Ben neden onu her yerde görüyorum?
Sorularımın cevabını onda buluyorum.
Sessizliğin içinde onun sesini duyabiliyorum.
Sabah uyandığımda tenime değen güneş ışınlarında,
Pencereden içeri giren leylağın kokusunda,
Gökyüzünde uçuşan martıların kanat çırpışında,
Sıcak bir günde, bir ağacın gölgesinde,
Günah nedir bilmeyen bir bebeğin kahkahasında,
Bir portakalın dilimlerinin dizilişinde ve tadında; nasılda bizim yiyebileceğimiz şekilde bir kabuğun altına gizlenmiş değil mi?
Binlerce yıldır ekilip biçilen toprağın içindeki bitmeyen enerjisi neyle izah edilebilir?
Yavru ördeğin yumurtasından çıkıp yüzebilmesi,
Arı, çok kısa zamanda sanat hârikası olan peteği, örümcek ise, gergef inceliğindeki ağını örebiliyor.
Kilometrelerce ötede yumurtalarını bırakıp dönen yılan balıklarının yavruları, yumurtadan çıkar çıkmaz yola koyulur ve annelerini sanki elleriyle koymuş gibi bulurlar. Bunu İlâhî bir sevkten başka ne ile izah edebiliriz?
Elektron mikroskobuyla incelendiğinde küçücük bir sivrisineğin gözünün içinde 8000 mercek ve saniyede 100 görüntü alabilmesine ne diyeceksiniz?
Daha milyonlarca, hatta milyarlarca örnekler verebiliriz.
Bütün bunlardan anlıyoruz ki, bunlar ve bunlar gibi olanlar, başka bir âlemde kendilerine öğretilen mâlumatla ve yaratılıştan gelen bir kâbiliyetle iş görüyorlar.
Demek oluyor ki, diğerlerine bu hususiyetleri veren bizzat kendileri değil, her yaptığını hikmetle doğmadan önce ona öğreten, yaptıran Allah onlara böyle ihsanda bulunmuş…
Hayvanlarda gördüğümüz bu hârikulâdelik, ancak ve ancak Allah (cc)’ın bir vergisi olarak açıklanırsa, işte o zaman buna aklî ve mantikî bir açıklama nazarıyla bakılabilir.
Halbuki insan, her şeyi bu dünyada öğrenmek mecburiyetindedir; hem de varlıklar arasında aklı ve istidatça en mükemmel yaratık olduğu halde.
Hiç bir kitap yazarsız yazılmaz…
Selam ve dua ile
Naci Özkan