Amasya İtimat

DAYAKLI EĞİTİM MODELİ

Biz 70’ler ve 80’ler kuşağıyız..
Herkes ilkokul öğretmenini çok sever, ömrü boyunca asla unutamaz…

Hz. Ali’nin mühim bir sözü var. “ Bana bir harf öğretenin kölesi olurum” diye.
Bu sözün bilinciyle öğrenci olduk okuduk.

Geriye dönüp baktığımda; Çok önemli bir nesil olduğumuzu düşünüyorum. Çünkü bizden sonra gelen nesilleri yetiştirmede büyük payımız var. Yaşadığımız güçlüklerin etkisiyle daha rahat yaşayan bir neslin geleceğini biz kurduk. Sevgili öğrenciler şimdi dayak yoksa sayemizdedir bilesiniz.

70’lerin 80’lerin kuşağından biri olarak gururla dahil olduğum nesildir. O yediğimiz sopaların, tokatların izleri iki hafta geçmezdi. Cetvelle kırılan kırılan tırnaklarım, tahtanın önünde tek ayak üzerinde bekleyişlerim, süthaneye kapatılmalarım…
Unutamam !

Hatırlarım bazılarını ama ne için olduğunu hatırlamam bile sessiz sakin uslu bir çocuktum.

Merak ediyorum; Sahi niye dayak atıyordunuz, neydi suçumuz?
Sormak istiyorum… 😀

Sınıfın tembelce, okumayi sökememiş, en arka sırada oturtulan öğrencilerinin yaşadığı travmaları hala çözemiyorum. Ne geçti elinize gerçekten merak ediyorum. Dünyaya geleli 7-8 yıl olmuş bir çocuğun aklından neler beklediniz ve ne travmalar bıraktınız onlara bilmiyorum. 70’ler, 80’ler kuşağıdır öyle böyle değil erkek kız farketmeksizin tekme tokat dövülen öğrencilerdik. Ödev yapmayanlar tahtaya çıkarılır ve kafaları birbirlerine vurulmak suretiyle beyin hücreleri telef edilirdi.

Yaratıcı dayak stilleri ile öğrencilerini dertlere gark eylemiş öğretmenlerimizi övsek mi, sövsekmi bilemiyorum. Ama selam olsun onlara. Selam olsun…

Şimdilerde, okullarda bu tip olaylar görülmediğinden hepimiz biraz irkildik. Doğrusu yediğimiz dayaklar yapanlara kar kaldı. Dayakçı öğretmenler de hafif yaptırımlara uğradılar. Eskiden olsaydı, konunun üzerinde bile durulmazdı. Değil mi ki “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter”di. Çocukların eti hocanın olur, kemiği ana babaya kalırdı! Bütün öğretmenlerimizin üzerimizde büyük hakkı var. Yaşayanlar haklarını helal etsinler. Ama bizi neden o kadar benzettiniz? O yaşta neydi kabahatimiz o kadar işkenceyi bize niye reva gördünüz? Yoksa sizin aklınızla alakalı bir sorun mu vardı? Bu kadar sadistlik niyeydi?

Ha hepimiz Doktor, Mühendis olduk haberiniz olsun…

Bedeni bir cezaya uğramamak, çağımız hukuk anlayışının temelidir. Öğrenci kitlesini de ilgilendirmektedir. Hiçbir yaramazlık, öğretmene saygısızlık da içinde olmak üzere, bedeni bir ceza ve onur kırıcı hareketle karşılık verilemez. Bunu en iyi demokratik bir toplum yetiştirmekle yükümlü öğretmenlerin bilmesi gerekir.

Öğretmenlik bir sanattır. Ustalık ister. “Herkes kaşık yapabilir ama sapını orta yere getiremez” demişler. Bu sapı orta yerine getirmek inanın zordur. Ama bu tekmeyle tokatla öğretilemez…

Ya! Biraz bizi sevemez miydiniz?
Başımızı okşayamaz mıydınız ve bize doğruyu sevgiyle anlatamaz mıydınız?
Neyse diye geçiştirilecek şeyler olmadığını artık biliyoruz. Yediğimiz dayaklar gerçekten elinize yapışmadı mı? Merak ediyorum…

Etkili bir Öğretmenin hoşgörülü, sabırlı, açık fikirli, esnek ve uyarlayıcı, sevecen, anlayışlı, esprili, yüksek başarı beklentisi olan, cesaretlendirici ve destekleyici olma gibi özellikleri olması gerekmez mi?

“Sen hiçbir şeyi başaracak güçte değilsin, kafan hiç mi hiç çalışmıyor” gibi olumsuz değerlendirmeler öğrenciye yapılan zihinsel işkencedir. Biz bunları yaşadık maalesef. Bunun yerine, “Sen bir harikasın bunu da kendin halledebilecek güçtesin.” mi deseler daha iyi olurdu?

Her meslek severek yapılmalı azizim ama öğretmenlik gerçekten gönülden yapılmalıdır.

Selam ve saygılar efendim.

Naci Özkan
2 Mart 2024 / Cumartesi

Yorum Ekle