HASAN APAYDIN-İLAHİYATÇI-OSMANLICA BİLİM UZMANI
Doğru cevabı biliyoruz. Evrensel anlayışa göre doğru olan sözün gücüdür. Eğer haklıysanız, sözünüz doğruysa güçlü olmanız ve sözünüzün dinlenilmesi gerekiyor. Ama bu her zaman ve her yerde geçerli olmuyor. İdealde olan ve olması gereken sözün gücüdür. Gündelik pratik hayatta daha çok gücün sözü yani ; güçlünün sözü geçiyor. Bu durum çok yanlış ama maalesef teori ile pratik hayat bir türlü uyuşmuyor.
Dünya kurulalı bu düzen böyle gidiyor. Söyleyecek sözü olmayanlar, cahil olanlar, haksız olanlar hep güçlerine sarılmışlardır. Hz Adem’in oğulları Habil ile Kabil’in hikayeleri bunun başlangıcıdır. İnsanların çoğu da haklı-haksız bakmaksızın güçlünün yanında olmayı tercih etmişler ve hala ediyorlar. Bu durum şu anda hem insanlar arasında hem de devletler arasında geçerlidir ama yanlıştır. İnsanlar ve devletler bazında sözün gücünün geçerli olması için insanların ve devletlerin çağın gerektirdiği şekilde güçlü olması lazım. Ama realitede haklının gücü yok, güçlünün ise vicdanı yok. Şu anda insanlar arası ve devletler arası ilişkiler maalesef bu çarpık durumda işliyor. Eğer bir dayınız ya da paranız yoksa haklı olmanız pek te bir anlam ifade etmiyor. Tamamen haklı olduğunuz durumlarda bile mağdur oluyorsunuz. Size en çok mahkemenin yolu gösteriliyor ama yolu oraya düşenler bilirler ki yıllarca hakkınızı alamıyor ve ikinci mağduriyeti yaşıyorsunuz.
Aynı durum devletler arası ilişkiler içinde geçerlidir. Batılı ülkelerin gücü olduğu için onlar kendilerini her durumda haklı görüyorlar. Onların insanı çok değerli. Kendilerinden başkalarına insan haklarını layık görmüyorlar. Bunun en son örneğini Gazze savaşında dünyanın gözleri önünde hiç gizlemeden sergiliyorlar. Onların hepsi İsrail’in zalim ve Gazze halkının mazlum olduklarını bildikleri halde mazlumdan yana değil, zalimden yana tavır alıyorlar. Tek nedeni haklıdan yana değil güçlüden yana olmalarıdır. Bu zulüm düzeni ebediyen devam edemez ve etmemeli. Vicdanlı insanlar ve ülkeler sadece hamaset yaparak ‘’kahrolsun İsrail’’ demekle ve lanet okumakla bu işler düzelmez ve İsrail ve onun gibi zalimler vicdana gelmez. Çünkü bu zalimler sözün gücüne inanmazlar, bunlar ancak güçten anlarlar. Bu ve benzeri zulümler dünya durdukça devam edecektir. Yapmamız gereken şey; önce insanımızı bilinçlendirip sonra çok çalışarak ekonomik ve teknolojik anlamda çağın gerektirdiği medeniyet seviyesine ulaşmaya çalışıp düşmanın silahıyla silahlanmaktan geçmektedir. Zalimlerin anladığı dil güçtür. Bizim insanımıza’’ dua etmek’’ eksik öğretildi. Bizim insanımız tembel tembel oturacak . Çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmak için çabalamayacak, hep başkalarının ürettiği şeylerin tüketicisi olacak, yapması gereken fiili duayı yapıp çabalamayacak ,düşmanın silahıyla silahlanmayacak ama oturduğu yerden Allah’a emir verircesine ‘’Allah’ım sen onları kahret’’ diyecek ve işin içinden çıkacak. Sonunda duasının kabul olmadığını görünce de pamuk ipliğine bağlı olan imanı da kopma noktasına gelecek. Tekrar ediyorum ya çok çalışıp ekonomik bağımsızlığımızı kazanıp izzet içinde yaşayacağız ya da tembel tembel oturup hamaset üretip bu zillete katlanacağız. Birilerinin gelip bizi kurtarmasını beklersek daha çok bekleriz. Haberiniz ola.