Amasya İtimat

Çanakkale Savaşları Bize Ne Söyler?

0
970

Osmanlı Devleti 1299 yılında doğdu ve 600 yıl boyunca ayakta kaldı. Söğüt ilçesinden başlayan yürüyüş 14 milyon kilometrekarelik devasa bir alanı kapladı…

Günümüzde Osmanlılar hakkında çok farklı görüşlerle karşı karşıyayız. Kimisi muhteşem derken kimisi kötüleyici / karalayıcı görüşler öne sürüyor.

Öğrenebildiklerimize göre Osmanlı Devleti 1700’lü yıllardan sonra ekonomik, ticari, sosyal, siyasal, etnik, bilimsel, dinsel, kültürel sorunlarının üstesinden gelemez oldu.  1900’lere gelindiğinde ekonomik ve siyasal olarak iyice tükenmiş bir devlet karşımızdaydı.

Son 200 yılda ortaya çıkan teknolojik gelişmeler / makineleşme, Batılı ülkelerin üretim potansiyelini çok yüksek seviyelere çıkarmıştı. Yüksek hacimli üretimin devamı için yeni hammadde kaynaklarına ve malların satışının yapılabileceği yeni pazarlara gereksinim duyulmaya başlandı. Osmanlının kontrolündeki toprak parçaları birer birer alınarak yeni yapay / kul / sömürge devletler oluşturuldu.

Rusya’nın buğdayının, petrolünün ve diğer madenlerinin Batı ülkelerine (İngiltere, Fransa) ulaştırılması için en güvenli yol olarak Osmanlı’nın kontrolündeki iki Boğaz görünüyordu. Daha kuzeydeki diğer yol buzullarla kaplı olduğu için elverişli değildi. Üçüncü yol ise “Almanların” kontrolündeydi.

İngiliz ve Fransız güçleri Boğazları ele geçirip (Osmanlı’nın elinden alıp) Rus pazarına ulaşmayı hedeflediği için Çanakkale’den saldırıya geçtiler… Osmanlılar Almanların askeri ve siyasi desteğiyle Boğazların elden çıkmaması için savunmaya geçtiler.

Çanakkale 

Çanakkale Savaşı, I. Dünya Savaşı sırasında 1915 – 1916 yılları arasında Gelibolu Yarımadasında Osmanlı İmparatorluğu ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara muharebeleridir. 

İtilaf Devletleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun başkenti İstanbul’u alarak İstanbul ve Çanakkale boğazlarının denetimini ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir erzak tedarik ve askeri ikmal yolu açmak, başkent İstanbul′u zapt etmek suretiyle Almanya′nın müttefiklerinden birini savaş dışı bırakarak İttifak Devletlerini zayıflatmak için ilk hedef olarak Çanakkale Boğazını seçmişlerdir. Ancak saldırıları başarısız olmuş ve geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Kara ve deniz savaşı sonucunda iki taraf da çok ağır kayıplar vermiştir. 

Osmanlı İmparatorluğu, Almanya’nın Rusya’ya savaş ilan ettiği 1 Ağustos 1914’ün hemen ertesi günü, Almanya ile bir ittifak antlaşması imzalamıştır. Bu antlaşma, İmparatorluğun önünde sonunda Almanya’nın ana gücünü oluşturduğu İttifak Devletleri safında fiilen savaşa gireceği anlamına gelmektedir. 

Enver Paşa, fiilen savaşa girmeyi, seferberliğin tamamlanmamış olması ve Çanakkale Boğazı savunmasının tamamlanmaması gibi gerekçelerle ertelemeye çalışmıştır. Ancak Almanya, bir an önce savaşa fiilen girilmesi için baskılarını sürdürmüştür. Bu baskılar, Akdeniz’de İngiliz donanması önünden çekilen Goeben ve Breslau (Yavuz ve Midilli) savaş gemilerinin İstanbul’a gelmesiyle bir oldu bittiye getirilmişti. 

Daha sonra Osmanlı Donanmasına bağlı bir grup gemiyle Karadeniz’e açılan bu ‘kuvvet’ 27 Ekim 1914 tarihinde Rus limanlarını bombalayınca Rusya, Osmanlı İmparatorluğuna savaş ilan etmiştir. 

Birleşik Krallık Donanma Bakanı Winston Churchill, 1914 yılı Eylül ayında Çanakkale Boğazının donanmayla geçilerek İstanbul’un işgalini öngören bir planı Başbakan Herbert Asquith’e vermiştir. Plan, çeşitli evrelerden geçerek uygulamaya kondu ve Birleşik Krallık ve Fransa gemilerinden oluşan bir donanmanın Boğaz’a geniş çaplı saldırıları 1915 Şubat ayında başlatıldı. En güçlü saldırı ise 18 Mart 1915 günü uygulamaya konuldu. Ancak Birleşik Donanma ağır kayıplara uğradı ve deniz harekatından vazgeçmek zorunda kalındı. 

Deniz harekatıyla İstanbul’a ulaşılamayacağı anlaşılınca bir kara harekatıyla Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı sahil topçu bataryalarını ele geçirme planı gündeme getirilmiştir. Bu plan çerçevesinde hazırlanan İngiliz ve Fransız kuvvetleri 25 Nisan 1915 şafağında Gelibolu Yarımadasının güneyinde 5 noktada karaya çıkarılmıştır. 

İngiliz ve Fransız çıkarma kuvvetleri her ne kadar Seddülbahir ve Arıburnu sahillerinde köprübaşları oluşturmayı başardılarsa da Osmanlı Ordusunun kuvvetlerinin pes etmeyen savunmaları ve zaman zaman giriştikleri karşı taarruzlar sonucunda Gelibolu Yarımadasını işgalde başarılı olamadılar. 

Bunun üzerine sahildeki kuvvetler takviye edilmek için Arıburnu’nun kuzeyinde Suvla Koyu’na 6 Ağustos 1915 tarihinde yeni kuvvetlerle bir 3. çıkarma daha yapılmıştır. Ancak 9 Ağustos’ta Kurmay Albay Mustafa Kemal’in Birinci Anafartalar Muharebesi olarak bilinen karşı taarruzunda İngiliz Komutanlığı ihtiyat tümenini ateş hattına sürerek sahilde tutunmayı ancak başarabilmiştir. 

Mustafa Kemal ertesi gün Kocaçimentepe – Conk Bayırı hattında yeni bir karşı taarruz gerçekleştirmiştir. Bu, hattaki Anzak (Avustralya ve Yeni Zellanda askerleri) birliklerini de geri atmıştır. 

İngiliz ve Anzak kuvvetlerinin 2. Anafartalar Muharebesi olarak bilinen genel taarruzları ise Osmanlı savunmasını aşamamıştır. Tüm bu gelişmelerin sonrasında İngiliz, Anzak ve Fransız kuvvetleri Gelibolu Yarımadasını 1915 yılı Aralık ayı içinde tahliye etmiştir. 

Osmanlı Devletinin ordusu Çanakkale Deniz ve Kara Savaşlarında kahramanca mücadele etmiştir. 

ABD’li askeri tarihçi Edward Erickson’un ‘Birinci Dünya Savaşında Osmanlı Ordusunu inceleyen ‘Size Ölmeyi Emrediyorum’ adlı kitabına göre 595 subay ile 56.048 askerin şehit olduğu, 1018 subay ile 95.959 askerin yaralandığı, 27 subay ile 11.151 askerin kayıp listesine geçtiği belirtiliyor. 

Edward Erickson, bu verilerin, 66.000 kişinin şehit olduğunu öne süren Çanakkale Savaşının Alman başkomutanı Liman von Sanders’in ve ayrıca bu konuda kitap yazan Korgeneral Fahri Belen’in rakamlarıyla uyumlu olduğunu da söylüyor. Yani karşımıza 67.821 rakamı çıkıyor. Bu rakama 21 bin kişi civarındaki hastane ölümlerini de eklersek 88.821 rakamına ulaşıyoruz. 

Korgeneral Selahattin Çetiner’in ‘Çanakkale Savaşı Üzerine Bir İnceleme’ adlı kitabındaki veriler ise şöyle: 57.084 şehit (subay + asker), 27 kayıp/esir subay, 11.151 esir/kayıp asker, 20.297 hastanede vefat eden asker. Hepsini toplarsak: 88.559… 

Bazı tarihçiler ise Osmanlı Devleti’nin 253.000 şehit verdiğini öne sürüyorlar… 

Emperyalist (yayılmacı) İngiliz ve Fransızlar hedeflerine ulaşamamışlardır ancak Osmanlının nitelikli / eğitilmiş insan kaynaklarına çok büyük zarar vermişlerdir. 

***

Uzak ve yakın tarihimizi ne yazık ki berrak bir şekilde bilmiyoruz. Okumayı, öğrenmeyi, araştırmayı çok sevdiğimizi söyleyemeyiz. Geçmişimizi iyi bilemediğimiz için geleceğimizi planlama konusunda sık sık hatalar yapıyoruz. Bu konularda bilgi sunan kitapların çoğunda dünya ülkelerinin durumu (ekonomik çıkarlar) dile getirilmeden, dar bir çerçevede analizler yapılıyor.

Savaşların sebep ve sonuçları anlatılırken sadece askerlerin penceresinden bakmak bizi doğru sonuca götürmüyor. 1. ve 2. Dünya Savaşlarının arka planında hep dünyayı (ham maddeleri, enerji kaynaklarını, ticaret yollarını, müşterileri) paylaşma amacı yatıyor.

2021 yılı itibariyle 2. Dünya Savaşı hala devam ediyor ya da 3. Dünya Savaşı ile karşı karşıyayız diyebiliriz. Bu savaş medyayla, internetle, teknolojik icatlarla, sabotajlarla, suikastlarla, terörist taşeron örgütlerle, sinemayla, eğitimle, fabrikalarla, istihbarat örgütleriyle yapılıyor.

Ürettiği malların kilogram fiyatı 10-10 bin dolar arasında değişen ülkeler, üretemeyen ülkelerin esir olarak kalmaya devam etmesi için her türlü kumpası kuruyor.

Bugün, ihraç ettiğimiz malların (elmadan otomobile kadar) kilogram fiyatı 1,2 – 1,5 Dolar seviyesinde kaldığı sürece başka bir deyişle 1000 kilo elma satıp 1 telefon almaya devam ettikçe, tükettiğinden çok üreten kuşaklar ortaya çıkaramadıkça yeni hücumların, tuzakların önüne geçemeyeceğiz.

Ali Özdemir

Yorum Ekle