
Her 29 Ekim yaklaştığında, içimde tarifsiz bir duygu uyanır.
Bir milletin küllerinden doğuşunu, yeniden ayağa kalkışını düşünürüm.
Gözümde yorgun ama inançla parlayan o yüzler canlanır; cepheden köye, mektepten fabrikaya uzanan bir umut zinciri gibi…
Cumhuriyet, yalnız bir tarih değil; yüreğimizde atan bir vicdandır.
Atatürk’ün “milletine inanan kalbi”, bugün hâlâ bizde yaşamaya devam ediyor.
Bu satırlar, o kalbin ritmini duyan herkes için yazıldı.
Yeryüzünde bir milletin kendi küllerinden yeniden doğuşuna tanık olan başka bir halk var mı bilmiyorum. Ama biz gördük.
Biz, yıkılmış bir imparatorluğun enkazı altından, karanlığın içinden doğan ışığın çocuklarıyız.
O ışığın adı Cumhuriyettir.
1923’te sadece bir devlet kurulmadı.
Bir zihniyet, bir ahlak, bir onur yeniden inşa edildi.
Bir millet, “kul” olmaktan çıkıp yurttaş olmanın onuruna kavuştu.
Ve bu mucizeyi yaratan bir önder vardı: Mustafa Kemal Atatürk.
Atatürk, bir rejim değil; bir yaşam biçimi armağan etti bize.
Köylünün tarlasına, çocuğun okuluna, kadının ocağına, bilimin laboratuvarına, sanatın sahnesine dokunan bir anlayıştı bu.
“Cumhuriyet fazilettir” derken, fazileti yalnız ahlaka değil, düşünceye, bilgiye ve emeğe dayandırmıştı.
Ama bugün, o büyük mirasın üzerine gölge düşürmek isteyenler var.
Cumhuriyet’in ruhunu törpüleyen, laikliği budayan, eğitimi doğmaya teslim eden bir karanlık yeniden filizleniyor.
Atatürk’ün, “Cumhuriyet, düşüncede, bilgide, sağlıkta güçlü ve yüksek karakterli koruyucular ister” sözü, tam da bu günler içindir.
O koruyucular biziz. Öğretmenler, işçiler, sanatçılar, bilim insanları, emekliler, gençler…
Cumhuriyet’in bekçiliği artık saraylarda değil, halkın bilincindedir.
Bugün televizyonlarda kutlama nutukları atanların bir kısmı, aynı zamanda Cumhuriyet’in temellerini oyan kararlara imza atıyor.
Yurttaşın onurunu yoksullukla, gençliğin geleceğini sınavlarla, kadının özgürlüğünü baskılarla boğmaya çalışanlar, aslında Cumhuriyet’i boğmak istiyor.
Ama bilmezler ki, Cumhuriyet boğulmaz; çünkü o bir yönetim biçimi değil, bir direniş biçimidir.
Bir halkın “artık yeter!” deyişinin yankısıdır.
Atatürk, “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” derken, kendine değil, bize güvenmişti.
O güveni boşa çıkaramayız.
Bugün yeniden o emaneti omuzlamanın, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” sözünü sadece anmak değil, yaşamak zamanıdır.
Cumhuriyet yalnız geçmiş değildir; her sabah yeniden kurulur.
Her özgür düşünce, her cesur ses, her adalet talebiyle büyür.
Ve unutmamalıyız:
Bir ülkenin geleceği, o ülkenin çocuklarının yüreğinde nasıl bir Cumhuriyet hayal ettiğine bağlıdır.
Bu 29 Ekim’de, yalnız kutlamayacağız —
Cumhuriyet’in ideallerini yeniden kuşanacağız.
Yeniden direneceğiz, yeniden inşa edeceğiz.
Çünkü Cumhuriyet bizimdir; biz yaşattıkça yaşayacaktır.
İsmail Erdal 11.10.2025 Muğla Emrkli Eğitimci
Cumhuriyet yalnız bir yönetim değil, bir direniş biçimidir.
Atatürk’ün “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır; fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” sözü, bugün bize emanetin büyüklüğünü hatırlatıyor.
Bugün, o emaneti yeniden omuzlama günüdür.
Karanlığa karşı aklın, cehalete karşı bilimin, korkuya karşı özgürlüğün tarafındayız.
Çünkü Cumhuriyet bizimdir; biz yaşattıkça yaşayacaktır.
İsmail Erdal 11.10.2025 Muğla
Emekli Eğitimci