Yazmak… Sürekli yazmak isterdim. Çocukluğumu hatırlıyorum. Yazı yazmayı ne kadar çok severdim. Bu yüzden okul defterlerimin sayfalarını yırtar, kendimce gazete çıkarırdım. Babamın aldığı iki gazete vardı. Bu gazeteleri elime alıp baştan sonuna kadar inceler, ilgimi çeken yerleri okurdum. Hatta önemli bulduğum yerleri kesip saklardım (Maalesef bu gazete arşivini daha sonra kaybettim). En çok Ahmet Kabaklı’nın ile Mustafa Necati Özfatura’nın yazılarının olduğu kısmı kesip saklardım. Allah her ikisine de rahmet etsin.
Küçükken yazmakla alakalı olduğu için ya gazeteci olmak isterdim ya da yazar. Bir gün rahmetli babam, “Sen bizim gazeteye yazı yazmakla başla.” demişti. Taşova gazetesi için birkaç yazı yazdığım oldu. Daha sonra okuduğum kitapları değerlendirip yazayım dedim. Sevgili ablam, kitapla ilgili yaptığım değerlendirme yazılarım için gayet başarılı olduğunu söyledi ve bu yolda devam etmemi tavsiye etti.
Yazı yazmayı o kadar sevdiğim hâlde uzun süre yazmadığım oldu. Bir zaman sonra günlük tutmaya niyetlendim. Sadece bir sene günlük tutabildim. Çünkü hem hayatım monotondu hem de her gün yazmak zordu. Bu yüzden günlük yazmayı bıraktım.
Yazmaktan istesem de kopamam çünkü çocukluğumdan gelen bir aşktır. Tek sıkıntım, istikrarsız olmamdı. Bir de bazı anlarda ilham perisinin uğradığı olurdu ama ben “Daha sonra yazarım.” der, yazmayı ertelerdim. Sonra ne yazacaktım diye çok düşünsem de aklıma gelmezdi tabii! Her şey vaktinde değerlidir ve ilham perisi de her zaman uğramazdı.
Bundan sonra hiç bırakmadan yazmak istiyorum çünkü elime kalemi alıp kâğıda bir şeyler karalamak iyi geliyor.
Umarım ilham perim de ara sıra değil de hep uğrar. Çünkü gerçekten ona ihtiyacım var.
Feride Sema Bayram