ALİ ÖNDER
Arkeolog
Müzeci
Kültür Bakanlığı Temsilcisi
Şu üç kelime yani “Kültür Bakanlığı Temsilcisi”
tamlaması sıradan ve alelade bir paye değil ki! Üstad meraklı, bilgiye açık, bilgiye talip ve bilgiyi -bildiğini gördüğünü tecrubesini paylaşmak isteyen ve paylaşan kültürlü bir insandı. Darma ve çevresinde tarihten beri olup biten hadiseler onu heyecana sürüklüyordu. Onunla tanışmam da tam bu ortamda, internet mecrasında oldu. Hayatını tecrübelerini tarihi ve arkeolojik hatıralarını internet ortamında yayınladığına şahit olunca yakından temas kurmak istedim veya ister istemez arzuladığım temas kendiliğinden oluşuverdi.
Bakanlık temsilcisi veya gözlemcisi olarak hangi kazılarda kimlerle çalıştığını yazılarında detaylarına ve tafsilatlatlarına varıncaya kadar anlatıyordu. Biraz önce ekranda Ayasofya ile ilgili bir programa konuk oldum. Bilim insanlarından birisi bütün anlattıklarından sonra programı bitirirken bir cümle kurdu ve peşinden mealen “tarihin güzelliği de burada” dedi. Program konukları olan bilim insanları sanıyorum “savaş tarihçisi” değildi. Mimar, arkeolog, sanat tarihçisi ve iktisat tarihçisi idi. Çünkü tarihin bu yönü yani eski insanların hayat şartları, geçimleri, eserleri, hatıraları ve geriye bıraktıkları, eski insanlara ait her şey ama her şey bugünden düne geriye dönüp bakınca insanı cezbetmeye başlıyor…
Üstad Ali Önder de bu insanlardan biriydi. Meraklıydı. Eski insanlar, eski olaylar, eski hayatlar, tarlalar, mağaralar, yaylalar, köyler onu cezbediyordu. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi’nde Arkeoloji bölümünde okuduğunu söylemişti ve zannediyorum ilk görevine de Van Müzesi’nde 1972 yılında başlamıştı. Van Müzesi’ndeki görevi bitince Amasya Müzesi’ne tayin ediliyor. Sonra Adana, ardından Diyarbakır ve nihayet emeklilikten önce de İstanbul’a atanıyor.
Sorduğumda yazın Darma’da kışın İstanbul’da ikamet ettiğini söylemişti. Bir parağrafa rastladım facebook sayfasında. Yazmış ve bırakmış okusunlar diye. Büyük babaannesi tarafından veya sihriyet bağına dayanan soyunun geçmişine dair. Araştırmacı ve Sanat Tarihçi Yonnus köyünden Vedat Söyleyici kendisiyle görüşmek ve tanışmak isteyince olmuş bunlar. Telefonda konuşmuşlar.
Parağraf özetle şöyle:
Konu Yornus köyünden âlim Ömer Kadimtaş Efendi. Her ikisinin de ortak ceddi olduğuna ilişkin bilgi veriyor. Amasya Medresesi’nden icazetli Ömer Efendi’nin Yonnus -Çakırsu köyünün girişindeki türbede medfun bulunduğundan bahsediyor. Söyleyici’nin Ömer Efendi’nin kızı Safiye hatunu sorduğunu yazıyor. Devamında diyor ki: “Kaya Efendi dedemin annesi olur” dedim. “Dolayısıyla büyük dedem Dingilli Davut’un da eşi olur.”
Parağraftan anladığıma göre üstad Ali Önder son dört beş göbek geçmişinde bir tarafıyla, sıhriyet bağıyla Yornus köyüne ve dolayısıyla Kadimtaş Ömer Efendi sülalesine hısımdır.
Bir anekdot olarak buraya aldım çünkü üstad bu gibi şeylere büyük ilgi ve alaka duyardı. Darma vadisindeki köylerin geçmişleri gelenekleri haneleri sülaleleri şahısların yaşamları ve kim oldukları konusunda bilgi toplamayı, bildiğini paylaşmayı kendisine görev bilmişti. Hem konuşmalarımız böyle düşünmeme sebeptir hem de yazdıklarıyla bu hususu aşikar ediyordu. Arkeoloji sahasında olup bitenlerden yakinen haberdardı. Dediğim gibi bu iş sevgi işidir; insan istemese de geri duramaz. Tekaüt olunca mesleğini bırakmak yerine bilakis elinden geldiğince üretmeye devam ediyordu. Belki kendini içinden çıktığı topluma karşı mecbur hissediyordu.
Taşova’nın gelmişini geçmişini geleceğini konuşurken -bütün muhavere internet vasıtasıyla oluyordu- bazen de köyler arası kız alıp verme konusuna girerdik. Doğrusu ben sorardım. Dedemin ağasının kızı Ünzile ememi sormuştum bir seferinde. Kocasının adını bilirdim de soyadını bilmezdim. Bugün de yine unuttuğumu anladım. Ama Mustafa Çavuş’un Mustafa olarak tanındığı anıldığı bilindiği kaldı aklımda. Kabirleri hemen mezarlık girişinde kapının yanında demişti. Hatta evlenme cüzdanlarındaki fotoğraflarını da gönderdiğini sanıyorum. İbrahim Önder kanalıyla da olabilir. Oba köyü ile Darma köyü arasında gerçekleşen sıhriyet bağı meselesine girdiğimizde sohbet uzardı ve hatta bazen tekrar ederdik. Başka köylerden ve uzak köylerden ve bugün ırak diyarlardan evlenmeler arttığı gibi terk-i vatan eden, bir daha geri dönmeyecek olan nice insanımız var; yahut izdivaç nedeniyle memleketine geri dönmeyecek olan nice insan var. Genç iken koymuyor da yaş kafdağı sırtlarından ileriyi gözlemeye başlayınca bir acayip hasret bir garip özlem insanın kara bağrında alev alev yanıyor… Bizim köyün deyimiyle “alaf alıyor.”
Oba köyünün iki yüz yıla varan yerleşimi konusu bu iki yüz yılda hiç konu edilmemiş ve sorgulanmamış; ta ki Hacı Mustafa Kehinaltı mevkisinde kesilen pelit ağacının yaşını öğrenme telaşına düşene kadar. Bu konuyu 2012 yılında Türkiye’den de emekli olmak için kuruma müracaat ettiği gün oturduğumuz kafede -kahvede bana açana dek. Kimseler üstünde durmadığı gibi sohbetlerde de dedemle kocanam dışında kimseden duymamıştım. Duysam da serde cehl var, gençlik var; umursamamıştım. Umrumda olmamış demek ki! Umursamadığımı zannediyorum maziye dönüp bakınca.
Daha sonraki yıllarda bu vesileyle yola çıktığımda üstad ile temasta olduğum için şanslıydım; mesela bir gün bir şahsı sormam icap etti. Gerçekten şahsın kendisi çocukları ve ailesi hakkında tam isabet kaydetti. Konuyu kökünden vuzuha kavuşturdu. Nasıl desem; hakikaten kendi ihtisas alanının genel kültürünün yanında dünyadan ülkeden yerelden taşradan kırsaldan öteden beriden tarihten coğrafyadan haberdar olma gibi bir meziyet ile mücehhezdi; doluydu donanımlı tertipliydi. Bilgiyi görgüyü hayatı tabiatı kuşanmıştı.
“Danacılar boyundan bir şahıs yerleşmiş sizin köye” dediğimde hemen en ince ayrıntısına kadar bilgi verdi. Darma’da değil de Dereli’de iç güveysi olduğunu sonra ailesiyle Taşova’ya göçtüğünü, orada yerleştiğini söyledi. Soyadını “pınar” olarak değiştirdiği konusuna girdi. İki oğlundan bahsetti ve büyük oğlu Ahmet Pınar’ın öğretmen olduğundan, Taşova Gazetesi’nde makale yazdığından, evveliyatında Öğretmenler Derneği Taşova şubesinde başkanlık yaptığından falan… hikayeyi tamamladı.
Üstad Ali Önder Taşova için önemliydi ama bizim toplumumuzda şahıslar ancak ölünce değer ve kıymet bulurlar. Olmasa böyle iyi ama gerçekler acıdır ve böyledir. Darma Vadisi’nin bilge aydın münevver insanı bugün artık aramızda değil. Darma vadisi yetim kaldı…
Cenüklüler kimlerdi?
Roma kışlası neredeydi?
Roma yolu nereden geçerdi?
Roma yolu yapımında kullanılan malzemeler nelerdi ve nasıl bir teknik donanıma sahiptiler?
Therma adını verdikleri hamamların özelliği ne idi? Suyun şifalı olup olmadığı hususunda edindikleri tecrübe nereden geliyordu?
Bitti!
Bu derece ehil yetkin ve etkin bir insanla tanışır mıyım tekrar Darma Vadisi diyarından bilemem.
Üstadı en derin hürmetlerimle muhabbetlerimle selamlıyorum; Yüce Allah rahmet eylesin. Nur içinde olsun.
Enver Seyhan
21 Ocak 2024
İstanbul