Sanırım pek çoğunuz hayatında namazlarında binlerce kez Tebbet suresini okumuştur. Acaba kaç kişi bu surenin ne anlama geldiğini ve neyi anlatmak istediğini düşünmüştür. Eğer ayetlerin ve surelerin anlam ve amaçlarından habersiz bir şekilde sadece Kur’an lafızlarını seslendirmişsek beklenen maksat hasıl olmamış demektir. Bu sure de diğer sureler gibi bizlere tarihsel bir bilgi vermek amacıyla değil; yaşanmış olaylardan yola çıkılarak gelecek nesillere yol ve yön göstermek amacına matufdur. Mesaj açıktır; Ebu Leheb ölür, ama Ebu Leheblik her zaman yaşar.
Bilindiği gibi Ebu Leheb peygamberimizin amcasıdır ve asıl adı Abduluzzadır. Bu surede kinayeli bir biçimde “Alev Babası” anlamına gelen bir künyeyle anılmaktadır. Yanakları kırmızı olduğu veya kızınca yanakları al al olduğu için kendisine bu künye verilmiştir. Kendisi içinde bulunduğu topluma tepeden bakan kendini üstün gören ve pazarlıkçı tipin prototipidir. Nuzul sebebi rivayetlerinden birinde Hz. Muhammed ile yaptığı pazarlıktan söz edilir. Ebu Leheb bir gün peygamberimize gelerek “Ben Müslüman olursam bana ne var” der. Hz. Muhammed “Herkese ne varsa sana da o var” der. O da, “Beni herkesle bir tutan din olmaz olsun” der. Böylece Ebu Leheb’liğini gösterir. Kur’an vahyi Hz. Muhammed dışında sadece iki çağdaşını isimleriyle anar. İyilerden Hz. Zeyd, kötülerden ise Ebu Leheb’dir. Bu iki tip kıyamete kadar var olacaktır. Önemli olan bizim nerede olduğumuzdur.
Ebu Leheb ne yapmıştır ki ALLAH onu kızıl suratlı bir kafir olarak damgalamış ve kıyamete kadar bütün Müslümanlara onu namazlarında lanetletmiştir. Bu sorunun cevabı araştırıldığında görülecektir ki Mekke’de Ebu Leheb’in başını çektiği gayri meşru bir iktidar ve sömürü düzeni vardı. Mekke’ye hacılar ve kimsesiz tüccarlar tarafından getirilen mallar, başta Ebu Leheb olmak üzere birkaç tefeci ve zorba tarafından zorla alınarak zimmetlerine geçirilirdi. Açıkça Kabe’nin yanında organize bir suç örgütü kurmuşlardı. Hem Allah’ın Kabe’sini istismar ediyor hem de düzenlerini yürütüyorlardı. Ama onlar hacılara hizmet ettiklerini iddia ediyorlardı. Kurdukları bu soygun düzeniyle servet, güç ve iktidar sahibi oldular. Gayri meşru olarak ele geçirdikleri bu güçle, köleler satın alıp güçlerine güç kattılar. Yoksul ve muhtaçlara yüksek faizle kredi vererek onları kendilerine mahkum ettiler. Borcunu ödeyemeyen insanların erkeklerini köle yaptılar. Kadınlara gelince onları açtıkları genelevlerde çalıştırdılar. İşte bu alçaklığa tahammül edemeyen kimi Mekkeliler kızlarını doğurur doğurmaz elleriyle toprağa gömdüler. İşte kısaca Ebu Lehebin düzeni bu. Bu surede Allah’ın, Ebu Leheb’le ilgili iki eli kurusun derken kastettiği fiziki olan elleri değil, onu bu kötülüklere iten güç ve iktidarıdır.
Bugün bu sureyi okuyan mü’minler olarak “Ebu Leheb’in elleri kurusun” derken, çağımızda benzer vasıflara sahip olan bütün tefecilerin, zorbaların ve zalimlerin elleri kurusun, kahrolsunlar diyerek ve fiili anlamda bize düşen görevlerimizi yaparak ayetleri çağımıza taşımamız lazımdır. Eğer bu bilinçten yoksun olarak hiçbir şey anlamadan namazlarımızda binlerce defa bu sureyi okusak bile, maksat hasıl olmaz ve o namazlar bizim miracımız olamaz. Aksi takdirde bu sure Ebu Leheb’le sınırlı kalır ve tarihe gömülmüş olur. Böyle olmaması ve sureyi amacına uygun doğru okumak için, Allah’ın, Ebu Leheb üzerinden günümüz insanlarına verdiği mesajı iyi okumalıyız. Böyle yaparsak bu sureyi 7. asırdan 21. asra, yani bu güne taşımış oluruz.
Hasan APAYDIN
İlahiyatcı
KUŞADASI-2021