15 Temmuz 2016, demokratik hukuk devletinin serbest seçimlerle iş başına
gelen parlemento ve onun içinden Anayasal ve yasalar gereği oluşturulan
hükümete karşı yapılan askeri darbe girişiminin başarısız olmasını sağlayan
insanlarımızın sosyal yapımız içindeki yerlerine bakacak olursak , dindar
oldukları, cami ve tarikatlara mensub yaşlı genç , kadın ve erkeklerden oluştuğu
görülmüştür.
Darbeyi bastırma süreci içinde darbeci askerlere ve onların ellerindeki tank ve
silahlara korkusuzca silahsız elleriyle , bedenlerini ortaya koyanların attıkları
sloganlar her zaman duyulan’’ ya Allah bismillak Allahüekber’’ şekliyle olup
ellerinde sadece Türk bayrakları vardı.
Hiçbirinin elinde kızıl yıldızlı, orakçekiçli ya da radikal dincilerin kullandıkları
türden sembolleri içeren bayrak, pankart veya flamalar yoktu. Darbecilere
karşı direniş sürecinde işyerlerinin kapıları , camları kırılmadı, işyerleri tahrip
edilip talan edilmedi , kaldırımlar sökülmedi.
Darbenin önlenmesinde ana aktör Cumhurbaşkanı ve başbakanın darbeye
karşı , devletin, demokrasinin, milli iradenin korunmasına yönelik sokaklara inin
çağrıları halkımız tarafından tereddütsüz karşılık bulmuştur. Darbeye karşı
duran insanlarımızın aklında yaşanılan o an itibariyle devleti ve lidere,
demokrasiyi kendi iradesine karşı yapılan saldırıya karşı durmak vardı.
Darbe girişiminin bastırılmasında Diyanet kurumu doğrudan işin içinde
olmuştur. Diyanet işleri başkanı Prof.Mehmet Görmez imam ve müezzinlere
darbeye karşı sala ve ezan okunarak karşı çıkılması talimatını vermiştir.
Demokrasi nöbetlerinde din görevlilerince okunan Kur’an ayetleri ve devletin
milletin bölünmez bütünlüğüne , güvenlik güçlerine dualar edildi .O günün
reel günlük sosyal yaşamında darbe girişiminin dini ve manevi değerler
kullanılarak önlenmesi, devlete sahiplenme, lideri koruma refleksinin canlı
tutulmasında moral motivasyon sağladı. Günlerce meydanları dolduran
halkımızın devletin,cumhuriyetin ve demokrasinin korunması dışında bir talebi
olmadı.
Yıllar boyu geleneksel din referanslı söylemleri,bireysel ve grup davranışlarını,
insanların giyim tarzlarını irticai tehlike olarak gören devlet, Müslümanları
mürteci (gerici ) olarak niteleyerek , devletin, cumhuriyetin varlığı için tehlike
görerek milli güvenlik siyaset belgesine (kırmızı kitaba) alarak bölücülerle
beraber potansiyel suçlu görerek mücadele etti.
Ne yazık ki , irticacı suçlamalarıyla suçlanan Müslümanlar 15 Temmuz 2016’da
devleti, cumhuriyeti ve demokrasiyi korudu. Devlet ve cumhuriyet bizimdir
dedi. Kemalizmi resmi ideoloji olarak benimseyen devlet, yıllarca sakıncalı
gördüğü İslami tarikatler, cemaatler ve günlük yaşamında islami değerleri
referans alan insanlarla devletin uzlaştığı görüntüsü yeni bir dönemin
başlangıcı oldu.. Devletin askeri ve sivil bürokrasisi ilk kez halkımızla arasındaki
buzları eritti. Halkın gücünün neler yapabileceğini gördü..
Belki önceliği demokrasiyi koruma amaçlı olmayan bu karşı duruş, sonuç olarak
devleti, cumhuriyetin değerlerini , demokrasiyi ve Tayyip Erdoğan’ı koruma
olgusuna dönüştü..
Toplumumuza seksen yıldır yapılan dayatmalara, baskıya , bireylerin tercih ve
özgürlüklerini kısıtlamaya , kültürel değerleri aşağılama ve dönüştürmeye
kadar vardırılmıştır.
Devletin paradigmaları değişmeye başlamıştır. Bu değişimin ana aktörü bir
avuç sivil ve askeri oligarşik güçler değildir. Halkın iradesinin tecellisine sözde
ilerici ve sosyalistler eleştiri getireceklerdir. Onların beklentileri ve
öngörülerinin aksine, ortaya konulan bu irade demokrasinin korunması
amaçlıdır. Bu irade, nitelik olarak , milli , yerel, siyasi ve kültürel dinamikler
temelinde şekillenmektedir.
Halkımızın istekleri , örf, adet ve gelenekleri siyasi ve sosyal yaşamın içinde daha
fazla belirleyici olmaya başlamıştır.
Yaşanılan 15 Temmuz darbe girişimiyle devletin niteliklerinden demokrasi ve
özgürlükcü laikliğin önemi bir kez daha görülmüştür.
Özgürlükcü laiklik demokrasinin ileri uygulamasında olmazsa olmazların en
önemlisidir.
Özgürlükcü laiklik bir gün hepimize lazım olacaktır.
Unutmayalım.
Tarık Ziyad.