Çoğulcu kültürel değerlere sahip toplumsal yapımız içinde, tahammülsüzlük yerini hoşgörü ve saygıya bırakmalıdır.Hoş görü ve saygının referansı İslam öğretisi olmalıdır.
”DE Kİ: ”GERÇEK RABBİNİZDEDİR:DİLEYEN İNANSIN DİLEYEN İNKAR ETSİN”
”ALLAH’TAN BAŞKASINA TAPANLARA SÖVMEYİN; SONRA ONLARDA BİLMEYEREK ALLAH’A SÖVERLER”
Ayetlerinin açıklamasını yapacak değilim.Anlamı gayet açık.
Bu bağlamda;
Çevremdeki insanların bireysel tercihlerine her zaman saygılı olmuşumdur.
İnsanların yaşamlarında içinde bulundukları coğrafi yapı, sosyo kültürel değerler belirleyicidir.
İnsanlar yaşadıkları yere benzermiş.Dersek yanıltıcı olmaz herhalde.
Sosyo kültürel değerlerimizin en önemli ayağını dini ve geleneksel inançlar oluşturur.
Devleti ve siyasi iktidarı eline bulunduran egemen güçler,geleneksel dini inançları ve oportünist din adamlarını, mevcut sosyal ve siyasal yapının meşruiyetini sağlamada kullanırlar.Tarih boyunca da böyle olmuştur.
Devletin yetkilileri toplumun yüzde 99 unu Müslüman olarak tanımlarken bir an için laik devlet anlayışını görmezden gelirler..Mahalle baskısından önce, devlet baskısı yasaların ve bürokrasinin işleyişinde kendini gösterir.
Ulus devletimiz, uygulanan eğitim programlarında çoğulcu din anlayışını değil,çoğunluğun din anlayışını esas alan modeli uygulamıştır..
Farklı inanç ve düşünce sahiplerine özgürlükçü siyasi ve sosyal ortamı sağlayacak yasal alt yapıyı oluşturmamıştır.
Ötekileştirdiği Ateizm,ideoloji temelli inançlar,mezhepler ve dinleri yok sayar.Bu inanç ve düşünce sahipleri kendilerini gizleme ihtiyacı duyarken mahalle baskısı denilen sosyal davranışın etkisinde kalırlar.
İnanç ve düşüncelerine uygun sosyal davranışlarını özgürce söyleyip yaşayamazlar.
Ateist birisinin bireysel olarak dini kurallara uygun cenaze merasimi istememesi onun bireysel isteğidir.Sosyal alt yapısı yoktur.Toplumumuz bu türlü istek ve eylemlere hazır değildir.Onun son isteği yakınları tarafından uygulanır ve kabul edilebilir bulunmaz.
Yakınları, içinde yaşadıkları toplumun sosyal baskısının doğuracağı olumsuzlukları göze alamazlar.Toplumun genelince yaşanan inanç ve geleneğe uygun cenaze töreni yaparlar.
Her zaman ön plana çıkarılan pek de olmayan hoşgörü sözcüğünün ifade ettiği anlam ve davranış biçimi toplumsal ötekileştirmeyle linçe dönüşür, yoksa.
Bireysel düşünce ve inançlara uygun yaşamanın hak ve özgürlüklerin temelini oluşturduğu inancını her zaman taşımışımdır.
İnsanların inanç ve yaşamlarındaki farklılıkların getirdiği çeşitliliğin zenginliğimiz olduğunu düşünür, farklı düşünce ve inançta olanlara saygı duyan bir sosyal yapı içinde yaşamayı isterim.
Kendi inanç ve düşüncelerini yaşamlarında ilke haline getirip ölüme giderken bile ilkelerine bağlı insanlar kınanmamalı, eleştirilmemelidir.. Ancak takdir edilmelidirler.
Onların farklı inanç ve düşünceye sahip oluşları benim inançlarım ve ilkelerimin doğruluğunu ve önemini gösterir. Onların farklılıkları benim varlığımın nedenidir, diye düşünürüm.
Karanlıklar olmasa aydınlığın,acı olmasa tatlının, esaret olmasa özgürlüğün ne anlamı olurdu.
Aslolan tek tiplilik değildir..
Toplumun bütün bireylerini günahsız hale getiremezsiniz.Toplumsal tek tipleştirme projeleri ister din adına, ister Kemalizm, ister laisizm veya Marksizm adına yapılsın, bireysel hak ve özgürlükleri ortadan kaldırırken, toplumu travmalarla yaşamaya zorlarsınız…
İnsanlar yaşayacakları yeri ve neye ve nasıl inanacaklarını seçme özgürlüğüne sahiptirler.
İnsanların din ve vicdan özgürlüğü kapsamında, bireysel tercihlerini özgürce yaşamaları,yazıp tartışacakları sosyal ortamın oluşumuna yardımcı olmalıyız..
Biz Müslümanların, beraber yaşadığımız komşumuz, Hindu’ysa, bizim etini yiyip sütünü içtiğimiz ineği kutsallaştırıp boynuzlarını başına taksın,cesedini yaktırıp külünü serpsin.Ateistse cesedini denize atsın ,ateşte yaksın, yada toprağa gömsün.Hem de alkışlarla yada bandoyla, ne çıkar.
Kendini Müslüman’ım, aydınınım, entelim, sosyalistim, Kemalist’im, laikim, ateistim diye tanımlayan herkesin beklediği en güzel şey bireysel tercihlerine saygı duyulup hoşgörülü bakılması olmalıdır…
Her inanç ve düşünce gruplarının militan varı yok sayma anlayışlarını terk edip yerine uzlaşmacı, hoşgörülü, asimilasyon değil farklılıkları olduğu gibi kabul, beraber yaşama davranışını öne çıkarmalıdırlar.
Toplum olarak azda olsa bizim gibi inanmayan, düşünmeyen ve yaşamayan insanlarımız olacaktır.. Onların inançlarını yaşamada, düşüncelerini ifade etmede hoşgörü ortamını sağlamak bizlere düşen en önemli görevdir.