Haber : Ahmet Şimşek
Kış günlerinde tarlada bahçede yapacak bir iş kalmamıştır. Sadece hayvanlar samanlanır, yevgülenir, köy çeşmesine sulamaya götürülürdü. Hayvanlar sulamadan gelmeden ahırdaki hayvanların altları kürekle temizlenir, petnüdeki hayvanların yemediği kalın samanlar yerlere serpilirdi. Evin sobasında yakılacak odunları balta ile sobaya girecek şekilde yarılır, kısa kısa kesilirdi. Abiler babalar odun keserler, çocuklar kesilen odunları eve sobanın başına çekerlerdi. Okul çağındaki çocuklar ellerine birer odun alarak okulda ısınmak için okula giderler, eğitimlerini görürlerdi. Gündüz köyde kahve varsa erkeler kahveye gider, oralet, çay içerler sohbet ederler, bazen de çayına pişti oynarlardı. Kadınlarımız evde ev temizliği, aşlık bulgur ayıklama, örgü örme, kıyafet dikme, yemek yapma gibi işlerini yaparlar, Genç kızlar kanaviçe, ve hasa alarak rengarenk iplerle çeşitli motiflerle işleme işlerlerdi. Gün kısadır, akşam çabuk olur, Akşam üstü, akşam işleri başlardı. Evin kızları gelinleri bakırlarla köy çeşmesinden içme ve kullanma suyu getirirlerdi. Yine hayvanlar mısır, yulaf, saman, yem, kuru otlardan oluşan yevgüler koyunlara, keçilere, büyükbaş hayvanlara verilirdi. Tabi odunları balta ile sobalık sobalık kesip eve yine evin çocukları ve hanımları eve getirirlerdi. Gün akşam olur, ahır ve yapılacak işler yapılır, ev ahalisi evlere çekilirlerdi.
Akşam saatlerinde gündüzün yorgunluğundan evlere çekilince yağ soğanı yapılmış sıcacık toyga çorbası büyükçe bir zaana koyulur, toprak küpten turşu ve pekmez çıkarılır sofraya konulurdu. Herkesin elinde ağaç kaşığı ortadaki genişçe zaandaki çorba kaşıklanır. Çorbayı yudumladıkça insanın içi ısınırdı. Evin hanımı yemekleri yapar, evdekiler karınlarını doyurur, evin kızı sofrayı kaldırırdı. Köyün büyükleri bazen köy konağında toplanır, sohbetler edilir, bazen küçük eğlenceler yapılırdı. Şimdi evin büyükleri gaz lambası ışığında gelmişten, geçmişten başından geçen hayat kesitlerini hikaye tadında anlatırdı. Bazılarının anlatma kapasitesi o kadar güzeldi ki, insanların anlattıkları sanki Padişahın, kızı prensesi korumak için kızı prensese denizin ortasına bir saray yaptırıp orada saklaması gibi tatlı tatlı dinlenirdi. Evin kızı yine işleme işlemeye devam ederdi. Okula giden öğrenciler yarınki derslerine çalışır, ödevlerini yaparlardı. Kış geceler uzundur. Yatsan uyusan uyumakla uzun geceleri bitiremezsin. Onun için evin çocuklarına büyükleri tarafından dualar ezberlettirilirdi. Dualar ezberleyince Namaz kılmayı öğretirler, dini bilgiler öğretilirdi. Tabi birbirine metel satılır, bilmeceler sorulur, zihinleri zorlanılır, namazlar kılınır uyku basınca yataklar hazırlanır, herkes odasına çekilir. Uykuya geçilecektir. Durun evin çocukları ve yaşlılarının karnı acıkmıştır. Yastunluk derler ortaya evde ne varsa ortaya bir şeyler konur, yemek, meyve, bazen de arıcılık yapılırsa bal koyulur, sofra kaldırıldıktan sonra yataklar serilir, herkes odasına çekilirdi. Şimdi lambadaki ışık kısılır, gözler yumulur Kış geceleri uyku ile sona erer, yarınki sabah ezanıyla uyanmak üzere gözler yumulurdu.
Hey gidi eski günler. Bu yazıyı okuyanlar şimdi diyecekler ev telefonları, cep telefonları, bilgisayarlar, televizyonlardaki diziler, eğlence programları, sosyal medyadaki fesbuklar, instgramlar, tvitirler, ve çeşitli uygulamalar, hatta son günlerde yapay zeka denilen akıl küpü dururken, insan böyle kısıtlı tamamıyla kendi ürettikleri eğlence, öğrenme, ve büyüklere saygı, küçüklere sevgi kültürünü, gelenek ve göreneklerini yaşamaya çalışmak ne kadarda renksizmiş diye düşünebilirler. Ama gerçek yaşam ve hayatın tadını çıkarmak doğal yaşamaktan geçtiğini İmanını ve ibadetini, dünyaya geliş amacının Rab’bine kul olmak için yaşamak olduğu, Rabbinin rızasının kanmak için dünyaya geldiklerini gerçek mutluluğun insan sevmek olduğunu belki geçte olsa anlarlar. Özümüze dönüp, bu günün imkanlarını, ve teknolojiyi kullanırken dünyaya geliş amacımızı asla unutmamalıyız.
amasyamedya@2025





