Artık kimse dünyanın en iyi 500 üniversitesi içinde Türk üniversitesi yok diyemeyecek çünkü ülkemizde 141 üniversite içinde sadece Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) en iyiler listesine girmiş ve 321nci olmuş.
Kalitesiyle değil sayılarıyla övündüğümüz üniversitelerimizden birinin dahi dünya üniversiteleri arasında isminin zikredilmesinden onur duyarız da dünyanın en çok rüşvet veren ülkeleri listesinde 6 ncı sırada gösterilmemize ne diyeceğiz?
Yolsuzlukla mücadele eden uluslar arası rüşvet anketinin sonuçları böyle diyor. Ankete göre geçen yıl her dört kişiden biri eğitim, sağlık, vergi, güvenlik gibi hizmetleri alabilmek için rüşvet vermek zorunda kalmış ülkemizde…
Adı rüşvet olan bu kadim zamanın toplumsal hastalığı güncelliğini hiç kaybetmeyecek gibi… Şifa bulmaz hastalığımız olan rüşvetin en anlamlı söyleyişi Fuzuli ye aittir. Fuzuli yıllar öncesi “Selam verdim, rüşvet değildir deyu almadılar” sözleriyle bu yönümüzü tarif etmiştir.
Atalarımız “Devlet malı deniz, yemeyen domuz” derken devlet malını domuzlar gibi yeyin demek istememişlerdir. Bilakis yiyici domuzları hicvetme gayesiyle söylemişlerdir. Ama günümüzde bu laf yiyiciliğin beratı ve gerekçesi olarak kabul görmektedir.
Yine “Bal tutan parmağını yalar” sözü çıkar sağlayanları kınamak için söylenmişken sanki parmaklarımızı değil, elinizi de bala bulayıp yalayabilirsiniz şeklinde değerlendirilerek toplum olarak hırsızları, köşe dönücüleri, hayali ihracatçıları kınamayı değil imrenmeyi öğüt veren bir manada yorumlanmıştır.
Oysa devlet felsefemiz ve idare adamlarımız geçmişte rüşvetin devlet-i ebed müddet ülküsünü dumura uğratacağını ve devlet düzenini bozacağını, halkı memurundan soğutacağını söylemişlerdir.İşte devlet felsefemizi ve idare adamlarımıza bakışımızı anlatan Defterdar Sarı Mehmet Paşa’nın düşünceleri ;
“Velhasıl, devletliler, Allah korusun! Halktan para cezası ve rüşvet adıyla mal toplamak sevdasına düşmemek gerekir.
Malı çok etme, çekin hem de azabından ki,
Derdi artar, ağır oldukça yükü hammalın.
Makamları kanun ve dünyada olup bitenlerden habersiz, başarısız kimselere vermeyeler. Kayırma, rica ve rüşvet ile hiç vermeyeler.
Rüşvetle ehliyetsiz ve zalimlere devlet hizmeti vermek, millet malının yağmasına izin vermek olur. Zira, verdiği rüşvete karşılık alacaktır.Bütün kötü adetlerin, zulümlerin kaynağı, başlangıcı ve felaketlerin büyüğü rüşvet dedikleri fesat madenidir.
Çünkü rüşvet, kişinin dinini ve devletini yıkar. Peygamberimiz “Rüşvet verene de, rüşvet yiyene de Allah lanet etti” buyurmuşlardır.
Defterdar paşa, kırtasiyecilik hastalığımızı da öğüt yollu eleştirerek bürokratlarımızın ihtiyaç sahiplerinin işlerinin bir an önce halledilmesini tavsiye etmiştir.
“Yarına salma fakirin kar ın
Ne bilirsin nic’olursun yarın ?”
Evet uluslar arası bir anketin araştırmalarına göre dünyada 192 ülke arasında rüşvette 6 ncı sırada (Liberya, Afganistan, Irak, Hindistan, Gana ve Türkiye) yer almamız ülkemiz adına utanılacak bir sıralamadır. Ancak bu iddia muhalefet partilerinin iktidara yönelttiği bir suçlama değil uluslar arası yolsuzluk anketinin bir araştırmasıdır. Bir ülke gerçeğini yansıtan bu iddia maalesef doğrudur.
“Türkiye de rüşvet alınır! Kuvvet rüşveti alınır, ihtilal rüşveti alınır, nüfuz rüşveti de alınır.”
Dünyaca bilinen bu gerçeği halkımızda bilmektedir. Hatta millet olarak 14 Ocak 1970 tarih ve 1211 sayılı kanuna göre(Türkiye de kağıt paralarımızın üzerinde yazılı olan kanun) Türkiye de hallolmayacak bir işin olmayacağını fıkralaştırarak rüşveti mizahlaştıran bir toplumuz biz.
Önceki gün Ankara’nın göbeğinde sanayi bölgesinde patlamada 20 vatandaşımızı yitirdik. Hepsinin acınacak hikayelerini dinledik medyadan. Ölümler oksijen tüpüne, kaçak solvente ve kaçak tinere fatura edildi. Tüp neden patladı, tiner neden alev aldı. Tedbirsizliği kim yaptı.İzinsiz ve işletme belgesi olmadan bir fabrika nasıl çalışır? Sanayi bölgesine dört katlı fabrika izni nasıl alındı?
Bir devlet büyüğümüz bu yaşanan facialardan ders çıkaracağız diye beyanatta bulundu tv ekranlarında. Devlet adamlarımızın dersleri milletimize pahalıya mal olmaktadır. Canlar yitirilmekte, ocaklar sönmektedir. Devlet büyüklerimiz ders alacaklarsa Defterdar Sarı Mehmet Paşanın öğütlerinden ders çıkarmalıdırlar.
Evet bu memleket tablosunun bir müsebbibi de sıralamadaki bulunduğumuz yer ve yaşanan ahlak bunalımıdır.
Kanaat ekonomisinden tüketim ekonomisine geçtiğimizden bu yana parayı hayatımızın merkezine koyduk. Abdulhak Hamid’in “Para mabud ve bankalar mabed” mısrağında söylediği gibi parayı çağın dini haline getirdik. Ona üstün bir paye verdik. Oysa Yunus çağımız insanının derdini yıllar önce keyfetmiş;
“Bunca varlık var iken gitmez gönül darlığı” diyerek paranın tek başına fertleri ve toplumları mesut edemeyeceğini söylemiştir.
Ülkemizde bir rüşvet gerçeği vardır. Bu acı gerçeklere rağmen devletin her makamında ve her zaman değerli, dürüst idarecilerde olmuştur, olacaktır.
Bugün Türkiye bir imparatorluk bakiyesi olarak ayakta durabilecek bir kudret ve kabiliyette ise bunu bu ayardaki memur, bürokratlara ve idarecilere borçludur, onların yüzü suyu hürmetine devletimiz ayakta durabilmektedir.
Milletimiz bu kulvarda bir yarış içinde gösterilmekten ve yarıştaki yerimizden memnun değildir…
Not: Konyar ailesi olarak acımızı paylaşan tüm dostlarımıza teşekkür ediyoruz.