On beş yıl kadar önceydi. BBP ilçe başkanı arkadaşımızın daveti üzerine partileri adına ilçemize konuşmacı olarak gelen sn. Mahir Damatlar’ın sohbet toplantısına katılmıştık. Bir öğretmen arkadaşımız sn. Mahir Damatlar’a MHP ile ilgili provokasyon kokan öyle tuzak sorular sordular ki; sn. Damatlar’ın siyaseten ayrı düştüğü dava arkadaşları için özenle seçtiği kelimelerle o kadar düzeyli ve ahlaki cevaplar vermesi düşündürmüştü bizi. Bu devirde, bu ayarda siyasetçiler hâlâ var mı diye içimizden hayranlık duymuştuk ve zevkle dinlemiştik BBP’li siyaset adamını…
Seçim çalışmaları için gittiği Göksun’da, helikopterin düşmesi ile sonsuzluğun sahibi ile buluşan BBP Genel Başkanı sn. Muhsin Yazıcıoğlu’nun da arkasından yürüyen kalabalıkları görünce, siyasette dik duruşun, ilkeli olmanın, gereksiz siyasi polemiklere girmemenin, onurlu olmanın, siyaseti çıkar için değil, idealleri için yapmanın gönüllerin sultanı olmak için yeterli olduğunu anlatmıştı Muhsin Başkan bize…
Seçimle ilgili katıldığı bir TV programında da öyle söylemişti. “Sandığın sultanı olamadım amma gönüllerin sultanı oldum” demişti. Ankara’da her kesimden toplanan kalabalık, bu sözün doğruluğunu kanıtlıyordu adeta… Büyük Birliği cenazesi ile sağlamıştı.
Muhsin Başkanın vefatı memleketimizin seçim gerginliğine girdiği bir atmosferi milli birliğimizi pekiştiren bir barış ortamına çevirdi. Muhsin Başkan, iki buçuk yılı hücre hapsi olmak üzere yedi buçuk yıl davasının çilesini çekmiş, o çilede onun şerefi olmuştur.
Muhsin Başkanın demokrasiye olan inancı tamdı. O darbelere karşı idi. “Millete çevrilen namluya selam durmam” sözü onun yüksek sesle dile getirdiği demokratik bir tepkiydi.
Çektiği onca cefalara rağmen, ordusuna, devletine asla küsmemeyi bize öğretmiştir. Ordumuzu Peygamber ocağı olarak görmüş, Kınalı Kuzulardan oluşan ordumuza söz söyletmemiştir.
Sağ ve Sol için 12 Eylül’ü şöyle yorumlamıştı: “Sokakları, şehirleri bölüşemeyenler, iki buçuk metre kareyi paylaştı.” Diyordu.
Vefatından birkaç gün önce de, “Bir saniyesine bile hakim olamadığımız, hükmedemediğimiz bir hayat için, bir dünya için bu kadar fırıldak olmanın anlamı yoktur.”
“Düz yaşayacağız, düz duracağız, düz yürüyeceğiz. Dik duracağız, doğru gideceğiz. Allah’ın izni ile hayatım boyunca hep böyle gittim.” Derken, günümüz siyasetçilerine bir siyasi vasiyetname bırakır gibiydi.
Onun için ağlayışlarda, anışlarda, peşinden mesafeler kat ederek, uzak köylerden, ilçelerden, yurdun dört bir yanından Ankara’ya gidenlerde bir zerre resmiyet ve teşrifat, göze girme tutkusu yoktu. Samimiyet vardı. İçtenlik vardı…
İnanılmaz bir sevgi, feragat, samimiyet ihtişamı ile ebedi istirahatgâhı olarak seçilen Taceddin Dergahı’na on binlerin duaları, tekbirleri ile defnedildi.
Mamak cezaevinde yazdığı şiirinde; “Ey sonsuzluğun sahibi, sana ulaşmak istiyorum.” Demişti.
Sonsuzluğun sahibine ulaştı.
Hataları ve sevapları ile yerilmek ya da sevilmek ancak büyük insanlara has bir kader olsa gerek…
Mekanın cennet, aziz ruhun şad olsun…