Osmanlı’nın yükselme yani en parlak devirleridir. Padişahımızın annesini (valide sultanı), nedimelerinden biri rüyasında görür.Valide sultan vefat edip cennete gitmiştir. Sabah kalktığında rüyasını saray kadınlarına da anlatır ama bir şeye yoramazlar, rüyayı.
Valide sultana sormaya karar verirler.”Sultanım siz ne yaptınız da cennete gitmeyi hak ettiniz” derler. Valide sultan der ki: “Bir cuma günü arabamızla Topkapı Sarayı’ndan çıkıp Eyüp Sultan Hazretlerini ziyaret etmek için yola koyulduk. Yağmurlu ve soğuk bir gündü. Yolda küçücük bir kedi yavrusu gördüm. Yavrucak, soğuktan tir tir titriyordu. Belli ki karnı da açtı. Yardımcıma kedi yavrusunu arabaya almasını söyledim. Ancak yardımcım, yüzünü buruşturarak:
-Aman efendim sultanım, o pis kedi yavrusu, şimdi üzerimizi ellerimizi kirletir. Almayalım, boşverin gitsin, dedi.
Dayanamadım, yavrucağın çaresizliğine. Arabayı durdurup aşağıya indim. Kedi yavrusunu kucağıma alıp onu bir anne şefkatiyle sarıp sarmaladım. Isıtıp karnını doyurduktan sonra besleyip büyüttüm.
“İşte, olsa olsa benim cennete gitmemin sebebi bu olaydır “dedi.
Bir radyo programında konuşmacı “Eğer, insanlar bir gece uykuya yattıklarında 10-15 sene hiç uyanmasalar, kalktıklarında gördükleri karşısında gözlerine inanamayacaklar. Her yer ağaçlarla bitkilerle dolmuş, yeşillikler içinde… Tavşanlar, geyikler çeşit çeşit yaban hayvanları dolaşıyor etrafta.. Manzara müthiş güzel, görülmeye değer…” diyordu.
Gerçekten de insanoğlu çevresine 10-15 sene zarar vermeden yaşamış olsa, bu anlatılanlar gerçekleşmez mi, dostlar?
Tabiatı diğer sahipleri ile paylaşmanın zevki ve güzelliğiyle….