Dr. İbrahim Özcan
Algı: Etrafımızda cereyan eden hadiselerin çeşitli kanallar vasıtasıyla iç dünyamıza nüfuz etmesiyle zihnimizde beliren reaksiyonların tümünü ifade eder. Bu zihinsel tepkiler, doğurdukları sonuçlar itibarıyla olumlu (müsbet) veya olumsuz (menfi) neticeler verebilir. Nitekim, aklımızın ve vicdanımızın tasdik ettiği, dolayısıyla güzel olarak addedilen algılar var olduğu gibi, aklımızın ve vicdanımızın reddettiği, bu sebeple kötü olarak nitelendirilen algılar da mevcuttur.
Dikkatsizce ve yüzeysel bir değerlendirme ile algılara boyun eğmek, kişiyi yanıltıcı hükümlere sürükleyebilir. Kötü niyetle üretilmiş algıları yaymak ise, bu olumsuz gidişatın bir parçası olmak demektir. Gerçeğe aykırı ve hatalı algılar inşa etmek ise, yalnızca bir iftira ve zulüm eylemi olmakla kalmaz, aynı zamanda toplumu bir arada tutan temel değerleri de aşındırır.
“Çamur at izi kalsın” anlayışı, kötücül bir niyetle olumsuz düşünceleri yaymanın ve doğrudan iftira etmenin çirkin bir yoludur. Unutmamalıyız ki, en yakınımızdaki insanların bile duymaktan incineceği konuları, gerçek dahi olsalar arkalarından konuşmak, inancımızda gıybet olarak adlandırılır ve kesin bir dille yasaklanmıştır. Bu hassasiyet, Kur’an-ı Kerim’in Hucurât suresinde (49/12) adeta bir feryatla dile getirilir: “Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü bazı zanlar günahtır. Birbirinizin gizliliklerini araştırmayın ve birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Öyleyse Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, tövbeleri çok kabul edendir, çok merhametlidir.” Bu ilahi ferman, sadece kötü düşüncelerden kaçınmayı emretmekle kalmaz, aynı zamanda gıybetin ne denli dehşet verici ve iğrenç bir eylem olduğunu da yüreklerimize nakşeder.
Peygamber Efendimiz sav’e bir sahabenin yönelttiği o can alıcı soru, gıybetin sınırlarını ne kadar hassas çizdiğini gözler önüne serer: “Peki ya kardeşimde o söylediğim kusur gerçekten varsa?” Fahr-i Kâinat Efendimiz ‘in (sav) verdiği o hikmet dolu cevap ise bu karanlık noktaya adeta bir güneş gibi doğar: “Eğer söylediğin kusur onda varsa gıybet etmiş oldun. Şayet yoksa, o zaman ona iftira etmiş olursun.” (Diyanet’in Hadislerle İslam, Cilt 3, Sayfa 432). Bu nebevi beyan, bir insanın üzerinde var olan bir noksanlığı bile arkasından konuşmanın gıybet olduğunu, eğer böyle bir kusur mevcut değilse bunun ağır bir suçlama, yani iftira olduğunu en net ve kesin ifadelerle ortaya koyar. İşte tam da bu nedenle, o çirkin düstur olan “çamur at izi kalsın” prensibiyle hareket etmek hem gıybetin hem de iftiranın en iğrenç yüzlerinden biridir ve toplumsal dayanışmayı kökünden kemiren bir zehirdir.
İftira, sıradan bir kişisel kusur olmanın ötesinde, toplumun kalbinde derin ve tedavisi zor yaralar açan ağır bir sorumluluktur. Bir kimseye yöneltilen asılsız bir suçlama, sadece o şahsın onurunu ve saygınlığını yerle bir etmekle kalmaz, aynı zamanda telafisi imkânsız büyük zararlara neden olabilir. İftiranın hedefi olan, tanıdığımız veya hiç tanımadığımız birinden af dileme imkânı bile çoğu zaman elimizden kayıp gider. Tıpkı kirli bir ortama atılan bir taşın etrafa kötü kokular yayması gibi, haksız yere savurduğumuz iftira çamuru da er ya da geç dönüp dolaşıp bizi de kirletecektir. Bu çirkin davranış biçimi hem gıybetin karanlık dehlizlerinin hem de iftiranın keskin ve acımasız hançerlerinin en kötü birleşimidir. Çünkü bu türden eylemler, toplumsal yapıyı içten içe çürüten, birlik ve beraberlik bağlarını zayıflatan, hatta koparan bir toplumsal kangrendir. Sinsi bir hastalık gibi yayılarak, insanlar arasındaki saygı ve hoşgörüyü yok eder, yerine güvensizlik ve düşmanlık tohumları eker. Bu nedenle, bu menfur tutum, bireysel bir günah olmanın ötesinde, kolektif vicdanı kanatan ve toplumsal dokuyu tahrip eden bir felakettir.
Ne yazık ki toplumumuzda kin ve nefreti besleyen bu türden iftiralar ve bu iftiralar vasıtasıyla, şahsi düşmanlık beslediğimiz kişilere dair dahi yanlış algılar oluşturmamız, toplumsal bütünlüğümüzün temelini zedelemektedir. Bu yıkıcı eylemlerin nihai sonucu ise hepimiz için ortak ve büyük bir kayıptır. Bu sebeple, özellikle bilgi kirliliğinin hızla yayıldığı bu dijital çağda, son derece dikkatli olmalı ve bu türden olumsuzluklara katkıda bulunmaktan titizlikle kaçınmalıyız. Aklı, dürüstlüğü ve doğruluğu kendimize yol gösterici ilkeler edinerek, güzel ülkemize yakışır, yapıcı ve faydalı bireyler olarak hareket etmek hepimizin ortak sorumluluğudur. Toplumsal Barış rüzgarlarının estiği bu günlerde güzel ülkemize güzel nesiller yetiştirmeye layık bireyler olma dileğiyle esen kalınız diyorum.
Toplumsal barışın sıcak nefesinin hissedildiği bu güzel günlerde, yurdumuzun geleceğini şekillendirecek aydınlık nesiller yetiştirmeye layık, erdemli bireyler olma umuduyla; sevgiyle, saygıyla ve umutla kalın. Yarınlara daha güçlü ve bir arada yürüyeceğimiz nice güzel günler dileğiyle… 19.05.2025
İbrahimozcan63@yahoo.com