Her yağmur sonrası mis gibi bir toprak kokusu sarardı yeryüzünü ve memleket kokardı gurbette yaşayanlar için, dağ, taş.
Aslında bilirdik ki bu toprağa verdiklerimizin kokusuydu ve biz bu kokuyu taa çocukluğumuzdan tanırdık.
Nasır tutmuş cılız elleriyle saçlarımızı okşayan nenelerden, kınalı elleriyle höllük eleyip bizleri beşiğe beleyen annelerden bilirdik toprağın kokusunu.
Zaten insanda topraktan yaratılmıştı ve geldiği toprağa elbet bir gün geri dönecekti.
Toprağın doğurduğuna inanılırdı mecazi olarak ve bu yüzdende anneler toprağa benzetilirdi. Ayrıca insanın yaşaması için gerekli olan bir çok şey toprakta yetişiyordu başta ekmek olmak üzere.
Cenabı Allah’ın kuluna verdiği en büyük nimetti toprak ve kulunda yaratanına şükrünün ifadesiydi ona dört elle sarılıp işlemek.
Toprak ana demek, vatan demek ve ahirinde yatacak mezar demekti bizler için.
Doğup da doyamadığımız sıla demekti toprak buğulu gözlerle baktığımız gurbet ellerden.
Doğduğumuzdan itibaren bazen altımıza serilen höllük oldu toprak, bazen avuç, avuç yediğimiz yemek oldu ve son olarak da üzerimize örtülen yorgan olacak nasibimizde varsa.
İnsan unutan demekti ayrıca ve topraktaki bütün özellikleri üzerinde barındırandı acısıyla, tatlısıyla.
Toprak ona ne verirsen misliyle geri veren, ana şefkatiyle saran, baba gibi koruyup kollayan bazen de özgürce üzerinde yaşanılan vatan demekti.
Bunların hepsi kutsaldı ve hepimizin bunda hakkı vardı. Son zamanlarda yağmurlar yağmaz oldu toprağın kokusunu duyamaz olduk.
Toprağa verdiklerimizin ruhunu mu incittik acaba yâda nimetin sahibine kullukta hatamı ediyoruz.
Belki de atalarımızın bizlere emanet olarak bıraktıkları mirası bölüşmekte haksızlık yapıyoruz kardeşlerimize, akrabalarımıza.
Günümüzde özellikle toprak için çok büyük kırgınlıklar yaşanıyor kardeşler, akrabalar arasında ve bu insanoğluna hiç yakışmıyor.
Çıplak geldiği dünyada ilk olarak kundak bezine sarılan insanoğlu yine bir kefen bezine sarılarak veda edecekken bu fani dünyaya gerek var mı bunca mal, mülk hırsına, kırmaya, kırılmaya.
Bir de mezarıma dahi gelmesin diye bir söylem var hiç kimse büyük konuşmasın kimin kimi indireceği belli olmuyor mezara.
Düşünelim derim çünkü bu yetenek Cenabı Allah’ın bizlere bahşettiği en büyük lütuftur.
Ve son olarak da toprak doyursun gözünü derlerdi eskiler üstüne atılırken ölü toprağı.
Sürç-i lisan ettimse affola.
Güz yelleri esti gülüm
Düşürdü daldan yaprağı
Gözü doymazmış insanın
Üstüne atmadan toprağı.
Neharoğlu
Hakkı BİÇER
22 Eylül 2024
İstanbul