1944’de kurulan ilçemiz 1950’li yılların sonlarında sinema ile tanışmış. O dönemlerde ülkemizde televizyon dahi yok. 1964’de kurulan siyah-beyaz TRT televizyon yayınları, 23 Nisan 1975 günü Herizdağ’a kurulan verici ile ilçe merkezine ulaşabilmiş. Fakat ne mümkün televizyon almak, zira televizyon ateş pahası. Altmışlı yıllarda radyo bile zenginlerin vitrininde bulunuyordu.
Velhasıl yurdum güzel insanının tek eğlence kaynağı sinema. Şimdilerde Yalçın manavın olduğu belediye ait dörtyüz metrekarelik alan ilçemizin tek sineması olan Yeni Sinemada film öncesi dinlediğimiz eserler, kuşkusuz o dönemin gençlerinin Türk sanat müziğini sevmesinde en büyük etken. Merhum Ömer Caba’nın müstecirliğini yaptığı sinemada Pazar günleri yapılan kadınlar matinesi özellikle genç kızlar tarafından büyük ilgi görürdü. Şimdiki Belediye düğün salonunu girişi o zamanlar sebze hali ve pazarına açılır ve bayan girişi sinemanın arka kapısından yapılırdı. Gün içerisinde o akşam oynayacak filimin tahtaya yapıştırılmış afişi, ilkel bir anons yolu ile yaya olarak vatandaşa duyurulur, küçük çocuklarda onlara eşlik ederlerdi. Film seyrederken en sinir bozucu an; filmin ani kopuşu ve seyircilerin neredeyse tamamının makinisti öpüşü (!) olurdu. İlçe ekonomisine küçük de olsa ekonomik katkısı ve iş istihdamı olurdu bu sektörün, mevsimine göre yazlık ve kışlık sinemanın önünde çeşitli ürünler satılırdı.
Bu haberin yapımında emeği geçen genç kardeşimiz Kenan Caba’ya teşekkür ederken, eski arşivde gözümüze çarpan ilginç detaylardan biri, 1959 yılında dönemin Taşova Malmüdürü tarafından onaylanan İşletme defteri oluyor. On beş lira değerindeki sinema biletleri, o zaman tek orta öğrenim kurumu olan Taşova Ortaokulu Yardımlaşma derneğine ait yardım kuponları, rulo halinde film, kırkbeşlik ve long playlar, Atatürk armalı telefon, radyo, film afişleri, sinemaya ait çeşitli argümanlar insanı taa yetmişli yıllara götürüyor.
Yetmişli yılların başlarında yine Çağpar caddesinde merhum Ömer Arduç tarafından ilçemizin ikinci sineması açılıyor. Aynı yıllarda o dönemin beldelerinde teknik imkanlar ölçüsünde filmler gösterime giriyor. Kar eden bir sektör olan sinemacılar yakıcı sıcak meselesinin çözümü için önce altmışlı yıllarda şu an Ziraat bankasının bulunduğu alanı, bankanın kendi mekanına taşınması nedeni ile halen Camii sokaktaki Sefa Kardeşler fırınının bulunduğu alanı yazlık sinema haline getirdiler.
İlçemizde sinema; Seksenli yıllarda başlayan baş döndürücü teknolojik gelişmelere yenik düşmüş, önce Yeni Sinema, doksanlı yıllarda Arduç Sineması kepenkleri indirmek zorunda kalmış.
Başyazarımız Naci Konyar’ın Yeni Taşova gazetesinde 2 Eylül 1994 günü konu ile ilgili kaleme aldığı o enfes yazıyı sizlerle paylaşıyoruz:
KAYBOLAN MEKANLARIMIZ
Yaşı kırk ve daha yukarı olup da merhum Ömer Caba’nın yazlık sinemasına gitmeyenimiz yoktur sanırım. Şimdi PTT binasının bulunduğu yerde lise karşısında yüksek hapishane duvarları gibi duvarı olan ön cephesinde gişe, büfe kısmı ve giriş kapısı bulunan zamanın en güzel eğlencesiydi Ömer Caba’nın yazlık sineması…
”Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer”
Gelin hep beraber bugün, kaybettiğimiz eski mekanlarımızdan yazlık sinemamızı ve sinemalarımızı hatırlamaya çalışalım.
Filmin oynatıldığı makine dairesinin her iki yanı seyircilere ayrılmıştı. İlk giriş yaşlı sinemaseverlerin oturduğu bölümdü. Diğer yana ise aile kısmı deniyordu. Buraya bayanlar ve aileler oturtulurdu. Erkeklerin oturduğu bölümde uzun tahta kanepeler, aile kısmında ise numaralandırılmış masalar vardı. Sinemanın ortasında ve perdeye yakın kısmında genellikle gençler ve çocuk seyirciler otururdu. Burada da uzun tahta kanepeler sıralıydı.
Çocukluk ve gençlik yıllarımızın tek eğlencesi olan yazlık sinemamızda film değişmesini merakla beklerdik. Seyrettiğimiz filmin bir an önce değişmesini isterdik. Çünkü her film bizim için yeni bir keşif, yeni bir eğlenceydi…
Hele bez afişleri bir hafta önceden asılan filmler vardı ki artistlerin büyük boy ve renkli resimlerinin olduğu bez afişler bize sanki filmin muhakkak seyredilmesi ve kaçırılmaması gerektiğini ikaz eder gibiydi…
Film gösterime sunulunca Muhittin abi tenekeden yapılmış huni şeklindeki kocaman megafonu ile ağzını yaya yaya filmin tanıtımını sokak sokak dolaşarak yapardı. Arkasında filmin afişlerinin bulunduğu tahta reklam panosu iki çocuk tarafından tutulur, onların arkasından da bir çok küçük çocuk merak ve ilgi ile onları koşuşarak izlerdi.
İnsanlarımızın televizyonu tanımadan önce tek eğlencesiydi sinemalar. Bu mekanlar bugün teker teker kayboluyor. Televizyon nesli ne yazık ki yazlık sinema zevkini tadamayacak…
30 Ağustos gibi tarihi önemi olan günlerde genellikle günün manasına uygun filmler oynatılırdı. Hele filmin içinde atın üzerinde Atatürk ve Türk Bayrağı görüntüsü sinemanın bir anda alkış ve ıslık sesleriyle dolmasına sebep olurdu.
Sinemalarda kötü adama müşterek kızar, sonu iyi biten filme beraber sevinir, kısaca ortak sevinmeyi, ortak üzülmeyi öğrenirdik…
Bugün rahat koltuklarımızda televizyonların değişik kanallarında çeşit çeşit filmler oynamasına rağmen, o günün sinemalarında seyrettiğimiz filmlerin tadını almak mümkün mü?
Bizler kaybolan bu mekanlarda paylaşmayı öğreniyorduk. Bir okuldu sinemalar seyircisi öğrenci, filmleri öğretmen…