Kırat zincirlenmiş, ufuk sahipsiz
Han kayıp, hancı yok, konuk sahipsiz
Baş köşede sırma koltuk sahipsiz.
Bu satırlar şairler sultanı Necip Fazıl Kısakürek’e ait.1964 yılında demokrasi şehidi merhum Menderes için yazmış.
Dönüp bir kez daha okuyunuz. İhtilallerle zincirlenmiş, muhtıralarla önü kesilmiş bir büyük siyasi hareketin bu günkü halini, Cindoruk’un Demokrat Partisini anlatıyor sanki…
Sn. Hüsamettin Cindoruk siyasetimizin duayenlerinden. Yassıada’da avukatlık, meclis başkanlığı, parti genel başkanlığı gibi bir siyasi süreci, Demokrat Parti gibi köklü bir siyasi hareketin genel başkanı olarak bu gün eski günlerini arayan partisini kongreye götürerek siyasi hayatını devam ettiriyor.
Kendisine “yaşlandın artık yerini gençlere bırak” diyenlere bir anekdotla cevap veriyormuş Sn Cindoruk;
“Yıllarca sinemaya büyük emeği geçmiş olan Bert Lahr, yeni bir projede zorlu bir rol için oynama kararı almıştı.
Yakın dostları artık onun dinlenmesi gerektiğini, yaşlandığını, saçlarının beyazladığını ve bu rolün üstesinden ancak daha gençlerin gelebileceğini söyleyerek onu uyarmak istediler.
Bert Lahr ise onlara kısa ve öz olarak şöyle cevap veriyor:
“Damın karla örtülü olması, evin içinde ateş olmadığı anlamına gelmez…”
1950-60 yılları arasında on yıl bu ülkeye hizmet eden Demokrat Parti ve devamı Adalet Partisi gibi kitle partilerinin bugün Türk siyasi hayatında günden güne azalan gücünü sadece ihtilal ve muhtıraları sebep göstererek izaha çalışmak ne kadar inandırıcı olabilir. Milletimiz ihtilal ve muhtıralara rağmen partilerinden desteklerini esirgememişler, partilerini yeniden iktidar yapmışlardır.
Bir siyasi hareketin bu hale gelmesinde en büyük suç tüm siyasi partilerimizin ortak hastalığı olan “parti içi demokrasi”nin olmayışıdır. Temsil noktalarında olanların gafleti ve davayı unutmalarıdır.
Galip Erdem’in tasviri o demokrat kitlenin ahval-i pür melalini ne güzel anlatıyor:
“Bizler davayı Ağrı Dağı’nın zirvesine çıkaracaktık. Yola koyulduk. Bin zahmet ve emekle acılar çekerek dağa tırmandık.Zirveye vardığımızda sevincimiz sonsuzdu.Ama küçük (!) bir noksanımız olduğunu fark ettik.Davayı dağın eteklerinde unutmuştuk.Meğer biz davayı değil, kendimizi zirveye çıkartmışız.”
Kendilerini zirveye çıkaranlar o unutulmaması gereken şeyi, davayı unuttukları için millet de onları unuttu. Peki, nereye gitti bu koca kitle partisi derseniz; Bir bölümü sadakatle bağlı oldukları parti sevdalarıyla birlikte ikinci şehre göç ettiler. Yaşayanları sorarsanız onun cevabını da bu partinin otuz yıl genel başkanlığını yapan 9’uncu Cumhurbaşkanımız Sn Demirel vermişti;
“Amasya tabiriyle söylüyorum, bizim milletimiz gıcılayan kağnıya binmesini sever.”
Evet davayı, sadece siyasi bir çatışma, siyaseti de particilik ve particiliği de siyasi bir şirket tarzında ele alan, ayak oyunları ile yol kat etmeye çalışan koltuk ve mevki düşkünü kadroların gelecekleri noktada budur.
Rahmetli gazeteci Şakir Süter 2007 yılında partinin başarısızlığının bir başka boyutunu işaret etmiş, istikbali okumuş.
“Bir siyasi geleceğin, bir inancın sağlam duruşlu mutemet adamlarının üvey evlat muamelesi gördüğü, yabancıların istilasına uğramış, köklü siyasi geleneklerin gerçek temsilcilerinin yok sayıldığı bir ortamda, iki kelimelik söz var: Geçmiş Olsun…”
Siyaset dünyamızın 55 yıldır tanıdığı isim olarak “merkez siyasetinde gençlere ihtiyaç var, bu gençlerden biri de benim” diyerek ülke senden görev bekliyor, yaşlandım deyip kenara çekilme hakkımız yok, düşüncesiyle deneyimlerini ülkenin istifadesine sunma gayreti içinde olan Sn. Cindoruk’un 15 Ocak’ta gerçekleştirecekleri kongrenin ülkemize ve siyaset hayatımıza ümit olmasını niyaz ediyoruz.