Abdullah Seçkin
“Yaşlı teyzeler “kurtçular,” diyorlardı, amcalar ve dayılar “Türkeş’çiler,” komünistler ise “faşist” diyorlardı onlara.” Bu davanın yetim çocuklarıydılar aslında herkes haklarında bir şeyler diyecekti.
Galip Erdem ise başka bir şey diyordu: “Gün olur, ülküsüz insanlara gıpta ile bakasınız gelir. Rahat yaşarlar…
“Ülkücülerin hayatı bambaşkadır. Sözlüklerinde rahatlık kelimesinin yeri yoktur. Daimî bir mücadele içinde ömür tüketirler. Hemen herkesle, her şeyle zaman zaman çatıştıkları görülür. Arkadaşları ile, aileleri ile, hattâ sevdikleri ile… Belli bir ülkünün esaslarından ziyade, politikanın değişen icaplarına uymayı tercih eden kudret sahipleri ile de sık sık ihtilâfa düşerler. Çok defa, başları belâya girer; gene de sinmezler. Bu hâlleri “kalabalık”a göre, uslanmamaktır; kendilerine göre de, yılmamak…
Ülkücü dünya nimetlerinden yana nasipsizdir. Gözü yoktur ki, nasibi olsun. Bir lokma, bir hırka o’na yeter. Paraya karşı o kadar müstağnidir ki, halkın hayretine sebep olur. Herkesin istediğini istemez, ne istediğini de herkes anlayamaz. Kendi zevkleri dışında zevk tanımayanların gözünde “zevksiz” bir adamdır! Küçümserler onu, hayatı anlamamakla, üç günlük dünyanın hakkını vermemekle itham ederler. Böyle davranışlara hiç önem vermez. Elverir ki, inandığına dokunulmasın!
Bir gün fikirlerinin gerçekleştiği görülse bile, O’na hiç kimse “aferin” demez. Üstelik, “böyle olacağı zaten belli idi” buyurulur.
Ülkücülerin en amansız düşmanları “eyyamperest” lerdir. Menfaatlerine tapan bu adamlar, daha çok kazanmalarına, daha rahat yaşamalarına mani olacak sanırlar da, ülkücüleri ezmeğe çalışırlar! Ne garip tecellidir ki, ülkücünün gayretlerinden en çok faydalananlar da “eyyamperest” lerdir…
Ülkücünün en çok dinlediği, “nasihat”dir. “Yapma!” derler, “Hayatını heba etme!” derler, “Gününü gün et!” derler. O kadar çok şey söylerler ki, hiç bitmez. O hepsini dinler, ama hiçbirini tutmaz, gene bildiği gibi yaşar.”
“Gün gelir; ecel, hükmünü icra eder; ülkücü, dünyasını değiştirir. Kalabalık ona acır, daha iyi yaşamış olmasını temenni eder. Hâlbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca “kalabalık”a acımıştır.”
Kirami Kara…
Kirami abi ile köyde evlerimiz yan yanaydı. Komşuyduk. Resmiyette adı “Ali Kirami,” yaşadığı şehir Taşova’da, “Kirami,” doğduğu köy Uluköy’de, “İkram” adıyla tanınır, bilinirdi. Ülkücüydü. Seviyordu ülkücüleri. Yuvarlak ve dolgun yüzlerinden gülücükler eksik olmazdı, çevresine neşe saçardı, şen şakrak birisiydi. Yediden yetmişe herkesin sevdiği bir güzel insandı Kirami abi… Halâ anlatılır onun yaptığı şakalar,espriler. Amasya İmam Hatip Lisesinde öğrenciyken tarih öğretmeni Kirami abiyi sözlü sınav yapacaktır. Kirami abiye bir soru sorar tarih öğretmeni: -Kirami söyle bakalım: Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman’ın ortak özelliği nedir?
Kirami abi : -Hocam Üçü de Türkeş’çiydi.
Kirami abinin verdiği cevap sadece sınıfı değil, okulu yıl boyu neşeye boğmuştu.
Mensubu olduğu partinin seçim mitinglerinde, kongrelerinde, seçim zamanı seçim çalışmalarında, açılışlarda, “Ülkü Ocakları” tarafından tertiplenen programlarda hep vardı Kirami abi. Kadere bak ki vefat etmesi de yine siyasi bir çalışmaya katıldığı saatte ve mensubu olduğu parti binası önünde olmuştu. Köylüsü, çocukluk arkadaşı, Mehmet Sarı’nın (Amasya Belediye Başkanı) 19 mart 2011 Cumartesi günü milletvekili adaylığını açıkladığı sırada parti binası önünde kalp krizi geçirerek vefat etmesi bu sefer sevenlerini neşeye değil üzüntüye boğmuştu. Yine yapacağını yapmıştı Kirami abi.
Ömer Gündoğdu…
Gün doğdu, gün doğdu,
Ay battı, gün doğdu.
İlahi emre uydu gidiyor,
Adı Ömer Gündoğdu.
Ömer abi, İnandığı davanın çilesini iliklerine kadar yaşayan ülkücü bir ailenin mensubu idi. Her babayiğitin harcı değildi yıllarca savunduğu, uğruna çileler çektiği davayı, istismar etmeden, mütevazı bir hayat sürmek. İstese pek çok imkana sahip olabilirdi. Ama o bunlara hiçbir zaman tenezzül etmedi. Yıllarca bakırcı esnaflığı yaparak ekmeğini kazandı. Savunduğu, inandığı davadan da taviz vermedi. Emekli maaşı ile hayatını idame ettirdi. Belki de Gündüz Bey onun için söylemişti: “Derviş gönlüyle militanlık yapmak zorunda kalanların işleri daha da zor” diye. Heybetli duruşu ile dostlarına güven veren, bu yakışıklı ülkü devi tertemiz bir kalbe sahipti. 25 Haziran 2014 Çarşamba günü bu fani dünyadan, bütün sevenlerini gözyaşlarına boğarak sekte-i kalpten, terk-i cihan eyledi Ömer abi.
Ahmet Usta…
Vatanın derdi, tasası vardı,
Sevmek ne demek, dahası vardı.
Sevdası devlet, millet olan,
Bir Ahmet Usta’sı vardı.
“Hilal ve devlet” sevdalısıydı. O kadar sevdalıydı ki oğluna “Devlet,” torununa “Hilal” adını vermişti. Yıllarca mensubu olduğu partinin ilçe başkanlığını yaptı. 1999-2009 yıllarında ise belediye meclis üyeliği görevlerinde bulundu. Görevini en zor şartlarda en kısıtlı imkanlarla yapmaya çalıştı. İlçenin en eski ayakkabıcı esnaflarındandı. Partinin giderlerini karşılayabilmek için büyük mücadeleler verdi. Kurban bayramlarında topladığı üç beş deriden elde ettiği gelirlerle teşkilatını ayakta tutmayı başardı. İlçe başkanlığı yaptığı dönemlerde iki belde belediye başkanlığının kazanılmasında büyük emek harcadı. Siyaseti seviyordu. Ömrünün sonuna kadar aktif siyasetin içerisinde bulundu. İnandığı davanın sadece doğrusunu değil, yanlışını da kendine has gerekçelerle savunan bir dava adamıydı. Hayatı boyunca dik durdu, düz yürüdü. Hiç kimse onu inandığı yoldan çeviremedi. “Namuslu bir hikayesi vardı kimse onu satın alamadı.” Ama emr-i ilahi onu bu fani dünyadan, sevenlerinden 19 Ekim 2020 Pazartesi günü gerçek aleme aldı.
Her üçünü de iyi biliriz. Şahitlik ederiz. Ruhları şad, mekanları cennet olsun. Allah rahmet eylesin. El- Fatiha.