Bireysel özgürlüklerin alanının genişletilmesi konusunda epeyce mesafe alınsa da ülkeyi yönetenler iyi niyetleözgürlükler başta olmak üzere bir çok alanda bir dizi açılımlar yapsa da eski alışkanlıkları terketmek pek kolay olmuyor galiba. Bir bakıma memur krallığıveya bir başka söyleyişle atanmışların her şeye takoz koyma, ayar verme alışkanlığı diyebileceğimiz bürokratik oligarşi zihniyeti değişmiyor. Hatta birleşik kaplar misali bir kurumsal oligarşi bertaraf edilirken bir anda yerini bir başka kurum yada kurumsal temsilciler dolduruyor.
Bu yazıyı yazmama ve bu girişi yapmama Diyanet İşleri Başkanı Prof.Dr. Mehmet Görmez’in İzmir’de din görevlilerine ve tabi aynı zamanda İzmirlilere hitaben yaptığı konuşma neden oldu. Yakın geçmişimizde bu tür durumlarla daha çok askeri vesayet dönemlerinde karşılaşılırdı. Tam da askeri vesayet dönemi ve bürokratik oligarşi dönemi ve anlayışı değişiyor derken bu sefer bakıyorsunuz başka bir kurumsal refleks bu rolü üstleniveriyor.
Hele bunu yapan ülkemizdeki din kurumunun en üst yöneticisi yani bürokratı ise durum daha da vahim bir hal alıyor. İlahiyat profesörü olmuş, din işlerinin en üst makamını temsil eden Sayın Görmezi’in sözlerini duyunca kulaklarıma inanamadım.“İzmir’in farklı bir dindarlığı var. Budindarlığın irfan geleneğine ihtiyacı var”diyor. Bu sözler bazı çevrelerde haklı olarak tepki çekti. Hani bireysel özgürlüklerin önü açılıyordu, hani din ve vicdan özgürlüğü kavramları tam da hakiki işlevini kazanacaktı! Bir Diyanet İşleri Başkanı hangi yetki ve hakla bir yerin veya yörenin insanlarının dindarlığını ölçme değerlendimeanlamına gelecek sözleri sarfedebilir. “Allah biraz irfanve izan nasip etsin” demek geldi kendisine içimden!
Sonra yanlış anlaşıldım bilmem ne, geçin bunları bir kalem! Bu millet asker olsun sivil olsun, hakim olsun savcı olsun, vali olsun kaymakam olsun, üniversite hocası olsun din hocası olsun bürokratların toplumu dizayn etme girişimlerinden hiç hoşlanmamıştır. Bir yerde vali kalkıyor vatandaşa protokol kuralı hatırlatıyor, bir başka yerde vali genelge yayımlayıp emrindeki memurlara resmi ve yazılı emirle kitap okutuyor. Bir başka yerde yine kaymakam memurların kitap okuyup okumadığını verdiği kitaplardan sınav yaparak kontrol ediyor, bir başka kaymakam vatandaşın akşamları evinde kitap okuyup okumadığın kontrol ediyor.
Bu ve benzeri davranışlar bu memleketin iyiliği istenerek iyi niyetle yapılsa bile toplum tarafından benimsenmemiştir hiçbir zaman! Bizim insanımız bilhassa kamu görevlilerinin yani atanmışların kendilerini gütmeye yeltenmelerinden hiçbir zaman hoşlanmamıştır. Bir zamanlar özellikle belirli günlerde, bilhassa resmi bayram ve törenlerde özellikle askeri bürokrasi durumdan vazife çıkararak öğrencilerin ve vatandaşın kıyafetini kontrol ederlerdi çaktırmadan ve ilgili makamlara rapor ederlerdi. Sonra da basına servis edilip memleket için ne kadar büyük tehdit teşkil ettiği gazetelerde ve ekranlarda kelli felli adamlar tarafından tartışılır, topluma aba altından sopa gösterilirdi. Tam da bu günler geride kaldı derken bir başka vesayet anlayışı, birilerinde toplumu gütme tutkusu beliriveriyor.
Bu milletin bu sorunları da tek tek aşacağına dair inancımızı ve ümidimizi muhafaza ediyoruz. Kendilerine en güzel şekilde hizmet etsinler diye vatandaşın vergileriyle kendilerine maaş ödedikleri kamu görevlileri bir gün gelecek Başbakanımızın da sık sık vurguladığı gibi her kademedeki kamu görevlileri “Vatandaşın hizmetlisi” oldukları gerçeğini görecekler ve anlayacaklardır. Allah sonumuzu hayırlı eylesin, Allah bürokratik oligarşiden bizleri korusun!
Yusuf Kuyucaklıoğlu