Naci Konyar
Tarih boyunca pek çok düşünür, bilim adamı, din adamı, toplum önderleri adalet kavramı üzerine düşünmüşler, konuşmuşlar ve yazmışlardır.
Yusuf Has Hacip, Kutadgu Bilig adlı eserinde yöneticilere “Eğer devletin sürekli olmasını istiyorsan adaletle iş görmeye gayret et, zulüm etme” şeklinde öğüt verirken, Nizamül Mülk Siyasetnamesinde yöneticilere yapılan önerilerin temelini adalet düşüncesinin oluşturduğunu belirtmiştir.
Fatih Sultan Mehmet, “Aklı öldürürsen ahlak da ölür, akıl ve ahlak öldüğünde millet bölünür. Kadıyı satın aldığın gün adalet ölür. Adaleti öldürdüğün gün devlette ölür.” Sözüyle devletin bekasıyla adalet arasındaki doğrudan bağı vurgulamıştır.
Milli Şairimiz Mehmet Akif’e göre adalet “Hakkı tutup kaldırmaktır.” Mevlana’ya göre ise “Her şeyi yerli yerine koymaktır. Gülü sulamak adalet, dikeni sulamak zulümdür.”
Mahkeme salonlarında ve adliye binalarının girişinde yazılı “Adalet Mülkün Temelidir” sözü okumaktan mutluluk duyduğumuz adalet üzerine söylenen en özlü sözlerden biridir.
Okumuş olduğum “Adalet Tutkusu” kitabında Adalet nedir sorusuna şöyle bir cevap veriliyor; “Adalet, çeşitli isimler altında dünyayı yönetir; Doğa ve İnsanlık, bilim ve vicdan, mantık ve ahlak, ekonomi politik, politika, tarih, edebiyat ve sanat. Adalet fikirlerin en kutsalıdır; Bugün kitlelerin en şiddetli biçimde istediği şeydir. Dinlerin özü ve sağ duyunun şekil kazanmış halidir, inancın gizli nesnesidir, bilginin başı, ortası ve sonudur.”
Yıllar önce karakaplı defterimin bir sayfasına “Ceza” başlığıyla aldığım notu siz okuyucularımla paylaşmak isterim:
“İngiliz yargıç, gece yarısı parktan geçen kızı korkutan adama 7 yıl 7 gün hapis verince, şaşıran gazeteciler sormuşlar: “Adam kıza elini bile sürmemiş. Kaçan kızın çığlıklarına yetişenlerde adamı yakalamışlar. Bu 7 yıl 7 gün çok değil mi?”
Yargıcın yanıtı hukuk tarihine geçecek düzeydedir: “Kızı korkutmanın karşılığı 7 gündür. 7 yıl, İngiliz kızlarının gece yarısı parkta dolaşma özgürlüklerine saldırmanın cezasıdır.”
İngiltere’de yaşanan bu anekdotu okuduktan sonra devlet sözcülerinin “Cezasızlık algısının oluşmasına izin vermeyeceğiz” demeci sizlere ne kadar inandırıcı geliyor. Beyoğlu’nda sokakta yürüyen kadının önünü kesip taciz eden iki saldırganın gözaltına alındıktan sonra serbest bırakılması sorumluların demeciyle çelişmiyor mu ?
Sokak ortasında bir kadını cinsel saldırıda bulunan ve kabarık suç kaydına rağmen serbest bırakılan iki erkek ancak görüntüleri sosyal medyaya düşüp tepki çektikten sonra gözaltına alınıyorlar. Geçinemeyen işçiler eylem yapınca ters kelepçe ile gözaltına alınıyor, sosyal medya paylaşımları için insanlar tutuklanıyor, ülkenin hapishanelerinde seçilmiş vekile, avukata, gazeteciye boş ranza bulunuyor tacizciye ise hapishanelerde yer bulunmadığı için hemen serbest bırakılıyor.
Günümüz dünyasında adalet kavramı bir değer ve erdem olarak önemini korumakla birlikte, ülkemizde yaşanan özellikle kadınlarımızın öldürülmesi, tacizleri sonucu karşılaşılan adaletsizlikler adalete dair özlü sözlerin yeteri kadar özümsenmediğini gösteriyor.
Adil olanı nasıl bulacağız dersek medeni ülkelerin bulduğu, gösterdiği tek çözüm olan hukuku hatırlamak gerek. Adalet insana dairdir ve vicdan muhasebesi gerektirmektedir. Toplumun adalet duygusunu azami ölçüde tatmin edecek iyi teşkilatlanmış bir hukuk sistemi ile ancak kutsal adalet duygusunu toplumumuza yerleştirebiliriz. Ve şairin söylediği gibi:
“Temele taş bulmak gecikebilir
Devlete baş bulmak gecikebilir
Fakire aş bulmak gecikebilir
Adalet gecikmez, tez verilmeli”
İngiliz hakimin verdiği gibi….