Cumhuriyetimizin 90. yılını büyük bir coşkuyla kutladık. Her yıl olduğu gibi yine kutlama alanlarında ve meydanlar rengarenk ve cıvıl cıvıl dolup taştı. Ancak bu sene bir fark dikkatlerden kaçmadı; kıyafet serbestliği. İster öğrenci olsun, ister öğretmen veya kamu görevlileri olsun herkes özgürlüklerini kutladılar aynı zamanda. Yıllardır bu memleketin üzerine bir kabus gibi çöken başörtüsü sendromu aşılmıştı. Kıyamet kopmadı yani!
Geçmişte birçok resmi bayram ve törende rütbesi ne olursa olsun Garnizon Komutanı namındaki kamu görevlisi durumdan vazife çıkararak başta o yerleşim biriminin mülki amirini, seçilmiş belediye başkanını ve dahi kutlamaları organize eden kurum temsilcilerini kendince bir gerekçe bulup bir güzel fırçalarlardı.
Örneğin; komutan ya öğrencilerin tam esas duruşu yapamadıklarını, yada resmi geçit töreninde düzgün yürüyemediklerini, hatta kravatların gevşek takıldığını filan bahane ederek ilgililere ağzınına gelini söylemketen çekinmezdi. Hele bir de mülki amirin yada seçilmiş belediye başkanının eşinin kıyafeti onun kafasındaki şablona uymuyorsa, yandı keten helvası, hemen vesayet refleksi devreye girerdi! Böylesi durumlarda ne halkın ortak coşkukusunun ne de bayram sevincinin hiçbir önemi yoktu!
Ama artık geride kaldı o yıllar, şükürler olsun. 90 yıldır kendilerini bu memleketin asli sahibi görenler büyük hüsrana uğradılar. Korkunç bir yenilmişlik duygusunun hatta rövanş kuşkusunun yarartığı tedirginlik içinde ne yapacaklarını bilememektedirler. Bu ruh halleri her fırsatta konuşmalarına ve davranışlarına yansıyor elbette. Ancak tabiattaki her şey gibi toplumların da değişmeye ihtiyacı olduğu gerçeğini kabul etmek durumundayız ve bu gerçeğe alışmalıyız.
Basından izleyebildiğim kadarıyla bu ve benzeri, her türlü demokratik gelişmelerin önünün kesilmesi için hala bürokratik vesayet kurumlarından, yani asker ve yargı bürokrasisinden medet uman muhalefet temsilcileri var. Ancak o kurumlar da artık değişti ve dönüştü; onlar da şeffaf ve hesap verebilir hale geldiler.
Eski vesayet dönemini özleyenler “Genelkurmay Başkanı niçin konuşmuyor?” diyorlar. Ve yargıyı dayandaşlıkla suçluyorlar. Genelkurmay Başkanı ise kendisinin bir kamu görevlisi oluduğu gerçeğine dikkat çekiyor, parlementonun ve siyasetin demokratik tercihleri hakkında yorum yapma yetkilerinin olmadığını söylüyor. Hatta bu tür talepleri marjinal olarak değerlendirdikten sonra “Bazı marjinal gruplar istedi diye istifa etmem!” açıklamasını yapmak durumunda kalıyor.
Alışkanlıkları terketmek kolay değildir elbette, hatta bir dağı yerinden oynatmaktan daha zordur. Günümüzde hala jandarma polis devleti sistemlerinden kalma soğuk savaş dönemlerinin refleksleriyle hareket eden kamu yöneticilerinin olduğu da bir gerçektir. Bunlar da eski ağalık düzenlerininn devam etmesi için tıpkı siyasi muhalefet gibi direnmeye devam ediyorlar. Ödedikleri vergilerle kendilerini besleyen bu fakir halka derebeylik yapma alışkanlıklarını bir türlü terk etme niyetinde olmadıklarını her fırsatta gösteriyorlar.
Daha birkaç gün önce yazılı ve göresel basında yer alan bir haber gözlerden kaçmadı! Erzurum’da 35 yaşlarında bir vali yardımcısı toplantı için gittiği salonda katılımcıların ayağa kalkmadığın görünce sinirleniyor ve “Büyük gelince ayağa kalkılır!” diyerek oradakileri azarlıyor. Zat-ı muhtrelin büyüklüğü de kamudan maaş almasından kaynaklanıyor galiba!
Bir devlet başkanının örneğin Cumhurbaşkanının veya bir Başbakanın konumları itibariyle devlet büyüğü olduğunu bu arif millet zaten bilir ve zaten gereken saygı ve hürmeti gösterir. Ama bir vilayette ikinci sınıf bir memurun bile kendisini halkın üzerinde bir büyük olarak görme refleksi işte o vesayet dönemlerinin alışkanlıklarıdan başka bir şey değildir. Bu kadar genç bir kamu görevlisinin bu kadar eski bir kafayla hareket etmesi ilginç değil mi sizce? İşte, o eski vesayet düzeninin yetiştirdiği tipik zihniyet!
Ne yapılırsa yapılsın artık ok yaydan fırlamıştır. Ülkemizde ilk kez hızlı ve çok üyük bir değişim ve dönüşüm yaşanıyor. Eğitimden sağlığa, iletişimden ulaşıma, tasarruflardan yatırımlara, aile yapısından toplumsal yapıya her şey değişiyor ve her şey olması gereken yere geliyor. Bundan böyle bu başdöndürücü değişim ve dönüşümün önünde kimse duramayacak ve hala eski vesayet reflekseleriyle hareket ederek direnenler ise selin önündeki çer çöp gibi yok olup gideceklerdir.
Cumhuriyetimizin 90. yıldönümü tüm milletimize kutlu olsun. Kutsal vatanımızı bizlere emanet eden Türk büyüklerini, şehitlerimizi ve gazilerimizi rahmetle minnetle anıyorum, ruhları şadolsun!