TAŞOVA’YA GELDİM.. (Enver Seyhan)

0
141
Geçenlerde sosyal medya ortamında Palu kazasının fotoğrafına rastladım. Kafamı dinlemek için sıkça uğradığım çay ocağının sahibine fotoğrafı gösterince: ” Burası Taşova” dedi. Güldüm. “İyi bak” dedim. “Bizim Palu da olabilir; burası Palu” dedi. O kadar benzeşiyor ki bu iki ilçenin görünümü birbirine. Her ikisinin de içinden ırmak akıyor. Her iki ilçe de hemen ırmağın kıyısında ve doğa bütün güzelliğiyle, özelliğiyle bürümüş kenarını, köşesini ve çevresini. Çay ocağı sahibinin kardeşlerinden biri Taşova’dan evli.

Dün günübirlik Taşova’ya geldim. İsli puslu, pusarık bir hava karşıladı beni. Yine de güzeldi.
Köye vardığımda karşıdaki Canik Dağları dumana teslim olmuştu. Güneş de az çok kendini gösterdi. Bana “hoş geldin” der gibi ağız ucuyla gülümsedi. “Mevsimler değişti” diyenler olduğu gibi, iklimin insan eliyle yine insan ve tabiat aleyhine değiştirildiğini söyleyenler, yazanlar ve dillendirenler var. Bunlardan biri de benim. Her bir teknolojik ürünün insan yararına olan yanlarını tasarlayan batının, kötü ve insan zararına olan taraflarını da tasarlayıp piyasaya sürdüğü gün gibi ortada.
Sadece günü kurtarmakla olmaz. Yarınları bina edecek nesiller, eğitimli, bilinçli, hareketli, bereketli ve atak nesiller lazım. Yoluna dökülen, ayağına batan çaltı dikenlerinden haberi olan ve yolu temizlemekle kalmayıp kökünü kurutmaya azimli ve kararlı kuşaklar lazım!
Kararlı ve azimli kuşaklar!
Geçmişten ders alan, hep eleştiren değil veya hep metheyleyen… Koşullara ve şartlara göre, kendine, geleceğine zemin hazırlayan gençler…
Taşova’da, Taşova Gazetesi’nin editörü Ahmet Günaydın ve Taşova net editörü Erhan Gündüz ile buluştum. Herizdağ yolu üzerinde, Taşova manzaralı bir işyeri açılışına katıldım. “Çam Vadi Kafe Restoran.” Hayırlı olsun. Fakat bu öz dilimizde olmayan “kafe restoran” sözcükleri beni koca İstanbul’da bile yorar. Çünkü o kadar var ki “kafe ve restoran” adını kullanan yeme içme mekânı. Artık bizden iki sözcük olmuşlar.
Tanışma ve alışma devresi çok gerilerde kalmış! Gönlümüze girmişler!
Çevreyi göz ucuyla inceleyince, bundan kırk küsür sene önce bu alana geldiğimi, burada arkadaşlarla çayırlar üstünde oturduğumu anımsadım. Kenarda, bir yerde su gözü vardı. Çeşme diyesim dahi var. Suyu sasuktu. Civar, bugünkü gibi ağaçlık değildi. Orman bu alandan sonra başlıyordu. Sekiden bakınca, Taşova’nın doğal görünümü ve manzarası her şeye değer.
Bu sırada Erhan Gündüz’ün yanında bir kişi belirdi. Kendini tanıtınca, Faruk Korkmaz’la da tanışmış oldum. Taşova’da okurken Yemişen mehlesinde kaldım. Belki o günlerden aşinalık var. Karşıda görünen Kilise suyundan bahsetti.
Ötegeçe’nin karşısında, Taşova Su deposunun bulunduğu yerde, Koyuncuoğlu’nun hayadının alt yanında olarak yer tespiti yaptı. Orada Kilise olduğuna göre yerleşimden de söz etti. Sanırım kilise ve yerleşim yeri kalıntıları son beş yüz sene içinde yok oldu gitti. Çünkü, 1750 veya 1800 yıllarında o mahalde bir yerleşim yerinden bahsedildiğine, o devirdeki tarihi, hayatı, bölge yapısını ve köyleri araştıran ve yazan bilim insanlarında bilgiye tesadüf etmedim. Faruk Korkmaz, annesiyle ve diğer bazı mehledeki insanlarla bu konulara dair konuştuğunu söyledi. Aslında ağzından çıkanı yazmak lazım ama o anda mümkün olmadı. Ancak yazmak lazım. Koca Fatma konusuna da girdi kısaca.
Akşam, Ahmet Günaydın’la Mustafa Kemal Caddesi üzerinde bulunan Taşova Belediyesi Tesisleri’nde buluştuk. Birkaç video çektim. Telefonum son model telefon olmadığı için ancak yeteri kadar görüntü alabildim. Irmak kenarındaki park gerçekten şahane. Emeği geçenlere ve Belediye Başkanı Ömer Özalp’e şükranlarımı sunuyorum.
Siyasetten al da geçmişe dair, tarihe dair her şeyden, her konudan konuşuruz oturunca. Bu sefer kısa oldu çünkü İstanbul otobüsüne yetişmek için yarım saatim kalmıştı. Son zamanlarda Amasya İtimat ile yolculuk yapıyorum. Değerli Özgür Umut’la olan samimi dostluğumun bunda katkısı var sanki.
Sevgili Ahmet Günaydın’la “her şeyden konuşuruz” dedim. Ortak dostlarımız, tanıdıklarımız ve hemşehrilerimiz var. Taşova’da yaşayan, görev yapan memurlar ve öğretmenler var. Hasan Demir’i sordu. Kur’an ve Fıkıh hocamdı. Hasan Hüseyin Kazancı ile tanıştım ve Mehmet Akif hoca ile otururken konusu geçti. “Hasan hoca bu sene öldü” dedi. Çok üzüldüm. Sofrasına oturdum. Babam ölünce bana Hüsnü Özler’den yani namı ve şöhretiyle anayım; Kel Hüsnü’den bir adet kırmızı kazak getirdi. Hatta beni aldı dükkana götürdü. “Bu çocuğa bir kazak ver” dedi. Tabii ki Hüsnü amca dedemin hem akrabası galiba, hem de arkadaşıydı. Normal şartlar tahtında, oldukça uzun yaşadı. İstanbul’da bir akrabamın yanına, dükkanına arada bir ziyarete gelirdi; karşılaşırsak orada laflardık; anlatırdı dinlerdik.
Hasan hoca, “yirmi beş kardeşiz” demişti ders anlatırken bir gün. Ahmet Günaydın’a bunu söyleyince, güldü ve hayretini ifade etti. Ben de hâlâ hayret ederim ve “şaka yapmış olmalıdır” derim. O artık gerçek âlemde! Mevlüt Öneş hoca gibi, Hasan Demir, Recep Seyhan gibi, Celal Bayrı gibi. Onları da sohbete kattık, ortak ettik.
Taşova’da ırmak kenarında böyle güzel bir parkın sosyal tesisleriyle, seyirlik çardaklarıyla, oturma, dinlenme kanepeleriyle ve mescidiyle halkın hizmetine sunulması Belediye adına, Taşova namına övünç ve gurur kaynağı olmalıdır. Başarıyı kutlamak ve tebrik etmek düşer bana.
Enver Seyhan
18.12.2025

Yorum Ekle