Amasya İtimat

SÖZ İNCİLERİ İLE YORUM…

0
136
Naci Konyar
Sohbetler gerek söz gerekse de yazıyla olsun yüzyıllar boyunca insanlar için irfan sofrası olmuşlardır. Divan edebiyatı şiiri başka bir deyişle Osmanlı şiiri söz incileriyle kadim değerlerimizden bir hayat tarzı üretmiş kamil insan olmayı, o insanı yetiştirmeyi hedef almıştır. Osmanlı şiiri veya tasavvuf madde insanından latif insana giden bir yolculuğu anlatır. Bu yolculuğun dil ve gönül güzelliğinin biz lise yıllarında Nedim’i, Baki’yi, Nefi’yi Şeyh Galib’i okuyarak Fuzuli’nin Su Kasidesini, Ziya Paşa’nın Terkib-i bentlerini ezberleyerek tadına vardık.
Gelin dilimizin güzelliklerini, kadim zevklerimizi tatmak isteyen, aklıyla olduğu kadar gönlüyle de düşünen yeni nesillere yüzyılları aşıp günümüze gelmiş, insani ve kültür değerlerimizin nakışlandığı bazı söz incilerini hatırlayıp bin yıllık mirasımızdan bir avuç tohum atalım. Ülke meseleleri ile söz incileri arasında bir bağ kuralım.
Beka-yı mülk adl ü ilm iledür
Vefa-yı ilm akl ü hilm iledür.
Şeyhi bugünün Türkçesiyle şöyle diyor; ‘Bir ülkenin varlığının devamı adalet ve ilim iledir; ilmin vefası ise akıl ve yumuşak huyluluk iledir. Yani, devletin devamlılığı yönetimde adalet ve ilmin olmasına bağlıdır. İlmin bize vermesi gereken de akıllı olma ve yumuşak huyluluktur.
Amasya şehrimizde yöneticilik yapan ve adı bir bulvara verilen Ziya Paşa; yüksek makamların ve o makamlardan düşmenin ne demek olduğunu iyi bilenlerdendir. Bize altın kese içinde sunmuş olduğu nasihatte şunları söyler;
Hem heva üzre seyr eder taht-ı Süleyman dediler
Ol saltanatın yeller eser şimdi yerinde.
(Rüzgara emreden Hz. Süleyman’ın tahtının yerinde şimdi yeller esmektedir. İşte bunun üzerinden kendine pay biç. İktidara, makama, devletten alınan güce bakıp aldanma bir gün bakarsın devran sürdüğün saltanata ait ne varsa uçup gitmiş, yerinde yeller eser olmuştur.)
Her zilletin elbette bir izzet var içinde Seyret çeh-i Kenan’ı ne devlet var içinde
Şeyh Galib
(Küçük düşme gibi görünen hallerin içinde elbette bir yücelik vardı; Kenan diyarında Yusuf’un atıldığı kuyuyu düşün ki ne büyük bir istikbal vardı içinde)
Pir Sultan Abdal;
Bir sürçmekle at ayağı kesilmez
Bir suç ile adem oğlu asılmaz.
Şeyh Galib
Afv eyleyelim ki belki bilmez
Bir sürçen atın başı kesilmez
Dizeleriyle küçük bir hata yapan insana büyük ceza verilmez. Adaleti gözet ama merhameti de unutma diyerek seslenmişler yıllar öncesinden.
Yazanı belli olmayan bir dize de bakın neler söylüyor;
Mukteza-yı hükm-ü kanun-i tabiat böyledir
Düşmek üzre yıldırım ekser mualla tak arar.
(Tabiatın yaratılış kanunlarının tecelli şekli böyledir; Yıldırım bile düşmek için genellikle yüksek yerleri arar. Onun için musibetlerin yüksek şahsiyetleri bulmasına şaşmayanız.)
Senedi batıl olur, batıl olan davanın.
(Şinasi; doğru ve haklı olmayan davaların belgesi de asılsız olur diyor)
Neyzen Tevfik;
Asrın yeni bir umdesi var, hak kapanındır
Söz haykıranın, mantık ise şarlatanındır.
Mısralarını 1940’larda yazmış. Büyük şair ‘Hak bilincinin’ ‘Konuşma hakkının’ ve ‘Mantığın’ sakatlanmasını ne güzel özetlemiş.
Alimlerin ilmi ve bağımsız düşünceyi terk etmelerini, zenginlerden ve devletten medet ummaya başlamalarını, devlet adamlarının alimleri kendi etkileri altına almalarını ve emanetin ehil olmayan insanlara verilmesini Keçecizade İzzet Molla;
Meşhurdur ki fısk ile olmaz cihan harab
Eyler onu müdahene-i aliman harab
(Dünya kötülükle, fesatla bozulmaz. Onu bilginlerin dalkavuklukları bozar) mısraları ile ne güzel betimlemiş.
Geçmişten günümüze bazı söz incilerini hatırlayıp okuyucularımızla muhabbet ettik. Ruhi-i Bağdadi’nin duymuş olduğu endişeleri hissederek.
Çoktur eğer derd ü belası muhabbetin
Amma ne çare elde değil ihtiyarımız.
(Muhabbet dediğin gerçi hoştur amma derdi ve belası da çoktur. Bunu biliyoruz da ne yapalım bulaşmamak elimizde değil)
Çünkü Divan şairi Faizi’nin mısraları ile teselli bulduk
Ne kesb-i mal için say ve ne cahe rağbetim vardır
Kanaat çok yaşasın sayesinde rahatım vardır.
(Ne mal toplamak için gayretim ve ne de mevki makama rağbetim vardır. Kanaat sayesinde rahatlığımız vardır.)
Bela insanın sözü üzerine gelir. İnsanın değeri de değersizliği de dilinin altındadır. Dağda güzel söz söyle ki dağ da onu güzel aksettirsin demiş inci ustaları.
Okuyucularımıza Şeyh Galib’in dizelerini hatırlatarak veda etmek istiyoruz;
Kıymetlerimiz bilinsin ahbab
Erbab-ı tabiat oldı na-yab
(Dostlar kıymetimizi bilin; çünki kabiliyet sahipleri kayboldu gittiler)
İnsanın ve insanlığın kıymetinin bilinmesi dileğiyle…

Yorum Ekle