Amasya İtimat

AMERİKA’NIN JEOFİZİK SILAHLARI

0
1079

 

Japon Tsukuba Üniversitesi’nde profesör olan Yuji Yagi, dünya çapında gözlemlenen sismometre verilerine dayanarak Türkiye’nin güneydoğusundaki büyük depremde fayların hareketini analiz etti.

Profesör Yagi’ye göre, bu depremin odak bölgesinde yanlara dönmüş V harfi gibi kesişen iki fay var.

Bunlardan ilki güneybatıdan kuzeydoğuya doğru uzanan Doğu Anadolu Fay Zonu’nda meydana geldi. Türkiye saatinin 04.17’de gecenin yarısından hemen sonra 7,7 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Bu sırada yapılan analiz sonuçları, yer altı anakayasındaki yırtığın yaklaşık 1 dakikalık bir sürede kuzeydoğu yönünde yayıldığını ve yaklaşık 50 kilometre ve yaklaşık 10 metrelik bir uzunluğa önemli ölçüde kaymış göründüğünü ortaya koydu.

Yaklaşık dokuz saat sonra, ilk büyük depremin merkez üssünün yaklaşık 100 kilometre kuzeyinde doğu-batı fayı üzerinde 7,6 büyüklüğünde bir deprem daha meydana geldi. Bu fayın da yaklaşık 40 kilometre uzunluğunda yaklaşık 10 metre kaydığı sanılıyor. İki fayın kesiştiği açı yaklaşık 30 derecedir.

Tsukuba Üniversitesinden Profesör Yuji Yagi şöyle devam ediyor sözlerine;

“Bir fayın uzantısı boyunca diğer depremlerin meydana gelmesi yaygın bir durumdur, ancak keskin açılarla kesişen faylarda kısa süreli depremlerin meydana gelmesi son derece nadirdir. Pek olağan bir durum değildir bu deprem. Güneydoğu Türkiye de karmaşık bir dizi başka faya ev sahipliği yapmaktadır. tüm enerjiyi tek bir depremden serbest bırakmak için, bu nedenle gelecekteki faaliyetler konusunda dikkatli olmamız gerekiyor.” diyor.

Ayrıca bu depremin pek doğal olmadığı konusunda şüpheleri olduğunuda sözlerine ekliyor…

Şimdi gelelim bu şüphelerin kaynağına;
Nedeni ise; HARP (HAARP) kısaltması kabaca “Auroralar için Aktif Yüksek Frekans Araştırma Programı” anlamına geliyor.

Hikaye,

1914’te Nikola Tesla, elektrik enerjisinin iletimi için bir cihazın patentini aldı. Bu patent, gazeteciler tarafından “ölüm ışını” olarak adlandırıldı. Tesla’nın kendisi, icadının düşman uçaklarını yok etmek için kullanılabileceğini iddia etti. Nicolotesla’nın icadı, 1994 yılında HARP tesisinin inşasına başlanana kadar tam 80 yıl durduruldu.
HARP denemeleri tüm gezegen için geri dönüşü olmayan sonuçları olan “tetikleyici” etkilere neden olabilir. Depremler, Dünya’nın manyetik ekseninin dönüşü ve buzul çağlarıyla karşılaştırılabilir (hızlı soğuma)

Suçlamalar;

2010’da Venezüella cumhurbaşkanı HAARP ve benzeri programların Haiti’de depremlere neden olduğunu söylüyor.

Atmosferik silahlar, Dünya’nın gaz kabuğunda meydana gelen süreçleri etkilemek için araçların kullanımına dayanmaktadır. Hava durumu, iklim, ozon ve yer kabuğu hareketlerini kontrol amacı taşımaktadır.

Aynı yıl, İran cumhurbaşkanı kürsüden Amerika’nın HAARP sistemi ile, Pakistan’da yıkıcı sellere neden olduğunuda söylüyor.

Japonya 2011 depremini,
Filipinler toprak kaymasını,
bunun insanların bilinci üzerindeki etkisini ve gerçeklikteki değişiklikleri sorumlu tutuyor.

Şimdide Türkiye’de bu sistem sayesinde Kahramanmaraş’ta meydana gelen yıkıcı depremin zamanı dahil kurgulanıp Amerika tarafından uygulandığı iddia ediliyor.

Japonya, Filipinler, Venezuella, İran’ın Amerika’nın düşmanları olduğu tarihi bir gerçek. Bu gerçekler ışığında bir değerlendirme yapıldığında şüpheler gayet normal geliyor insana. Türkiye’nin son yıllarda Rusya ile yakınlaşması Amerikan çıkarlarına ters düştüğü gerçeğinden sonra
bu depremin beklenenden 10 kat daha şiddetle gerçekleşmesi bu teknolojinin Türkiye üzerindede kullanıldığını düşündürüyor. Eğer durum tamda böyleyse Amerika’nın Jeofizik Silahlarınını düşmanları üzerinde potansiyel bir soykırım aracı olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

Bu tür teknolojiler sadece askeri amaçlar için kullanılamaz, pratikte kaçınılmazdır. Düşük frekanslı ve diğer elektromanyetik radyasyonun insanlar üzerindeki zararlı etkileri uzun süredir kanıtlanmıştır. Bu nedenle tüm şehirleri ve hatta birbirinden binlerce kilometre uzaktaki ülkeleri mikrodalgalarla kaplamak mümkündür. Bu arada Amerika, 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana gelişen projelerin barışçıl yönelimini inatla ilan etmeye devam ediyor. Bu arada, Sovyetler Birliği’nin bir zamanlar benzer bir programı vardı, ancak finansman yetersizliği nedeniyle kesildi.

HAARP, bir kişiyi sadece psikolojik bir duruma sokmakla kalmaz, aynı zamanda zihnini de silebilir, tüm geleceğini ve şimdiki çocuklarını zihinsel olarak rahatsız ucubelere dönüştürebilir.

İşte böyle karamsar bir bakış açısı…
Tabii ki, yukarıdakilerin hepsini okuduktan sonra, bazı insanlar şöyle diyebilir;
“Bu sözde bilimsel saçmalık!”
Belirtilenler hiçbir şekilde uygulanamaz!

Vee,

Umarım haklıdırlar.

Ben sadece Yazarım,
Ne bu olanların gerçekliğini çözecek kadar çok zeki bir adamım ne de dar görüşlü bir karalayıcı değilim. Böyle varsayımlar Modern sıradan insanların bile zaten hasta olan hayal gücüne neden olur.

Korkum şu;

Hem lise, hem Üniversitede bana öğretilen; John Dalton (1766–1844)
Maddeler çok küçük, bölünemez, yok edilemez berk taneciklerden oluşur. Atom parçalanamaz. Atom içi dolu küre şeklindedir diyen tezini yüzyıllarca okuduk değil mi?

Şimdi ne oldu…

Nükleer fisyon için, atom çekirdeği nötron bombardımanına tutulur. Nötronlar atom çekirdeği tarafından tutulur ve sayısına ulaşınca, çekirdek kararsız hale gelir ve durumunu koruyamayarak bölünür ve kararlı iki farklı atom meydana getirir. Bunun sonucunda da büyük bir enerji açığa çıkar.
Yani atom parçalandı öylemi?

1954 yılında 12 ülkenin katılımıyla kurulmuş olan CERN’in 23 tam üyesi vardır. İsrail, Avrupa dışında yer alan tek tam üyedir. İşte bu üye ülkeler Atomu parçaladı. Bu korkunç bir gerçek. Dünyamızı gelecekte çok büyük tehlikeler bekliyor.

Ama geriye kalan dünyanın diğer insanları hala bu korkunç gerçekler karşısında çaresiz. Her zaman yok edilmekle karşı karşıya.

Ben sıradan bir yazar olarak belki ülkenin en küçük kasaba gazetesinden sesimi yükseltmeye çalışıyorum. Ülkemizin yetkililerine sesimi ne kadar duyurabilirim buradan bilmiyorum. Belki sizler paylaşırsanız bu durum ciddiye alınabilir. Bu konuda Japonca’dan Türkçe’ye çevrilmiş birçok makale okudum. Ancak ülkemizde henüz bu konuda yayınmanmış makale bile bulamadım. Umarım bu ilk makale ciddiye alınır ve ülkemizde bu durumdan etkilenmemek adına bilimsel çalışmalar başlar.

Ülkemizde bilimsel olarak bu çalışmaların başlaması en büyük temennimiz.

Sevgiyle sağlıkla kalınız efendim.

Naci Özkan

Yorum Ekle