HASAN APAYDIN-İLAHİYATÇI
Malumunuz olduğu üzere geçenlerde bir köfteci vesilesiyle domuz eti gündeme gelmişti. Milletimiz bu duruma gereken tepkiyi vermiş ve doğru da yapmıştı. Bizim bugünkü konumuz domuz eti değil de iyi bir insan olarak uymamız gereken diğer kurallar.
Bizim insanımız genelde bazı konulara çok önem verirken bazı konuları önemsemiyor. Mesela teravih ve bayram namazına titiz olan bir Müslüman aynı titizliği beş vakit namaz için göstermiyor. Mevlit okutmak için gereken para ve emeği harcayan başka bir Müslüman zekat konusunda aynı hassasiyeti göstermiyor. Başlıkta da yazdığımız gibi domuz eti konusunda çok titizlenen insanların pek çoğu kul hakkına gelince sınıfta kalıyor. Hucurat suresi 12. Ayette gıybet etmenin insan eti yemekle eşdeğer olduğu anlatılmaktadır ama pek çoğumuz bunu iştahla yapmaktayız. Biz millet olarak Allah’ın kul hakkını affetmeyeceğine inanırız ama en çok da günahlarımız kul hakkıyla ilgilidir. Bunun kanıtı olarak mahkemelerdeki ve icra dairelerindeki dosyaları gösterebiliriz. Ülkemizde milyonlarca insan birbiriyle davalı durumdadır. Adalet beklediğimiz mahkemelerimizden beklediğimiz adaleti ya göremiyor ya da çok gecikmeler oluyor. En basitinden trafik kurallarına uymayan ve başkalarına zarar veren insanların pek çoğu bunun kul hakkı olduğunu bile bilmemektedir. Ticaretine haram katan, sattığı malda hile yapan insanlarımızın da pek çoğu bunu umursamaz bile. Görevini gereği gibi yapmayan memurlarımız geçinemediklerini sorgularken bunu akıllarına bile getirmezler. Devletin ve milletin menfaati için değil de kendisi ve yakınları için siyaset yapan siyasetçi de kul hakkına girdiğini düşünmez. Özellikle seçici kurullarda görev yapan insanlar hak ve adalet üzere değil de yukarıdan gelen emir ve ricalara göre karar verirseler en büyük yanlışı yapmış olurlar. Sonuçta hak etmeyen biri işe girer ömür boyu para alırken ona sebep olanlar da ömür boyu haksızlığa uğrayanların ahını ve günahını alır. Çalıştırdığı işçinin hakkını gereğince ödemeyen ve onu insan yerine koymayan patronlarda işçinin alın terini çalmakla en büyük kul hakkına girmiş olur. Aynı zamanda işini doğru yapmayan ve patronu zarara uğratan işçi de kul hakkına girmiş olur. Sattığı ve ürettiği malın gramajından ve kalitesinden çalan esnafta kul hakkına girdiğini unutmasın. Oturduğu mahalle ve apartmanda komşusunu rahatsız eden ve kendisinden emin olunmayan insanlarda en büyük kul hakkına girmiş olurlar. Verdiği sözü tutmayan, senedini ve çekini zamanında ödemeyen insanlar da kul hakkına girmiş olurlar. İnsanlara tepeden bakan ve onları küçümseyen idarecilerde manevi yönden kul hakkına girer.
Hastasıyla yeterince ilgilenmeyen doktor, öğrencisine şefkat ve merhamet göstermeyen öğretmen, vatandaşının problemlerinden haberdar olmayan idareci de kul hakkına girer.
Velhasıl listeyi uzatmak mümkün. Sonuçta konu hepimizi bir yönü ile ilgilendiriyor. Bir fıkrayla konuyu anlatmaya çalışalım. Erenlerden birisi akşam vakti yolda bir bektaşiye rast gelir ve sorar nereden geliyorsun der. Bektaşi ise bana ateş lazım oldu, bende cehennemde ateş çokmuş diye duydum cehenneme ateş almaya gittim oradan geliyorum der. Bektaşinin elinde ateş olmadığını gören adam hani nerede ateş deyince Bektaşi şu cevabı verir: ”Cehenneme gittim oradaki meleklerden ateş istedim, onlarda burada ateş bulunmaz, herkes kendi ateşini dünyadan kendi getirir” dediler der.
Sonuçta herkesin mezarı da hesabı da ayrı olacak herkesin kendi bilir.