlarda 10-12 dairede sizin dışınızda, sizin anılarınıza yeri olmayan belki hiç tanımadığınız aileler yaşayacak. Biraz da onlar anı biriktirecek sizinkilerin üstüne ama sizinkilere hiç benzemeyen kahramanlarıyla.
Bağdat Caddesi 11 numaradaki evimize vedamı eski komşularımızı da yad ederek paylaşmak istedim. Vefat etmiş tüm komşularımı özlemle anıyorum. Mekanları cennet olsun. Hayatta olan komşularımıza sağlık ve esenlik diliyorum.
Şimdi kafam karışık. Sizce evi kat karşılığı verip birer daire almak kâr mı yoksa zarar mı? Bence bir tek anısı bile milyon değer. Fatih Uzun kardeşim geçenlerde mahalleden konuşurken ” o zamanki komşular ile birlikte değerliydi Bağdat Caddesi abi” dedi. Haklıydı Fatih
O komşular birer birer çekip giderken dünyadan onlara mekan olmuş evler de birer birer yenik düşecek zamana…
Sevgilerimle…
Celal GÜNER
Emekli Milli Eğitim Müfettişi
DÜZCE -19.10.2022