Ömer CELEP
Orta-Doğu coğrafyasının Suriye topraklarındaki iç savaş, harita değiştirdi. Gelişmesini tamamlayamayan küçük devletlerin acziyeti, emperyalist devletlerin iştahını kabartıyordu. Emperyal güçlerin doyumsuzluğu siyonizmin entrikaları ve Esed’in zulmü birleşince bu hazin sonun doğumu maalesef kaçınılmaz olmuştur.
Rusya’nın savaşa dahil olması ABD’nin zımnî müdahalesi bize “HAK” doğurmuştur ve Türkiye bunu görerek Musul’a asker göndermek suretiyle masaya oturma hakkı kazanmıştır. Bize göre doğru ve yerinde bir karardır. Türkiye artık Musul’dan çıkmamalıdır ve çıkmayacaktır.
Esasına bakarsanız Türkiye’nin Rus uçağını düşürmesindeki dünyaya verdiği mesajın “ne”liği ve niteliği asker göndermesi ve Irak hükümetinin “çekil” talebini reddetmesi ile gayet net bir şekilde anlaşılmaktadır.
Türkiye belki de savaş bile yapmadan Musul’a yerleşecektir, yerleşmelidir. Hatta bu bölgeden çıkmamak uğruna savaşı bile göze almalıdır.
İçimizdeki bir takım sözüm ona aydınlar(!), ilericiler(!), hokkabaz prof.lar, ilim aparan akademisyenler, cingöz siyasetçiler, senarist niyet okuyucuları, korkaklar, ürkekler, yılgınlar, bezginler karşı çıksa da Türkiye Musul’dan çıkmamalıdır.
Olaya kimin nasıl baktığının çok fazla önemi yok. İleriyi görenler, kahramanlar, akıllılar, millet ve memleket menfaatine odaklı olanlar sataşma tuzaklarına aldırış etmezler, hedeflerine giderler. Sataşmalara takılanlar, onlara laf ve söz yetiştirmeye kalkanlar hedeflerine gidemezler.
Yo efendim dünya buna izin vermezmiş, biz Ruslarla savaşacak güce sahip değilmişiz gibi aşağılık komplekslerinin zamanı değildir. Devletlerin duygularla işi yoktur. Onlar akılla ve milli menfaatler doğrultusunda karar vermek durumundadırlar.
Girdiğimiz topraklardan çıkmak bizim milli değerlerimizle de örtüşmez. O toprak zaten bizimdi. Bugün kurtuluş destanları yazdığımızı söylediğimiz karanlık yıllarda masa başında kaybettiğimiz yıllardaki topraklardır.
O topraklar; yere göğe sığdıramadığımız ucuz kahramanların, korkak diplomatların; beleş kazandıkları parayı harcayan hayırsız evlatların hovardaca harcadığı bahşişlerdir.
“Yurtta sulh cihanda sulh” prensibinin artık hükmü kalmamıştır. Bu söz miadını doldurmuş ve yürürlükten kaldırılmış olmalıdır. Bu prensibe sadakatimiz bizi dış dünyaya karşı “güçsüz” kılmaktadır.
Artık değişen dünya şartlarına göre politika üretmek zorundayız. Eski politikalara bağımlılık, bağımsızlığımıza halel getirmektedir.
Yeni Türkiye’nin yeni politikaları olmalıdır.
Fazla söze gerek yok! Türkiye Musul’dan artık çıkmamalıdır ve bize göre çıkmayacaktır.
Bu nedenle; YENİ TOPRAĞIMIZ HAYIRLI OLSUN.